Translate.vc / Français → Turc / Ëcoute
Ëcoute traduction Turc
88,003 traduction parallèle
J'écoute du français. - Je regarde des films français.
Arada bir orijinal dilinde Fransız filmi izliyorum.
Écoute, mec. Me cherche pas.
Bana bulaşma.
Elle m'a pas écouté...
Dinlemedi beni.
Écoute, il l'a tuée.
Onu öldürmüş.
J'ai accidentellement... foncé dedans. Écoute, je peux la remplacer.
Yenisini alabilirim.
- Écoute moi, et fais ce que je te dit.
- Söylediklerimi harfiyen yapman gerekiyor. Soru sormak için vakit yok.
- Écoute, je suis désolé pour ta soeur.
Söylediğin bu mu? Bak, kardeşin için üzgünüm.
Écoute-moi, si quelqu'un approche de cette porte, tu bouges pas.
Tamam beni dinle. O kapıdan kim girerse girsin kıpırdama. Anladın mı?
Écoute, Linc, je dois te dire quelque chose, mec.
Dinle Linc... Bir şey söylemeliyim.
- Écoute-moi, c'est le Moyen-Orient.
Beni dinle. Ortadoğu'dan bahsediyoruz. Çok şey değişti.
Écoute, mec.
Dinle dostum.
Écoute-moi, je promets de tout t'expliquer.
Dinle, açıklayacağıma söz vermiştim.
Écoute, Tyler...
Dinle Tyler...
Holly, je suis sérieux, écoute-moi.
Hey Holly, ben ciddiyim. Pekâlâ, dinle.
Je t'écoute.
Dökül bakalım.
Tu ne comprends pas ce qui se passe, écoute-moi...
Şu anda olan bu değil. Dinlemelisin. Ben...
- Écoute.
- Pekâlâ, dinle.
Oui, alors pourquoi ne l'as-tu pas écouté?
Evet, çalıştı. Öyleyse neden onu dinlemedin ki?
Holly, je t'écoute, mais tu dois me dire ce que tu veux.
Holly, seni dinliyorum, tamam mı? Ama bana ne istediğini söylemen lazım.
Holly, écoute-moi, d'accord?
Holly, lütfen beni dinle, tamam mı?
Écoute, je sais que c'est un peu flou mais je suis presque sur Je devais avoir une politique de licenciement ici.
Bak, kafamın biraz bulanık olduğunu biliyorum ama eminim ki burada iki hafta önceden bildirme politikası uygulanıyordur.
Ecoute, des choses ont été dites ces derniers jours qui m'amènent à penser que nous étions...
Dinle, son birkaç gündür söylenen şeyler ikimizin şey olduğuna beni yönlendirdi.
Comme tu le dis, personne n'écoute ça à part les tarés.
Dediğin gibi hiçbir aptal bu programı dinlemez.
Merci de m'avoir écouté toute la nuit, Clive.
Tüm gece beni dinlediğin için teşekkür ederim Clive.
Et je me suis dit que tu aimerais écouté ma proposition,
Düşündüm de belki teklifimi dinlemek istersin.
Écoute, je te demande, en particulier cette semaine, de gérer ta communauté.
Pekala, bak... Özellikle bu hafta topluluğunu idare altında tutmanı istiyorum.
Écoute, ça peut se passer de deux manières.
Bak, bunu iki şekilde halledebiliriz.
Il n'écoute pas.
Laf dinlemiyor.
Écoute, au cours des prochaines semaines, si tu besoin de quoi que ce soit... Je sais pas, au cas où...
Baksana gelecek hafta boyunca, herhangi bir şeye ihtiyaç duyarsan ben, yani, demek istiyorum ki...
Écoute, j'ai une vie, une carrière, des relations.
Bak, benim bir hayatım, kariyerim ve ilişkilerim var.
Écoute, je ne sais pas dans quel genre de truc pervers tu es mais je ne suis pas ce genre de fille.
Senin ne tarz bir sapık olduğunu bilmiyorum ama ben o tarz bir kız değilim.
Écoute.
Bak...
- Echo, écoute-moi.
- Echo, beni dinle.
Écoute. Je ne sais pas si on pourra l'arrêter, mais si on n'y arrive pas, on sera tous morts dans 6 mois.
Bak, durdurabilir miyiz bilmiyorum ama durduramazsak altı ay içinde öleceğiz.
Écoute-moi bien.
Şunu dinle.
Roan, écoute-moi.
Roan, beni dinle.
- Tu as écouté Judy?
- Judy'nin ne söylediğini hiç duydun mu?
Écoute, après manger, va à ton atelier.
Bak yemekten sonra işine döneceksin.
- J'écoute vos critiques.
Yapıcı eleştirilere her daim açığım.
Écoute. Il faut qu'on parle de quitter le pays.
Ülkeden gitmeyle ilgili konuşmaya başlamalıyız.
Écoute-moi bien, Ramal.
Ramal, iyi dinle binle.
Écoute, écoute bien, d'accord?
Beni çok iyi dinle, tamam mı?
- Écoute ton ami.
- Arkadaşını dinle.
Écoute, tu verras bien.
Sen dinle bakayım. Göreceksin.
Écoute, en fait, Larin... m'a invitée... à une soirée, vendredi.
Bak, aslında Larin beni cuma akşamı evine davet etti.
Écoute-moi.
Beni dinle.
Sara, s'il te plaît, écoute-moi.
Sara? Sara, lütfen beni dinle.
Écoute, voyons s'il y a une explication plus simple.
Dinle, bakalım daha basit bir açıklama var mı?
Écoute, Sid.
Dinle. Sid.
Sara, écoute, il a été empoisonné.
Sara, dinle, Michael zehirlendi.
Écoute, on se dirige vers la Grèce.
Dinle, biz Yunanistan'a gidiyoruz.