Translate.vc / Français → Turc / Tù
Tù traduction Turc
2,726,275 traduction parallèle
Donc si tu veux que ce soit fait, tu vas devoir le faire toi-même.
Bu yüzden böyle istiyorsan bunu kendin yapmak zorundasın.
Rachel, dis-moi que tu l'as convaincue de nous lâcher.
Rachel, lütfen ona geri adım attırdığını söyle. - O değil.
- Alors tu es arrivée? Je n'aimerais pas que tu l'aies loupé.
Çünkü boş yere kaçırdığını düşünmek istemiyorum.
Sur quoi crois-tu que l'on travaille?
Ne için uğraştığımızı sanıyorsun?
Tu ne devais pas trouver la taupe?
Sızıntıyı bulmaya uğraştığını sanıyordum.
Parce que tu es un des nôtres.
Çünkü sen de bizden birisin artık.
Tu vas retourner chercher qui leur donne des informations de l'intérieur et tous les deux vous allez découvrir qui ils vont attaquer en premier.
Sen, içerden bilgiyi kimin sızdırdığın araştırmaya devam edeceksin siz ikiniz ise ilk olarak kimin peşine düşeceklerini bulacaksınız.
- Merci mon dieu. Je pensais que tu serais déçu.
Hayal kırıklığına uğrarsın sanmıştım.
- Putain de merde. - Tu avais raison.
- Haklıydın.
C'est incroyable. Tu as une action de groupe maintenant.
Artık bir grup davan var.
- Mon dieu, Mike. Tu tiens plus à un morceau de papier signé qu'à la vie de ces hommes?
Bana imzaladığın bir kağıt parçasına bu insanların hayatından daha fazla önem verdiğini mi söylüyorsun?
Tu as vécu dans le mensonge des années.
Yıllarca bir yalanı yaşadın.
Et tu ne peux pas garder le secret de bosser sur cette affaire?
Şimdi bana bir dava hakkında sır tutamayacağını mı söylüyorsun?
- Qu'est ce que je suis supposé faire? - Tu dois convaincre Nathan de te donner les ressources pour poursuivre.
- Nathan'ı dava için kaynak ayırmaya ikna etmen gerek.
Tu sais pourquoi.
Neden olduğunu biliyorsun.
Tu aurais dû me le dire plus tôt.
Bunu daha önce anlatmalıydın. - Anlatamazdım.
Tu ne m'aurais jamais embauché.
Beni işe almazdın.
- Tu te moques de moi? Tant que je ne te le dis pas, tu n'es pas impliqué.
Sana anlatmadığım sürece, olaya dahil olmazsın.
Si tu veux faire ça, alors pourquoi tu es venu me voir?
Maden kendin halledeceksin, neden bana geldin ki? Çünkü beni işe aldın.
Parce que tu m'as fait entrer. Je suis une partie du cabinet, et si je fais ça, je ne sais pas ce qui en sortira.
Bu şirketin bir parçasıyım artık ve bu işi yaparsam, neyle karşılaşacağımızdan emin değilim.
Si tu vas là bas et fais ça, tu dois être certain que ça marchera.
Gidip kozunu oynayacaksan işe yarayacağından emin olsan iyi edersin.
Je me demandais quand tu reviendrais en rampant.
Ne zaman buraya sürünerek geleceğini merak ediyordum.
Je sais pourquoi tu es là mais laisse moi te dire ça.
Ne için geldiğini biliyorum ama izin ver şunu sorayım.
Est-ce que ton cabinet sait ce que tu as fait?
Şirketin ne yaptığını biliyor mu? Ama bu işin peşini bırakmazsan anlatacağım tek kişi onlar olmayacak. Hayır.
Mais si tu ne laisses pas tomber, ils ne seront pas les seuls à le savoir. Non. Et pas seulement ce que j'ai fait.
Sadece kendi yaptığımı da değil, senin yaptıklarını da anlatacağım.
Tu dois signer quelque chose disant que je n'ai rien à voir avec ça.
