Translate.vc / Français → Turc / Ève
Ève traduction Turc
175 traduction parallèle
"'L ève-toi et marche! 'Et Ie mort sortit. "
'Lazar, dışarı çık.'"Ve ölü dışarı çıktı."
Je vous connais ni d'Ève, ni d'Adam.
Seni tanımıyorum. Dur.
J'appelle à la maison par pur hasard et Ève me dit...
Evi arıyorum ama en beklenmedik anda... - Eve dedi ki...
Les femmes amoureuses sont toutes les mêmes depuis Ève.
Havva'dan beri farklı bir aşık kadın gelmedi.
Et comme ce bon vieil Adam, ma faiblesse, c'est les Ève.
Ama Adem gibi benim de en zayıf yanım Havvalar.
Mon Ève actuelle est une nana extra.
Şimdiki Havva'mın adı Lulu.
Depuis qu'Adam a dénoncé Ève.
Hem de Adem'in Havva'yı ispiyonlamasından beri öyle.
Adam, après qu'il ait dénoncé Ève.
Adem... ispiyonladıktan sonraki hali.
Où est Ève?
Havva nerede?
Adam et Ève y étaient heureux.
- Adem'le Havva gayet mutluydu.
Devant des types de votre espèce, je n'ai même pas le courage de me montrer en tenue d'Ève.
Ve sizin gibi iki yaratığın önünde Tanrı'nın yarattığı gibi dolaşmak istemiyorum.
Ève.
Eve.
Ève...
- Eve.
Elle devait... devenir la nouvelle Ève.
O- - yeni Havva olacaktı.
Adam a dû trouver que la femme était un drôle d'engin - quand il a rencontré Ève.
Adem, Havva ile tanıştığında... kadının oldukça komik bir ekipman parçası olduğunu düşündüğünü hayal ediyorum.
Ève, ouvre les yeux.
Eva! Gözlerini aç.
Comme Ève s'est aperçu que l'arbre donnait à manger, et que l'on pouvait acquérir le savoir par cet arbre attrayant,
Ve Eva gördü, Ağacın meyvesini, Ağacın arzusunu
C'est Ève qui offre la pomme.
Elmayı ikram etmesi gereken hep Havva olmuştur.
La curiosité a chassé Adam et Ève du paradis.
Adem ve Havva cennetlerini kaybetti çünkü çok fazla şey bilmek istediler.
Pas un centimètre sur le plancher... alors Bruno, qui ne me connaissait ni d'Adam... ni d'Ève... eh bien, Bruno m'a emmenée chez lui.
Yani, yerde, 1 cm boşluk yoktu. İşte o anda Bruno, benim Adem'den geldiğimi bilmeden... ya da Havva'dan... aldı beni kendi evine götürdü.
"Dieu créa Ève de la côte d'Adam."
Ve Tanrı Havva'yı Adem'in kaburgasından yarattı.
"Ève lâcha le corbeau sur le monde."
Ve güçsüz olan Havva kuzgunu dünyanın başına saldı.
Ève était faible.
- Ve Havva zayıftı. Söyle. - Hayır, anne!
Ève était faible.
- Hayır! - Havva zayıftı.
Ève était faible.
Tekrar et! Havva zayıftı! Havva zayıftı!
Dieu a maudit Ève par le sang.
Hayır! Ve Tanrı Havva'ya bir lanet verdi. Lanet kanıydı bu!
Ève enfanta Cain dans la sueur et dans le sang.
Ve Havva kan ve ter içinde Kabil'i doğurdu.
- Oui. Ève domine, voyez-vous?
Gece hükmediyor, bakın.
Un Adam et une Ève cosmiques, si tu veux, unis dans un centre nerveux sophistiqué, dirigeant une fusée énorme et ultrapuissante aux propulseurs géants rugissant dans le vide et l'obscurité pendant qu'ils fonceraient vers leur destination finale :
Kozmik bir Adem ve Havva gibi... sofistike bir kontrol odasında birbirlerine bağlanmış... bilinen en büyük ve güçlü roketin dev egzozları... kara bir boşluğun içine doğru patlarken... son duraklarına doğru savruluyorlar :
Adam et Ève vivaient dans une petite maison.
Adem ve Havva da kır evinde yaşamıştı.
Alex disait que le prêtre symbolisait Dieu, les enfants, l'innocence perdue, et nous trois, une sorte d'Ève postmoderne avec deux Adam bannis du Jardin Sacré, condamnés à errer pour l'éternité parce que nous avions péché.
Alex, papazların Allahın simgeleri olduğunu söylerdi. Çocuklar saflığının kaybolduğunu ve bizim post modern 2 Adem, 1 Havva olduğumuzu. ... ve amaçsızca kırlarda gezinip, günah işlediğimiz için,... Tanrının kutsal bahçesinden sürüldüğümüzü.
Tu dois être Ève.
Sen, Havva olmalısın.
Entendu, Ève.
Tamamdır, Havva.
Ève, as-tu goûté le fruit défendu?
Havva, yasak meyveden mi tattın?
J'ai donné une côte à Ève et elle est partie.
Havva'ya kaburga verdim, ama sonsuza kadar gitti artık.
Pauvre Ève.
- Zavallı Havva.
Ève, dépêche-toi.
Hadi Havva! Çabuk!
Ma chère Ève.
Benim canım Havva'm.
La cargaison la plus précieuse qu'on ait emportée. Elle devait... devenir la nouvelle Ève. Avec notre aide empressée bien sûr.
Çok güzel bir kızdı.Uzun süre ondan daha güzelini görmedim.Ondan sonra seni gördüm.
Si vous voulez jouer le rôle d'Ève, vous devez faire la queue derrière quatre ou cinq homos.
İyi, eğer Havva'yı canlandırmak istiyorsan sıraya girmelisin. Çünkü önünde zaten 5 tane homo var.
Quand Adam a gagné la main d'Ève
Havva'nın elini kazanınca Adem
La Bible dit rien d'Adam et Ève et Ève!
İncil'de Adem ile... -... Havva ve Havva diye bir şey yok.
Comment savons-nous qu'Adam et Ève n'étaient pas noirs?
Adem ve Havva'nın siyah olmadığını nereden biliyoruz?
Il a réussi son coup avec Ève.
Havva da işi başardı.
Adam et Ève étaient nus dans le jardin d'Éden.
Adem ve Havva da Eden bahçesinde çıplaktı.
Adam et Ève étaient nus dans le jardin d'Eden, n'est-ce pas?
Adam ve Havva da Eden bahçesinde çıplaktı öyle değil mi?
Le genre d'arbre sous lequel Adam et Ève ont dû se rencontrer.
Sanki, Adem ve Havva'nın altında buluştuğu ağaç.
- Ève, où vas-tu?
Eve, nereye gidiyorsun?
Ève!
Eva!
En tenue d'Adam et Ève.
Adem ve Havva gibi örtülmüşler.
le con... ève... On fait rien... Il repart..
Hiçbir şey, işte gidiyor.