Translate.vc / Portugais → Turc / Bag
Bag traduction Turc
49,599 traduction parallèle
Mas vocês sempre tiveram uma conexão oculta.
Ancak ikinizin arasında gizli bir bağ var.
É um investigador independente.
Bağımsız araştırmacı.
O sistema imunológico dela está a tentar combatê-lo, e nós estamos a ajudá-la a combatê-lo como podemos.
Bağışıklık sistemi onunla savaşıyor. Yapabildiğimiz her yoldan savaşmasına yardım ediyoruz.
Acredito que as mulheres têm uma incapacidade química de perdoar.
Kadınların doğasında bağışlama kabiliyeti olmadığına inanıyorum.
E sermos demonizados por, ignorarmos uma angariação de fundos?
Sonra da bağış gecesini ekmemizi mi konuşsunlar?
- Se não fizermos, será o fim de qualquer confiança que exista entre nós e os escravos da ilha.
- Çekilmezsek kölelerle aramızdaki güven bağı son bulur.
Se pudermos tomar Nassau, se conseguirmos mostrar que a Inglaterra não é inevitável, se conseguirmos incitar uma revolta que se espalhe ao longo do Novo Mundo... Então, sim...
Nassau'yu almayı başarırsak herkesin gözündeki bağı çözersek İngiltere'nin kalıcı olmadığını ifşa edersek bütün Yeni Dünya boyunca tutuşacak devrim ateşini yakarsak o zaman mümkündür.
Um tiro reles, cobarde... disparado com o conhecimento de que estavam prestes a render-se e na presunção de que teriam direito a um aquartelamento.
Ödlekçe ve beş para etmez bir atıştı. Her halükarda teslim olacaklarını bile bile ; her halükarda bağışlanacaklarını sanarak.
Poupa-me a conversa fiada, sei tudo sobre o teu trabalho por conta própria.
Saçmalama lütfen. Bağımsız yaptığın o işlerden haberdarım.
Precisamos voltar a ser independentes.
Tekrar bağımsız olmamız gerek.
" Mas é por isso que estamos a colocar estes links e estes vídeos, para todo o mundo, todos os dias da semana, porque se sentires, esta chamada para seres um Americano independente, o tempo para revoltarem-se é agora.
Fakat bu bağlantıları, videoları 7 / 24 internete sunma nedenimiz,... bunun bağımsız bir Amerikalı olmak için yapılan bir çağrı olduğunu hissedip, şimdi ayağa kalkma zamanının geldiğini anlamanızı istememizdir.
Qual é a vossa ligação?
Aranızdaki bağ nedir?
Desculpe-me, tenho de perguntar.
Bağışlayın ama sormam gerek, bazı söylentiler duydum.
Ele estava a gritar.
Bağırıyordu.
- Ele estava gritando.
Bağırıyordu.
Ele estava a gritar...
Bağırıyordu.
Perdoai-me, senhor...
Bağışlayın Lordum.
- Não, por favor, poupai-me.
Hayır, lütfen canımı bağışlayın.
- Odin iria perdoar-me, tenho a certeza.
Odin'in bu konuda beni bağışlayacağına eminim.
Vi-o a entrar lá, sozinho.
Meatlug'ın oklara karşı bağışıklığı olması iyi bir şey ha?
Direi... Que vieste para te despedires porque estamos numa relação tóxica co-dependente e ambos chegámos à conclusão que estamos melhor separados do que juntos.
Onlara beni bırakmaya geldiğini aşırı bağımlı bir ilişkimiz olduğunu sonra ayrılmamızın daha iyi olacağına karar verdiğimizi söylerim.
Uma avião de carga com doações em comida para El Salvador está parado na pista em Austin, abastecido e pronto a partir.
El Salvador için bağış edilen bir kargo uçağı Austin'de bir pistin ortasında gitmeye hazır bekliyor.
Foi poupada por uma razão.
Bir sebepten bağışlandı.
Vasculhei cada par que foi doado à caridade num raio de centenas de quilómetros.
Yüz kilometre içindeki tüm hayır kuruluşlarına bağış edilmiş mi diye baktım.
"Ele permaneceu na proa da Misericordiosa, a água estendendo-se infinitamente para o horizonte infinito enquanto ele contemplava a distância impossível entre eles, mas ele não pararia enquanto não a encontrasse."
"Bağışlayıcı'nın huzurunda dikilmişti sular sonsuz ufuğa doğru bitmek bilmeksizin uzanıyordu ikisi arasındaki tahayyül edilemeyecek mesafeyi düşünmekteydi kadını bulana kadar da bundan vazgeçmeyecekti."
Uma chalupa com vela bermudiana chamada Misericordiosa navegava, esfarrapada e rasgada, a bússola rachada, um casco apodrecido que mal podia cortar as ondas.