Bu işle alakamın olmadığını söyleyen bir kağıt imzalayacaksın.
Tout comme j'ai préparé quelque chose pour que tu le signes disant que tu ne toucheras à aucun de nos clients pour les 10 prochaines années.
Tıpkı önümüzdeki 10 sene boyunca hiçbir müşterimizin peşine düşmeyeceğini yazan bu kağıdı imzalayacağın gibi.
♪ ♪ - Tu es prêt à le faire.
- Bunu yapmak istiyor musun?
Qu'est-ce que tu crois?
- Sence?
Je pensais que tu étais allé là bas et dit quelque chose comme "tu vas laisser tomber ces poursuites et tu vas oublier de t'en prendre à nos clients".
Bence oraya gittin ve şöyle bir şey dedin : "Davaları düşüreceksin ve müvekkillerimizin peşine düşmeyi unutacaksın".
Et quand il a dit "Tes clients, tu veux dire les miens?"
O da dedi ki : "Müvekkileriniz mi? Müvekkilim demek istedin sanırım".
Tu es deux fois l'homme qu'il est, Alex.
Sen o adamın iki katı adamsın, Alex.
Toi, au contraire, tu lui offrirais un radeau de survie.
Sen ise ona bile can yeleği uzatırdın.
Tu es un des nôtres maintenant.
Sen de bizden birisin artık.
Donc tu ne veux plus le faire au Plaza?
O zaman düğünü Plaza'da yapmak istemiyor musun artık?
Tu es la chose la plus importante dans ma vie.
Sen hayatımdaki en önemli şeysin.
Si tu veux tout laisser tomber maintenant et planifier le mariage et la lune de miel et commencer à choisir des noms de bébé, c'est ce qu'on va faire.
Şu anda her şeyi bir kenara bırakmak ve düğünü ve balayını planlamak ve bebek ismi seçmek istiyorsan, bunları yaparız.
Harvey, je sais que tu viens ici pour...
Harvey, buraya ne için geldiğini...
Pourquoi tu ne rentres pas te reposer un peu?
Eve gidip biraz dinlen.
Je sais que tu as travaillé 24h / 24 dessus.
Bu iş üzerinde çok sıkı çalıştığının farkındayım.
- Tu m'as promue.
- Beni terfi ettirdin.
Tu avais foi en moi, et je n'ai jamais trouvé qui c'était.. Je t'ai laissé tomber.
Bana güvendin ama kim olduğunu bulamadım.
Donna, tu ne m'as jamais laissé tomber en 12 ans, et tu ne vas pas commencer maintenant.
Donna, beni ne şimdi ne de 12 yıldır hiç yüz üstü bırakmadın.
Tu as appelé Tommy Bratton et tu lui as donné la feuille de route pour moi et Louis et je veux savoir pourquoi.
Tommy Bratton'i aradın ve ona Louis ve bana giden yolu gösterdin ve neden yaptığını bilmek istiyorum.
Si tu l'as découvert, - tu sais déjà pourquoi. - Je veux une réponse.
Bunu anlayabildiysen neden olduğunu biliyorsundur.
Tu es venu me voir en disant que ta maison était divisée.
Bana evinin parçalandığını söylemeye geldin.
Et peu importe que tu l'acceptes ou non, Harvey, rien n'unit mieux une maison divisée qu'une attaque de l'extérieur.
Bunu duymak hoşuna gitsin ya da gitmesin Harvey parçalanmış bir evi dışardan bir saldırı kadar hiçbir şey birleştiremez.
Ça ne voulait pas dire que tu devais l'appeler.
Bu onu aramanı gerektirdiği anlamına gelmez.
Jessica, je t'ai appelé pour un conseil, pas pour que tu fasses des choses par derrière
Jessica, senden tavsiye istemek için aradım. Sahne arkasına geçip olayları manipüle etmen için aramadım. - Harvey.
- Harvey. - Tu as dit que j'étais prêt.
- Hazır olduğumu söylemiştin.
- Tu l'es.
- Artık hazırsın.