English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Français → Turc / À

À traduction Turc

2,313,827 traduction parallèle
On a découvert son cadavre dans un champ, à Lansdowne.
Cesedi, Lansdowne'daki bir arazide bulunmuştu.
Comme la fois où mon père était rentré ivre à la maison. Il avait hurlé à ma mère : " Tu veux savoir pourquoi je bois?
Babam eve çok sarhoş gelip anneme şöyle bağırmıştı :
Tout à fait.
Kesinlikle.
J'étais dans son appartement à elle, avec mon oncle Bill.
Ben rahibenin dairesindeydim, Bill amcam da oradaydı.
Mon oncle Bill m'a renvoyé dans son appartement à lui.
Bill amcam beni kendi dairesine yolladı.
J'étais allé chercher mon oncle, mais quand je l'ai trouvé, il m'a fait retourner chez lui et a fermé sa porte à elle.
Amcamı bulduğumda beni aceleyle tekrar dairesine götürdü ve kapıyı kapattı.
Ils sont allés dans son appartement à elle.
İkisi de onun dairesine gittiler.
J'ai demandé à mon oncle Bobby : "Pourquoi ils ne le jettent pas ici?"
Bobby amcama sürekli "Neden onu buraya atmıyorlar?" dedim.
Mon oncle Bill a dit que si j'en parlais, il me battrait à mort.
Bill amcam bunu birisine söylersem beni dövüp canımı yakacağını söylemişti.
Qu'il me ferait très mal, que je ne devais rien dire à personne ou je serais tué.
Kimseye bir şey söylememeliydim yoksa öldürülecektim.
Bien sûr, j'ai appris tout ça après la mort de mon frère. Ça a été très dur à encaisser.
Tabii bunu kardeşim öldükten sonra öğrendim, yani bunu kabullenmem zor oldu.
Savoir que ça hantait mon frère à ce point, sans qu'il ne l'ait jamais dit et que je ne l'ai appris qu'après sa mort, c'est... pour moi, ça confirme qu'il avait peur.
Bunun kardeşimi bu kadar rahatsız ettiğini bilmek, onun hiçbir şey söylememiş olması ve bunu onun ölümünden sonra öğrenmiş olmam, yani...
J'espère donc obtenir une pépite d'information qu'on n'avait pas et qu'elle me contactera quand ça... quand elle sera plus à l'aise. Probablement après les fêtes.
Yani umarım bu, bize verebileceği yeni bir bilgi olur ve biraz daha içine sindiğinde, herhalde Noel'den sonra benimle iletişime geçer.
Je suis vraiment ravie que vous ayez demandé à me parler.
Beni aramak istemiş olman bile beni mutlu etti.
Et sa voix m'a été essentielle, car grâce à elle...
Ve onun sesi benim için çok önemliydi çünkü...
Grâce à elle, je suis devenue enseignante.
Ben onun yüzünden öğretmen oldum.
À très bientôt.
Sonra konuşuruz.
Vous avez parlé à Debra?
Debra'yla konuştunuz mu?
Et j'ai dit : "Mon père a dit à ma mère qu'il s'était bagarré dans un bar, d'où la chemise ensanglantée."
Benim babam da anneme bar kavgasına bulaştığını, gömleğinin de bu yüzden kanlı olduğunu söylemiş.
J'ai pensé à deux personnes qui conspirent pour inventer une histoire...
Ya iki kişi birlikte ne yalan söyleyeceklerini planlamışsa?
Je devrais dire ça, car c'est comme s'il y avait plus d'une personne mêlée à ça.
Bunu belirtmeliyim çünkü görünüşe göre birden fazla kişi bu suça dâhil olmuş.
Ne pas savoir est plus dur que de savoir, à mon avis.
Bence bilmemek, bilmekten daha zor.
Comment lier Maskell à notre criminel, si on croit que Maskell l'a envoyé assassiner Cathy cette nuit-là?
Maskell'ı katile nasıl bağlayabiliriz, eğer o gece Cathy'yi öldürmesi için onu oraya Maskell yolladıysa?
S'il a fait du mal à d'autres personnes, il pourrait nous faire du mal aussi.
Eğer başkalarına zarar verdiyse bize de zarar verebilir.
À la télé, si on a tous ces indices, et si des gens qui le connaissent intimement l'accusent d'avoir tué untel, la police débarque pour l'arrêter.
Sanki bu kadar ipucumuz olunca ve onu yakından tanıyan kişiler "Bence o öldürdü" falan deyince polis gelip onu tutuklayacak sanıyoruz.
Lui parler en face à face devrait être productif.
Onunla yüz yüze konuşmak bir şekilde bize bir şey kazandırır.
Je crois qu'au début, il va sans doute jouer avec vous, mais il se mettra à parler.
Bence önce sizinle oynar, sonra konuşmaya başlar.
Un jour, dans les années 1990, quelqu'un a frappé à la porte.
1990'larda bir gün, kapım çalındı.