Bermuda armalı bir filikaydı, "Bağışlayıcı" ismini taşıyordu. Eğreti, eski püskü yelkenleri çatlak bir pusulası zor şer dalgaları kıracak çürük bir gövdesi vardı.
Respirou fundo, saboreando o sal na língua, e fechou os olhos, inclinando-se para a espuma enquanto Misericordiosa ganhava velocidade e velejava em direção ao horizonte.
Derin bir nefes aldı dilindeki tuzun tadını aldı ve gözlerini kapattı. ... Bağışlayıcı hızlandıkça üstüne püsküren sulara eğiliyordu ufuğa doğru yol alıyordu.
Sei que soa a maluquice, mas senti uma ligação.
Neyse, biraz garip gelebilir ama aramızda bir bağ hissettim.
Qualquer confiança que possa ter existido entre os escravos daqui e a nossa aliança, desapareceu.
Kölelerle ittifakımız arasındaki güven bağı bozuldu.
Suplicar-vos-ia que os poupásseis, evitásseis completamente o forte.
Hisardan uzak durup canlarını bağışlamanı istiyorum.
Se aprendi alguma coisa naquele cruzeiro foi isto : o que ando há anos a gritar aos motoristas é verdade.
Kimberly, o gezide bir şey öğrendiysem o da şu : Yıllardır otobüs şoförlerine bağırdığım şey doğruymuş.
Tu estás drogado e não estás a pensar bem.
Bağımlısın ve makul düşünemiyorsun.
John, tu és um optimista e esse é o teu dom, mas muita gente, os teus maiores apoiantes...
Çok iyimsersin John. En büyük özelliğin bu. Sana şunu söyleyeyim bu insanların çoğu asıI bağışçıların ve onu savunursan her beş kişiden biri görevi bırakır.
Existem imagens dela. Ela insurgiu-se contra o imã. Disse que ele perverteu a religião dela e que o islão apregoa a paz.
İmamı susturmak için bağırmaya çalışmış, onun öğretilen İslam dinini saptırmaya çalıştırdığını söylemiş.
O meu pessoal pode levar o Henry para um local desconhecido.
Adamlarım Henry'i paketlemek ve bağımsız bölgeye götürmeye hazır.
"Há uma coisa que me faz querer gritar."
"Bağırma isteği uyandıran bir şey buldum."
Não é da vossa geração.
Bir kuzen bağı var işte yani.
Perdão... mas haveis pedido para ser notificado quando tivéssemos acabado de vestir o corpo.
Bağışlayın. Na'şıyla ilgilendikten sonra size haber vermemizi istemiştiniz.
Poderia dizer-se que eles nunca estiveram totalmente ligados.
Zaten en başta aralarında bir bağ yoktu.
Se realmente chegarmos ao ponto de resolver o assunto com a Inglaterra,
İngiltere ile bağımızı temelli kesebilirsek eğer...
E pais reformistas que considerariam a vossa história muito intrigante.
Açık fikirli ana baba. Seni bağırlarına bassınlar diye.
Faça dez férias assim e nós perdoamos-lhe a dívida. "
Bu tatillerden on tanesine çık, biz de borçlarını bağışlayalım. "
Há pessoas que conhecemos na vida às quais, por nenhuma razão lógica, nos sentimos imediatamente ligados.
Hayatında tanıştığın bazı insanlarla mantıklı bir açıklaması olmasa da, bir bağ hissedersin.
Fiz uma cena assim no Perdoa-nos os Nossos Pecados.
"İzinsiz Geçişlerimizi Bağışlayın" filminde böyle bir şey oynamıştım.
Ela disse-me que a voz na tua cabeça que te diz para cortares os pulsos ou para tomares um monte de remédios ou para saltares de um sítio essa voz nunca grita. Só sussurra.
Bana bir keresinde, kafanda sana bileklerini kesmeni, bir avuç dolusu pil yutmanı ya da yüksekten atlamanı söyleyen sesin hiç bağırmadığını sadece fısıIdadığını söylemişti.
Toda a gente a gritar : "Van Damn!"
"Van Damn!" diye bağırıyorlar.
Achei que oferecia uma perspetiva sobre a interdependência da identidade, rejeitando as narrativas masculinas padrão de soberania.
Standart erkek hâkimiyetini anlatan hikâyeciliğini reddederek, kimliğin diğer kimliklere bağımlılığına ışık tutuyordu.
É exclusivo, é sobre ligações.
Sana özel ve bağ kurabileceğin bir ilişki sunuyor.
Não, eles estão em sistemas separados.
Hayır. Hepsi birbirinden bağımsız sistemler.
- És mesmo afiliado à Torrente?
Bu Kaynakla cidden resmi bir bağın var mı?
Não sou dependente de ninguém.
Kimseye bağımlı değilim.