Translate.vc / Portugais → Turc / Flat
Flat traduction Turc
347 traduction parallèle
Os comunistas enfraquecem nosso exército, contra os invasores japoneses.
Komünistler Japon işgalcilere karşı ordumuzu zayıflatıyorlar.
Morte de "Nails" Nathan Enfraquece o Grupo do Paddy Ryan
"Pençe" Nathan'ın Ölümü Paddy Ryan'ın Çetesini Zayıflatıyor
Fui até Paradise Flats.
Paradise Flat'e gittim oradan geliyorum.
Para começar... o caminho-de-ferro trará mais gente para a escola... e Paradise Flats será uma verdadeira cidade, em vez de...
Herşeyden önce demiryolu yeni insanların ve okulun gelmesini sağlayacak. Paradise Flat gerçek bir şehir olacak, küçük bir...
São patriotas, liberais frustrados ou vitimas de chantagem cujo envolvecimento emocional enfraquece a sua posição negocial, e destroi o seu julgamento objectivo.
Pek çoğu vatansever, hayal kırıklığına uğramış liberal ya da şantaj kurbanıdır. Çoğu zaman işe duygularını katarak pazarlık güçlerini zayıflatırlar ve bu da iş konusunda makul kararlar vermelerine engel olur.
Quero ir para um lugar chamado Adobe Flat.
Adobe Flat diye bir yere gitmek istiyorum.
Adobe Flat?
Adobe Flat mi?
Um homem acabou de descer do comboio e falou em Adobe Flat.
Az önce trenden bir adam indi ve Adobe Flat'i sordu.
Tenho de ir a um lugar chamado Adobe Flat.
Adobe Flat denen bir yere gitmem gerekiyor.
- O que quer de Adobe Flat?
- Ne olmuş Adobe Flat'e?
Ele quer ir a Adobe Flat.
Adobe Flat'e gitmek istiyor.
Que andou a procurar em Adobe Flat?
Adobe Flat'de ne arıyordunuz?
Sim, acredito no que diz acerca dos homens de negócios... estarem interessados em Adobe Flat.
Evet, iş adamlarının Adobe Flat'le ilgilendiklerini söylediğinizde size inanıyorum.
O Smith era dono de Adobe Flat.
Adobe Flat, Smith'indi.
Nunca tinha havido água em Adobe Flat.
Adobe Flat'de hiç su yoktu.
Finalmente, gotas para a tosse que fazem emagrecer.
Nihayet, "zayıflatıcı" öksürük damlası.
Torna o homem fraco.
Seni zayıflatır.
- Isso afecta a vista?
- Gözlerimi zayıflatıcı bir etken mi?
Não penses sobre isso, só te vai enfraquecer a mente.
Bak, buna kafa yorma, aklnı zayıflatır.
A única coisa que podemos fazer é combater esta terrível e debilitante doença social...
Bu korkunç, zayıflatıcı sosyal hastalıkla savaşmanın tek yolu...
O Nimitz está enfraquecido e na defensiva.
Böylece Nimitz'i zayıflatır savunmaya zorlarız.
As mulheres enfraquecem as pernas.t
Kadınlar bacakları zayıflatır.
As mulheres enfraquecem as pernas, hã? a
Kadınlar bacakları zayıflatır, ha?
Enfraquece-a.
Zayıflat o zaman.
No ano passado, fomos a FIat Rock, e nâo a Yosemite.
Geçen yıl Flat Rock'a gitmiştik, Yosemite'ye değil.
- O que fizeram em flat Rock?
- Flat Rock'da ne yaptınız?
Um ataque com o feiser no máximo pode nos ajudar a sair.
Azami bir fazer hücumu nesneyi zayıflatıp kaçmamızı sağlayabilir.
no tocante à autocracia, traduz a separação do povo das luxúrias políticas estrangeiras que enfraquecem o espírito popular como a corrida à riqueza enfraquece o homem.
Bu sayede, dış kaynaklı müdahalelere karşı koyabiliriz. Para hırsı, insanlığın maneviyatını nasıl zayıflatıyorsa yabancı fikirlerin işgali de ulusal masumiyetimizi, saflığımızı aynı biçimde zayıflatıyor.
- O amor intenso causa a debilitação e o entendimento.
- Aşk zayıflatıcı. - Ne diyorsun sen?
Ao contrário do que pensamos, minha senhora, os ladrões têm pouca integridade, se lhe dermos o estímulo certo, têm menos ainda.
Genel kanının aksine, Mileydim, hırsızların arasında çok az bağlılık vardır ve hatta uygun bir teşvikle bu bağlılık daha da zayıflatılabilir.
Torna-te mais fraco.
Seni zayıflatıyor.
Só ficam fora da nossa jurisdição depois de passarem Flat Top.
Düz Tepe'yi geçerlerse bizim bölgeden çıkmış olurlar.
"No entanto, estamos em E flat..."
Ne var ki biz E'deyiz.
A sua deficiência inibe os sentidos e os seus processos.
Onun bu özrü duyusal algısını ve sürecini zayıflatıyor.
Está a enfraquecer o seu sistema nervoso autómato.
İstemsiz sinir sistemini zayıflatıyor.
Os organismos ainda estão a impedir as funções neurais dele.
Organizma hala sinirsel işlevlerini zayıflatıyor.
Estive a conversar com um tipo... que me falou de uma escola de aviaçäo em Flat Rock, no Colorado.
Anlamı şu. Bir adamla konuştum. Bana Kolorado, Yassı Kaya kasabasındaki pilot eğitim okulundan söz etti.
Näo há fogos florestais em Flat Rock porque näo há lá árvores.
Kolorado'da, Yassı Kaya'da orman yangını çıkmaz, çünkü hiç ağaç yoktur.
É por isso que se chama Flat Rock, idiota.
O yüzden oraya Yassı Kaya demişler ya gerzek.
Por isso escolheram Flat Rock.
Bu yüzden Yassı Kaya'yı seçmişler.
Fico em terra em Flat Rock e serei a tua miúda.
Yassı Kaya'ya yerleşip seninle yaşarım.
O Al falou-me numa escola de formaçäo em Flat Rock, no Colorado.
Al bana Kolorado'da, Yassı Kaya'da bir pilot okulundan söz etti.
base DE TREINO DE COMBATE AÉREO DE FLAT ROCK
YASSl KAYA YANGlN SÖNDÜRME EĞİTİM ÜSSÜ
Disse que o podia ver quando encontrasse um piloto para o levar para Flat Rock.
Onu Yassı Kaya'ya uçuracak bir pilot bulunca alabileceğimi söylemiştin.
Vou levar-te comigo para Flat Rock.
Seni de Yassı Kaya'ya götürüyorum.
Todo esse sol e miúdas diluem o sangue.
Tüm o güneş ışığı ve seks kanınızı zayıflatıyor.
# Well, I guess you gotta put your flat feet on the ground
# Artık insen iyi olur Sally
# Ooh, I guess you gotta put your flat feet on the ground
# Ooo, sanırım artık insen iyi olur
'flat Iron building'.
- Evime Evime
- Então saberemos o calibre deste aristocrata inglês.
Sağı des - teklemek için merkezi zayıflatırsa o zaman bu İngiliz soylusunun çapını öğrenmiş olurum.
Então será fácil desidratar a rocha e enfraquecê-la.
O zaman taşı susuz bırakmak kolay olacaktır. Onu zayıflatır.