Translate.vc / Français → Turc / Çomme
Çomme traduction Turc
498,074 traduction parallèle
S'ils parlaient de toi a quelqu'un avec qui tu avais baisé, c'était comme un retweet.
Birine sizden bahsettilerse ve o kişiyle seks yaptıysanız bu da RT oluyordu.
Ce n'est pas comme si les informations étaient meilleures.
Daha sağlam gerçekler öğrenmiyorsunuz sonuçta.
J'ai vite compris que ces prets étudiants sont comme des petits prets commerciaux, que vous etes le petit commerce et que vous ne valez pas grand-chose.
Çünkü bu öğrenci kredilerinin, âdeta küçük işletme kredileri olduğunu erkenden anladım, buradaki işletme de sizsiniz ve çok da iyi bir işletme olmayabilirsiniz.
Avant de l'avoir vu, je me disais, comme tout le monde, qu'Armstrong était une merde.
Belgeseli izlerken, Armstrong hakkında herkesle aynı fikirdeydim, belki de pisliğin tekidir.
Comme LeBron James.
Mesela LeBron James.
Comme par exemple Ray Rice, qui a frappé sa copine dans un ascenseur.
Evet, en ünlüsü Ray Rice'tı, sevgilisini asansörde yumruklayan eleman.
Ils ont compris que ça ne se passerait pas comme prévu.
İstedikleri gibi olmayacak, onlar da biliyor.
Bon, je suis déprimé, mais pas comme on l'entend d'habitude, du genre :
Depresyondayım ama normalde duymak isteyeceğiniz şekilde değil.
Je suis comme ça depuis toujours.
Ezelden beri de buna sahibim.
J'ai fini dans un comedy club, pas comme humoriste mais comme videur, a m'occuper des billets et a hurler apres les gens.
Bir komedi kulübünde işe başladım ama komedyen olarak değil, fedai olarak, biletleri toplayıp içeri girsinler diye bağırıyordum.
"Essaie de dire ça comme ci ou comme ça."
"Hey, şunu söylemeyi dene, bunu dene." gibi.
J'ai toujours considéré la dépression comme un virus qui attaque votre cerveau avec des pensées négatives.
Depresyon, bana hep beyninize kötümser düşüncelerle saldıran bir virüs gibi gelmiştir.
La dépression, c'est comme porter une veste plombée.
Depresyon, ağır bir yelek giymeye benziyor.
Comme vous le savez peut-etre, c'est un tranquillisant pour chevaux, et aussi une drogue récréative, qui est maintenant prescrite dans les cas de dépression.
Ketamin, bir tür at sakinleştiricisi ama aynı zamanda bir parti uyuşturucusu ve bunu depresyon için yazmaya başladılar.
Ils m'ont appelé dans son cabinet, m'ont transfusé de la kétamine en intraveineuse, et j'ai trippé comme un malade.
Beni odasına çağırdılar, koluma serumu taktılar, ketamini damlattılar ve ağzım yüzüm kaydı.
Quand j'en suis sorti, c'est comme si on venait de m'opérer, normal étant donné que c'est un anesthésiant.
Ayıldığımda ameliyattan çıkmış gibiydim, çok da mantıksız değil çünkü bir tür anestezi sonuçta.
Et lui : "Tu es comme un concombre... " qui essaie de se transformer en pickles. "
Bana dedi ki "Yani sen bir salatalıksın... ve kendini turşuya dönüştürmeye çalışıyorsun."
Etre catho, c'est comme jouer du trombone.
Asla... Katolik olmak, trombon çalmak gibidir.
5 prieres par jour, interdit de manger du porc, les femmes doivent s'habiller comme des ninjas.
Günde beş namaz kıl, domuz eti yeme, kadınlar ninja gibi giyinsin.
Il essaie meme d'etre sympa, un peu comme un beau-pere.
Meselelere kıyak üvey baba gibi yaklaşıyor.
Sans oublier de s'habiller comme un maquereau de l'espace... avec un budget illimité.
Onlar ve uzaydan gelmiş, sınırsız bütçeli... bir pezevenk gibi giyinmek.
C'est dur pour un Blanc de commencer comme ça.
Beyaz birinden gelebilecek en kötü girişti resmen.
Avoir ces deux drapeaux sur une voiture, c'est comme une femme avec deux tatouages.
Aynı kamyonete iki bayrağı da asmak iki dövmeye sahip bir kadın gibi :
C'est la qu'elle m'a plaqué, comme ça.
Sonra o da benden ayrıldı, bir anda.
