Translate.vc / Français → Turc / Vogué
Vogué traduction Turc
521 traduction parallèle
Seul, j'ai vogué sur le Nil dans une frêle embarcation aux noeuds de pêcheur. C'est ainsi que Thèbes se débarrassait de ses enfants.
Thebes'te istenmeyen çocuklardan kurtulmak için kullanılan, saz ve katrandan yapılma bir sala bağlı olarak bulunmuşum.
Un autre Européen aurait sans doute vogué vers le Nouveau Monde.
Şurası kesin ki, başka bir Avrupalı Yeni Dünya'yı keşfederdi.
Où que souffle le vent, je vogue avec elle.
O hangi rüzgara eser, ben oraya yelken açarım.
Vogue donc vers l'Angleterre... où nous n'irons peut-être jamais!
Pekala o halde. Yollan küçük gemi, İngiltere'ye geri dön bizim asla gidemeyeceğimiz yere.
Irene, as-tu vu mon exemplaire de Vogue?
Irene, Vogue dergisini gördün mü?
Ce soir... je vogue sur l'arc-en-ciel.
Evet ve bu gece de gök kuşağını takip ederek buraya geldim.
Tous ces architectes en vogue rivalisent de médiocrité.
Şu rağbet gören mimarların hepsi birbirinden budala.
Celle que tu as vue dans Vogue.
Moda dergisinde görüp beğendiğin elbiseyi aldım.
Je ne savais pas que tu lisais Vogue.
Moda dergisi okuduğunu bilmiyordum. Erkeklerin buna ilgi duyacağı hiç aklıma gelmedi.
Cette robe que tu as choisie dans le Vogue oublié par une femme, c'est celle qu'Addie Ross portait il y a quinze jours!
Sadece her nasılsa, bir kadının trende unutmuş olduğu moda dergisinde görüp beğendiğin, benim de aldığım elbise iki hafta önce Addie Ross'un konserde giymiş olduğu elbisenin aynısı!
Je sais la robe qu'il lui faut.
Geçen ay Vogue dergisine çıkmıştı.
Le modèle est dans Vogue.
Buna inanamıyordum.
Indemne, je vogue dans les champs de glace où les bancs gelés s'entrechoquent... hurlant comme des âmes dans la fournaise.
Zararsız ziyansız geçtim ; birbirlerine çarpıp üzerlerine yığılan buz parçalarının cehennem ateşindeki ruhlar gibi inlediği buz kütlelerinin arasından.
Ce bateau sans pavillon vogue avec la marée.
Flama taşımayan şu gemi, gelgitte yola çıkacak.
J'ai remarqué que les petits maigres étaient en vogue, en ce moment.
Bu aralar ufak tefek, sıska adamlar revaçta anlaşılan.
~ a emmené Musashi à Ohgiya, l'endroit le plus en vogue de Kyoto ~
Kyoto'nun en popüler kulübünde bir eğlence düzenledi.
Mais pourquoi Duval se fâcherait-il avec Harper's, Vogue et les autres?
- İnanamıyorum. Diğer dergiler ona bir daha yüz vermez.
Je serai boycotté par Harper's et Vogue pour une fille insaisissable.
Harper's Bazaar ve Vogue dergileriyle aram bozulacak. Üstelik burada olmayan bir kız için.
Car le "Borde Frétigny" vogue à présent, sous une véritable féerie nocturne de lumière, de musique et d'acclamations
Tekne şimdi ışık, müzik ve alkışlardan bir fanteziye doğru süzülüyor.
"Était" est le mot en vogue.
Neredeydi demen gerek.
Un nom en vogue dans les mauvais romans que ma mère lisait, jeune.
Annemin gençliğinde okuduğu korku romanlarında yaygın olarak kullanılan bir admış.
Il vogue dans un sillage prémonitoire et mortifère.
Ve içinde ölümün ön sezisini taşıyor.
Si les invités ne découvrent pas votre crime énigmatique en 10 questions, vous gagnez deux semaines de vacances dans une station balnéaire en vogue, tous frais payés.
