Translate.vc / Portugais → Turc / Iz
Iz traduction Turc
8,486 traduction parallèle
Sem sinais de vigilância.
Hayır, hiç bir gözetleme ekipmanından iz yok.
Nem sinal do De Merville por enquanto.
- De Merville'den henüz iz yok.
Vejo cinco assinaturas na casa. Duas no rés-do-chão.
Evde altı termal iz var, ikisi zemin katta.
Esta marca nas suas costas...
Sırtındaki bu iz...
- Não vês a Sra. Archer ou o bebé?
- Bayan Archer ve bebeğe dair bir iz yok.
Dez dias sem uma pista.
Hiçbir iz olmadan on gün geçti.
Então mesmo que a Molly tenha sido apagada do meu sistema, ela deixou uma marca.
Bu nedenle Molly sistemimden silinmiş olsa bile bir iz bırakmış.
Mas ainda não descobrimos o esconderijo dos híbridos.
Hâlâ melezlerin nerede saklandıklarına dair en ufak bir iz bile yok.
Nenhum sinal de Nicholas Calderon.
Hala Nicholas Calderon'dan bir iz yok.
- Trinta segundos, para localizar.
VR iz sürme, 30 saniye.
Como é possível não termos imagens da invasão?
Bu nasıl mümkün olabilir. Güvenlik ihlâliyle ilgili hiç bir iz yok?
Não havia sinais de terem fugido, quando chegámos.
- Bizim gelişimizden kaçtıklarına dair bir iz yoktu.
- Eu fui lá e não há sinal dele.
Dışarıdaydım Bruce. - Ondan hiç iz yok.
Com base na marcação e nas escoriações na superfície cortical, vários animais alimentaram-se.
Kortikal yüzeydeki iz ve aşınmalara bakılırsa birkaç leş yiyici hayvan buradan beslenmiş.
Nenhum sinal deles aqui nas docas.
İskele tarafında da bir iz yok.
O criminoso foi cuidadoso. Nem um cabelo deixou.
- Katil dikkatliymiş, tek bir iz bırakmamış.
Não deixou rasto, mas isso não significa que não temos nada.
Öğlen vakti, hiçbir iz bırakmadan kayboldu. Evet. Elimizde bir iz yok ama bu elimizde hiçbir bilgi yok demek değil.
Quando uma criança desaparece da mesma maneira, será coincidência?
Bir çocuk daha iz bırakmadan kaybolduğunda, bu bir tesadüf müdür?
A Polícia não tem qualquer pista de Anton e apela à população para que ajude na sua procura.
Polis, Anton'a dair bir iz bulamadı ve halktan yardım istedi.
Não há qualquer rasto.
Hiçbir iz bulamadık.
Esta marca foi-me feita há dez anos e jamais será curada.
Bu iz bana on sene önce verildi ve asla iyileşmeyecek.
Nenhuma pista do Anton ou da rapariga.
Anton'dan ya da kızdan iz yok.
E, que me tenha apercebido, não há marcas visíveis à volta da casa.
Görebildiğim kadarıyla evin çevresinde bariz bir iz de yok.
- Não encontrámos qualquer pista.
- Onu alan kişi ardında hiç iz bırakmamış.
Tenho uma pista.
Bir iz buldum.
Quanto mais falarmos, mais esvanecida fica.
Ne kadar uzun konuşursak iz de o kadar çok kaybolacak.
Nenhum rasto das crianças.
Çocuklardan hiç iz yok.
O que te fez deixa marcas.
Onun sana yaptığı şey iz bırakır.
Durante a guerra, havia boatos de um projecto secreto liderado pelo Gen. Washington.
- Bir iz buldum. Savaş zamanı, General Washington tarafından yapılan gizli bir projenin dedikoduları yayılmıştı.
Continuo a tentar descobrir como é que $ 40 milhões desaparecem assim de uma conta sem deixar o raio de um rasto.
Hala hesabın birinden, geride iz bırakmadan 40 milyon dolar nasıl kaybolur onu çözmeye çalışıyorum.
Não quero deixar quaisquer pistas, certo?
İz bırakmak istemeyiz, değil mi?
Tenho que admitir, és um óptimo localizador.
Kabul edeyim, yine de iyi bir iz sürücüsün.
Adoro palavras. Elas deixam um rasto.
Kelimeleri severim, arkalarında bir iz bırakırlar.
Não há nada na biblioteca dos Homens das Letras, o Metatron talvez saiba de alguma coisa, e talvez o Cas descubra algo com o Caim...
Harflerin Adamları'nın kütüphanesinde bir şey bulamadık. Metatron belki bir şey biliyordu veya bilmiyordu ve Cass belki Kabil'den bir iz bulmuş.
Isto era para ser uma operação sem deixar rasto.
Bu operasyonun güya "iz bırakmadan" gerçekleştirilmesi gerekiyordu.
Enquanto a distrais O Toby e eu vasculhamos o quarto pelos produtos roubados.
- Walter onu oyalarken Toby de çalıntı kimyasallara dair bir iz bulmak için odasını arar.
Vejam se há pistas dos produtos químicos.
Gidip o kimyasallardan bir iz bulabilecek misin bak.
Nem um traço do Malik.
Malik'ten iz yok.
Não se avista o Malik.
Malik'ten iz yok.
- Só o comprei para te impressionar.
Onu da sende iz bırakmak için getirdim.
As crianças são como cimento molhado, tudo o que cai sobre elas, deixa uma marca.
"Çocuklar ıslak beton gibidir. " Üstlerine yüklenen her şey onlarda iz bırakır. "
Mas ainda não há sinal do Morris. "Na lata" significa no lixo, fora de uns urinóis públicos.
Morris'den iz yok. "Can" da umumi tuvaletin dışındaki çöp demek.
Não, mas se o assassino estava na simulação...
- Peki, başka iz var mı? - Hayır ama eğer katil simülasyondaysa...
Não há sinal de alguém a entrar
Hiç bir şey yok. Ajan Thomas'ın odasına birisinin girdiğine ya da odasından birisinin çıktığına dair bir iz yok.
- Algum sinal deles?
- Onlardan bir iz var mı?
Eles pensaram que um animal correu para a estrada, e que fez despistar o autocarro, mas nunca encontraram qualquer indício que assim fosse.
Otobüsün yola hayvan çıkması sonucu devrildiğini düşünüyorlardı. Ama hiç iz bulamadılar.
Desde que a marca apareceu nas tuas costas, ele manteve-os aos três separados.
O iz sırtında ilk göründüğü andan beridir, üçünüzü bir arada tutmadı.
O telefone da Traída em Chattanooga era descartável, completamente indetectável.
Chattanooga'nın Aldatılan kullan at telefon kullanmış. İz sürülemez.
Estou a rastrear.
Gidelim. İz sürüyorum.
- Somos o Romeu e a Julieta.
Romeo ve Juliet'iz biz.
- Está do lado do passageiro, então, acho que o ladrão pode ter sido alvejado pelo seu próprio motorista.
- Ne çok kan var. İz yolcu tarafında yani hırsız bence kendi şoförü tarafından vurulmuş.