Translate.vc / Portugais → Turc / Bar
Bar traduction Turc
32,749 traduction parallèle
Estou no bar do outro lado da rua.
Sokağın karşısındaki bardayım.
Esquece. Vou para o bar!
İçmeye gidiyorum.
Vemo-nos no trabalho.
İş yerinde görüşürüz. Barış!
Viemos para cá com uma equipa de cinco, tal como vocês.
Ne hakkında? Ben çok küçükken kaldığım barınakta acil tahliye olmuştu.
Dizem que vêm em paz, para nos protegerem de nós próprios.
Barış içinde geldiklerini, bizi bizden koruyacaklarını söylediler.
Não acredito que um filho meu vai para o Corpo de Paz.
Oğlumun Barış Gücü'ne katılacağına inanamıyorum.
Ao menos a "Corpo de Paz" soa a militar.
Barış Gücü'de kulağa askeri bir şey gibi geliyor.
- E "Paz", o que faz o teu pai feliz.
"Barış" da var ki bu babanı mutlu eder.
Comida, abrigo e ajuda médica estão disponíveis em Yakima...
Yakima'da, yemek, barınak ve tıbbi yardım bulabilirsiniz.
Um bar?
Kalitesiz bir bar mı?
Têm uma última hipótese de sair daqui pacificamente.
Burayı barış içinde terk etmeniz için son bir şansınız var.
Largue o Dentinho e entregue-se pacificamente!
Lockjaw'u serbest bırak ve barışçıl bir şekilde teslim ol.
Estavas a tomar conta do bar nessa noite.
O gece bara doğru eğilmiştin.
Ficaste até mais tarde para o limpar.
Barı temizlemek için geç kalmıştın.
Fiz as pazes com ele.
Onunla barış yaptım.
Jogava futebol, mas rompeu os ligamentos e... resolveu alistar-se no Corpo de Paz.
- Ve futbol oyuncusuydu, ama ACL onu mahfetti, - Bu yüzden Barış Gücüne katıldı.
Esta noite deverá ser uma mistura de celebração, respeito, felicidade, tristeza, optimismo, diversão e tranquilidade.
Bu geceki parti bir kutlamanın her tonunu bünyesinde barındırmalı. Hürmet dolu, acı tatlı, tempolu, neşeli, akıcı.
Quando me estava a fazer perguntas, só desejei que me deixasse em paz para ir a correr a um bar ou para os braços de um homem.
Sen bana sorular sorarken içimden beni rahat bırakmanı diliyordum. Çünkü bir bara ya da adamın birine kaçmak istiyordum.
Ele disse-me para esperar ali, naquele bar.
Bana... Şurada beklememi söylemişti. Şu barda.
Não anda a ajudar-se muito.
Bobby pek de kendisiyle barışık sayılmaz.
Ele desperdiça água como um bar aquático enquanto eu aqui me lavo com a língua de um cão.
Havuz barları kadar çok su harcıyor. Bense köpek diliyle duş alıyorum.
Ou podíamos fazê-lo pacificamente na urna de votos.
Veya sandığa giderek barışçıl bir şekilde çözebiliriz.
Estás a ver, miúdo, parece que os tipos que pensaste que estavam a desperdiçar o tempo neste bar, eram na verdade agentes disfarçados a ajudar a salvar o mundo.
Bu barda vakit öldürdüğünü sandığın adamlar aslında dünyayı kurtarmak için çalışan ajanlar.
Bem, irmão, prepara-te para desfrutar de outro dia de calmaria, e comportamento pacífico no autocarro escolar.
Kardeşim, okul otobüsündeki sakin, barışçıl başka bir günün tadını çıkarmaya hazırlan.
Eu estaria no bar a dizer :
Barda şöyle derim...
Já estiveram num bar às 4h00, estão a conversar com um tipo e ele conta-nos como a vida dele é merdosa?
Gecenin dördünde bir barda adamın tekiyle konuşursunuz da hayatının boktanlığını anlatır ya?
À esquerda é o bar e à direita é a casa de banho.
Bar sol tarafta. Lavabo sağ tarafta.
- Fui eu que a escrevi e encenei. A ação desenrola-se num bar de strip.
Hikaye bir striptiz kulübünde geçiyor.
Onde o foi buscar? Ao bar.
- Nereden aldın vodkayı?
Liberdade para abrir o mini bar e comer Toblerones de dez dólares.
Mini barı açıp 10 dolarlık Tobleron'lardan yeme özgürlüğü.
comida, água, abrigo e uma protecção contra a radiação.