Etre pres d'une star, c'est comme conduire pres d'un flic.
Bir ünlünün yakınında olmak, polis arabasının yanında gitmek gibi.
Faire équipe avec Dave est comme jouer au basket avec Jordan.
Dave'le aynı ekipte olmak, Jordan'la aynı takımda oynamak gibi.
J'étais célebre comme scénariste et réalisateur.
Çünkü yazar ve yönetmen olarak popülerdim.
Mais je devais faire mes preuves comme comique.
Komedyen olarak en baştan başlamam gerekti.
Comme si on agressait les femmes dans la rue.
Sokaklarda kadınları taciz ediyoruz.
Comme si les mecs bien harcelaient les femmes.
Sanki düzgün erkekler sokakta kadınları taciz ediyor da.
Comme si j'allais rester dans une maison en feu et dangereuse, du genre : "C'est comme la fois ou je suis allé chercher des chips!"
Yangının ortasında... Etraf tutuşmuş, bina yıkılıyor. Sanki ben "Aynı mutfaktan cips aldığım zamanki gibi!" diyeceğim.
C'est comme avoir un prisonnier en vous qui dirait :
İçinizde bir hapishane mahkûmu yaşıyor sanki.
Si une fille devait choisir entre Mark Zuckerberg au top et un type comme Channing Tatum avec un traumatisme crânien,
Kadınlara seçenek sunsak, tam randımanlı Mark Zuckerberg ve beyin hasarlı Channing Tatum arasında bir seçim yapacak olsalar...
Il y en a plus de cinq, mais c'est comme dans un resto thai.
Beşten fazla var, biliyorum ama Tay restoranlarına benziyor.
Comme si vous essayiez de vous glisser dans une valise.
Sizi çantaya tıkmaya çalışıyormuşuz gibi görünüyor.
"Pourquoi on baise comme si on était sous le lit?"
"Niye yatağın altındaymışız gibi sikişiyoruz ki?"
On écarte vos jambes et on vous abaisse comme un trépied.
Resmen bacaklarınızı alıp, ayırıp sizi tripod gibi alçaltmamız gerekiyor.
Comme je l'ai dit, il était violent.
Dediğim gibi, saldırgan biriydi.
C'était comme ça a l'époque.
Sistem böyleymiş yani.
Mais mon pere était si narcissique qu'il m'en a voulu, comme si je l'embarrassais.
Ama babam öyle narsistti ki her nasılsa bana kızdı, sanki onu utandırmışım gibi.
C'est comme ça qu'on fait. Alors que mon pere aurait écrit : " J'ai lu votre critique.
Evet, yani yapılması gereken bu ama benim babam olsaydı " Neal'ın filmine dair eleştirini okudum.
Quand on a un parent comme ça, ça brise toute une famille.
Çünkü öyle bir ebeveyniniz olunca bütün aileniz yara alıyor.
Il est comme ça. "
Ne olduğu belli işte. " dedim.
Et moi : "Oui, a peu pres." Mais je ne pense pas l'avoir dit comme si c'était les années 70. "
"Bu tarz bir şey demiştim ama böyle 70'ler tarzı, klişe bir şekilde söylememişimdir." dedim.
L'enterrement était la semaine suivante, mais je ne voulais pas y assister, parce que comme je l'ai dit, notre famille n'était pas unie et j'estimais avoir fait le plus dur.
Cenazesi öteki hafta olacaktı ve gitmek istemiyordum çünkü dediğim gibi, ailecek pek anlaşamıyorduk ve işin zor kısmını yaptığımı düşünüyordum.
C'était comme s'il m'avait donné une pichenette sur l'oreille.
Kulağıma vurmuşlar gibi hissettim.
Aujourd'hui, je vois ça comme ça :
Şimdi olayı şöyle görüyorum :
Et pour moi, penser a une blague est comme une bulle d'air.
Benim için bir espri bulabilmek, nefes alabildiğim ufak bir boşluk gibi.
Sur les voitures de flics américains est écrit : "protéger et servir" entre guillemets, comme si c'était sarcastique.
Polis araçlarına tırnak içinde "Koruyup hizmet etmek için" yazılması hoşuma gidiyor, sanki kinaye yapıyorlar.
Le témoin principal du gouvernement contre lui est tombé comme par hasard dans le coma.
Hükümetin gizli tanıkları komaya giriyorlar.
Ça se présentait comme une réaction allergique aiguë.
- Ne oldu? Akut alerjik bir reaksiyon gösterdi