Jüri sıra dışı suçunuzu on soruda tahmin edemezse bütün masrafları tarafımızdan ödenmiş olan, deniz kıyısında lüks bir otelde iki haftalık tatil kazanacaksınız.
Ainsi que mes magazines "Vogue" et "Screen Romances."
"Vogue" dergilerini ve "Screen Romances" dergilerini de.
Je m'étais inventé un engagement comme conseiller technique d'un film sur l'Existentialisme, très en vogue à l'époque.
Dahi Humbert, o sıralar hala gündemde olan varoluşçulukla ilgili... bir filmin yapımında baş danışman olmuştu güya.
On vogue!
Seyir halindeyiz!
On vogue pour voguer!
Evet, denizcilik için denizcilik yapıyoruz.
- Je l'ai trouvé dans "Vogue".
Sevdiniz mi? Birazcık demode, Vogue'da bulmuştum.
D'après mes agents, il a quitté le Caire en bateau et vogue vers un port méditerranéen où il sera échangé contre du liquide.
Ajanlarıma göre, gemiyle Mısır'dan çıkartılmış nihai olarak nakde çevrileceği bir Akdeniz limanına doğru yol alıyor.
C'était une starlette en vogue dans le temps.
Gençken hoş bir yıldızdı.
Les chanteurs pop sont en vogue, aujourd'hui.
İnsanlar bugünlerde pop yıldızlarına hayran.
Vogue dans un brouillard d'argent
Gümüş bir siste yelken aç.
Et vogue la galère.
Yapman gerekeni yap!
Et vogue la galère...
Bırak kendini!
La vogue des belles filles va durer?
Hep güzel mi kalacaklar?
"Vogue, vogue en haute mer." En radeau.
"Gemicilik... gemicilikte temel şey düğümdür." Sal.
Si elle s'arrange un peu les Sheveux et s'habille bien, elle serait Somme un mannequin de Vogue.
Bir yılı aşkın bir süredir geliyordu ama onu hiç fark etmedim. Kendine biraz baksa çok çekici olur.
Elle me plaît.
Bir Vogue mankeni kadar ince.
En tout cas, pour être présenté à la Reine, j'aurais pu trouver quelq'un plus en vogue.
Beni Kraliçe'yle tanıştıması için sizden daha iyisini bulamazdım.
Prenez ces mannequins dans Vogue, comme Twiggy.
Mesela, Vouge'daki Twiggy gibi modelleri ele alalım.
Mais, Sire, c'est l'air en vogue.
Ama, efendim, bu çok başarılı.
Et maintenant, un des groupes les plus en vogue de la nation,
Ve şimdi karşιnιzda ülkenin en pοpüler gruplarιndan biri οlan...
- Vogue, reine de la mer
- Git artık, denizler kraliçesi
Le génie technique de l'oeuvre de Klinger, ses détails minutieux, son usage de masses noires et blanches, ses thèmes, en vogue bien que traités légèrement, de l'érotisme et du désespoir, intriguent Munch et renforcent son désir de se consacrer à un cycle similaire
Klinger'ın eserindeki teknik ihtişam titizlikle çalışılan detaylar, siyah ve beyaz tonların kullanımı sosyetik olsa da yüzeysel olarak erotizm ve ümitsizlik temaları Munch'u ayarttı ve aynı yöntemi kullanma hevesini körükledi.
Il y a aussi eu la vogue des bébés alligators.
Yıllar önce New York'ta yavru timsah modası vardı.
Tu ne connais pas "Harper's Bazar", "Vogue", "Elle"?
"Harper's Bazaar" ı hiç duydun mu? Vogue? Elle?
Je crois qu'on vogue vers un énorme gisement de pétrole.
Muazzam bir petrol yatağına doğru gittiğimizi sanıyorum.
Quand on vogue à la dérive et que par hasard quelqu'un...
Başı boş seyrederken ve tesadüfen birisi...
C'est le groupe en vogue.
Freddie, dışarı gel de şu müthiş manzaraya bak.
Le bateau vogue vers l'Île de la Carpe d'or.
Yarasa adasında ne işleri olabilir ki? Genç efendi Yuan...
Ce pessimisme pubertaire en vogue.
Ergen ve modaya uygun kötümserlik.