Temel ihtiyaçlar gıda, su, barınma ve radyasyondan korunma.
Eram a nossa hipótese de encontrar abrigo e os recursos necessários para instalarmos a cúpula e completarmos a missão.
Barınak bulmak, kubbeyi kurmak ve görevimizi tamamlamak için gerekecek kaynakları bulmak için tek umudumuz onlardı.
Prefiro não ver Marte como um desafio que temos de superar, mas como uma oportunidade de unir as pessoas de um modo pacífico e de dar um objectivo à nossa espécie.
Mars'ı üstesinden gelinecek bir zorluk olarak görmemek hoşuma gidiyor. İnsanları barışçıl bir şekilde bir araya getiren ve türümüze bir amaç veren bir fırsat olarak görüyorum.
Há muitos desafios envolvidos na sobrevivência Em uma espaçonave muito pequena com alguns outros seres humanos Durante oito meses de cada vez e então ser capaz de
Tek seferde sekiz ay boyunca, çok küçük bir uzay aracında birkaç insanla birlikte hayatta kalmak ve muhtemelen onlarca yıl boyunca dünyaya dönmeyecek olma fikriyle baş edebilmek, pek çok zorluk barındırıyor.
Estou em paz.
Ben kendimle barıştım.
Há conteúdo delicado nele.
Çok gizli hassas bilgiler barındırıyor.
Um pequeno país com cinco por cento da população mundial tem 25 por cento dos detidos?
Dünya nüfusunun % 5'ine sahip küçük bir ülke dünyadaki mahkumların % 25'ini mi barındırıyor?
No Arizona, a Corrections Corporation of America, ou CCA, detém os contractos federais para albergar os imigrantes ilegais.
Arizona'da Amerika Cezaevleri Şirketi CCA tutuklanan göçmeleri barındırmak için federal bir sözleşme yapmış durumda.
A maioria das pessoas não teria animais nas condições em que estas pessoas vivem.
Çoğu kişi ev hayvanlarını bile insanları barındırdığımız bu koşullarda tutmaz.
Como podem ter aceitado isso?
Bununla nasıl barışabildiler?
O quê? Que tipo de dildo põe barras de cereais e sumo num contrato de arrendamento?
Nasıl bir mal sözleşmeye erik suyu ve kepekli bar koyar.
E porque te deveria ajudar? Quando eu fui até ao teu sócio de joelhos e ainda vou perder o arrendamento, porque comi algumas barras de cereais.
Peki ortağına el pençe divan gitmiş olmama rağmen sırf bir iki kepekli bar yedim diye kira kontratımı kaybedecekken neden sana yardım edeyim?
Mas também sabia que, se precisasse, faria o que fosse necessário para libertar o Mike.
Mike'ı dışarı çıkarmak için ne yapmam gerekirse yapacaktım... ve ben bununla barışıktım.
- A verdade? - Preferia ir direta a um bar.
- Dürüst olursam, mahalle barına gitmek istiyorum.
Contém todo o conhecimento que alguém poderá precisar.
Herhangi birinin ihtiyacı olabilecek her bilgiyi barından bir kitap.
Então, diga-me... o seu pessoal está ciente que estão a dar guarida a um assassino, ou apenas não se importam?
Söylesene, adamların bir katili barındırdıklarının farkındalar mı yoksa umursamıyorlar mı?
Então, diga-me, o seu pessoal está ciente que estão a dar guarida a um assassino ou, simplesmente, não querem saber?
Söylesene, adamların bir katili barındırdıklarının farkındalar mı yoksa umursamıyorlar mı?
Pode ser mantido assim indefinidamente, ou pode ser descarregado para o interior de uma câmara e convertido em matéria.
Süresiz olarak barındırabilir ya da haznenin içine tekrar bırakıp maddeye dönüştürür.
Vocês estão a dar guarida a dois fugitivos... a não-humana conhecida como "Tremores"... e uma pessoa com poderes que consegue controlar o fogo.
İki kaçak barındırıyorsun. Quake olarak bilinen Nainsan ve alevleri kontrol edebilen gelişmiş bir insan.
- Nunca ninguém escapou... e já prendemos indivíduos muito mais fortes aí.
- Henüz kırabilen olmadı ve oldukça güçlü bireyleri barındırmışlığı var.
Considera isso... Muito caríssimo oferta de paz.
Bunu bir... pahalı bir barış teklifi olarak alabilirsin.