Si elle a dit à la police, à un certain moment, que vous étiez rentré couvert de sang cette nuit-là, disait-elle la vérité?
Polise o gece eve kana bulanmış hâlde geldiğini söylediyse doğruyu mu söylüyor?
Le 3 janvier 1970, on l'a découverte, assassinée, dans un champ à Lansdowne.
3 Ocak 1970'te, Lansdowne'daki bir arazide cesedi bulundu.
La police a suivi de nombreuses pistes, mais aucune n'a abouti, pas même la bande de l'auditeur non-identifié qui a dit à l'animateur Jerry Turner, en 1976, qu'il connaissait l'homme qui avait le rosaire de sœur Cesnik.
Polis birkaç ipucunu araştırdı ama hiçbir sonuca varamadı. 1976'da haber spikeri Jerry Turner'ı arayan kimliği belirsiz birinin, Rahibe Cesnik'in tespihinin kimde olduğunu bildiğini söylemesine rağmen.
Pourriez-vous me donner une explication à ça, pour que je comprenne?
Bunu anlayabilmem için biraz açıklayabilir misin?
J'aimerais comprendre pourquoi vous avez appelé une émission populaire bien des années plus tard, pour fournir des informations amenant la police et sa famille à croire que c'était une piste.
Şunu anlamaya çalışıyorum : Neden uzun yıllar sonra popüler bir radyo programını arayıp polise ve ailesine bunun bir ipucu olduğunu düşündürecek bilgiler verdin?
Auriez-vous peut-être fait croire à votre ex-femme que vous y étiez mêlé, alors que c'était faux?
Doğru olmasa bile ilk eşinin bu cinayete dâhil olduğunu düşünmesini mi sağladın?
Je n'ai rien à voir avec ça.
O işte bir parmağım yoktu.
Voilà un album que ma mère avait donné à Cathy pour ses 18 ans.
Bu albümü annem, 18 yaşına bastığında Cathy'ye vermişti.
Un jour, elle n'arrivait pas à se lever.
Bir gün uyanması çok uzun sürmüştü.
Elle continuait à dormir, j'avais eu assez de temps pour remplir ses chaussons de pudding.
Çok uyuduğu için terliklerini çikolatalı pudingle doldurmaya yetecek vaktim olmuştu.
Je l'ai sérieusement mise à l'épreuve. Et souvent. Elle n'a jamais flanché.
Bu yeteneğini muhtemelen çok sınadım ama o asla bocalamadı.
Je sais que ça fait longtemps. Les gens ont du mal à comprendre.
Çok uzun süre geçtiğini biliyorum ama insanlar anlamakta zorlanıyor.
Quand on en discute en famille, on se met à pleurer et on est bouleversé.
Rahibenin Dosyasında Yeni İpucu Yok Bu konu hakkında aile içinde konuşulduğunda ağlamaya başlardık, herkes üzülürdü ve babam da hep bizi durdurup şöyle derdi :
Ils avaient deux jeunes enfants à élever.
Ve hâlâ yetiştirmeleri gereken iki küçük çocukları vardı.
C'est pourquoi, quand ma mère est morte, il y a un an, Bob et moi avons vidé son appartement. Je ne l'ai absolument pas aidé, car dès qu'on a commencé à nettoyer... on a trouvé toutes ces archives.
O yüzden annem geçen sene vefat ettiğinde Bob'la onun dairesini temizledik ve ona hiç yardımcı olamadım çünkü temizliğe başlar başlamaz...
C'est beaucoup à assimiler car c'est si... Ce n'est pas ce que j'ai cru pendant 45 ans.
Tüm bu bilgileri sindirmek zor çünkü... 45 yıldır başka bir şey olduğunu sanıyordum.
Je ne suis sur cette affaire classée que depuis quelques semaines. Je l'examine à nouveau.
Dosyayla yeni ilgileniyorum, bu çözülmemiş dosyaya tekrar bakalı sadece birkaç hafta oldu.
s'il y avait une preuve que quelqu'un ait été mêlé à ce meurtre, que ce soit le père Maskell ou quelqu'un d'autre, et que cette preuve ait été examinée par ces enquêteurs,
Birinin bu cinayete karıştığına dair delil olsa, bu kişi ister Rahip Maskell ister başkası olsun, bu bulunan delili dedektifler incelese,
Il a nié avoir montré certaines choses à des gens et y avoir été mêlé.
Birine bir şeyler gösterdiğini, böyle bir şeye dâhil olduğunu inkar etti.
Personne n'a été innocenté par nous, qui travaillons à présent sur l'affaire.
Şimdi bu dosya üzerinde çalışanlar henüz kimseyi temize çıkarmadı.
On n'a renoncé à rien, même si c'est vieux de plus de 45 ans.
Dosya 45, 47 yıllık diye pes etmedik.
Cathy tenait profondément à de nombreuses personnes.
Cathy birçok kişiye çok önem verirdi.
Je savais qu'elle tenait à lui, mais elle n'en disait pas plus.
Değer verdiğini biliyordum ama bana sadece bunu söylemişti.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]