Translate.vc / Portugais → Turc / Lar
Lar traduction Turc
211,410 traduction parallèle
Uma equipa a acreditar estar presa numa ditadura externa cumpre com os pedidos dos captores mais depressa, do que alguém que pensa estar em casa onde pode ser resgatado.
Yabancı bir diktatörlükte esir tutulduklarına inanan bir ekip tutsak edenin isteklerine, evinde, kurtarılabileceği yerde olan birinden... - Fakat Norteguaylıların karaborsa silah almaktan daha büyük bir işleri olmasa burada olmazlardı. -... daha hızlı uyum gösterir.
Bem, quem vos perseguiu também mandou alguém atrás de nós.
Peşinizdekiler her kimse çocuklar, bizim peşimize de birini taktılar.
Eles atiraram nos pneus.
Tekerlekleri patlattılar.
Devem tê-los deixado aqui antes.
Daha önce burada bırakmış olmalılar.
Se eles estavam aqui, já se foram há muito tempo.
Norteguaylılar burada bulunmuş olsalar bile, gideli çok olmuş.
Porque é que os norteguaianos precisam de imprimir notas falsas se ele podem roubar esse lugar?
Madem bu mekânı soyabileceklerdi neden Norteguaylılar bunca sahte banknotu bastı?
Devem ter ficado à espera para ver se a seguíamos.
Onu takip edip etmediğimizi anlamak için pusuya yatmış olmalılar.
Já atiraram em nós duas vezes.
Bu adamlar üstümüze iki kez ateş açtılar bile.
Quando vieram na estrada, pensaram que estava sozinha.
Yolda peşimize düştüklerinde yalnız başıma olduğumu sandılar.
Cada um de nós tem um scanner remoto que emite ondas sonoras.
Her birimizde ses dalgaları yayan uzak tarayıcılar var.
É porque são micro fugas.
Çünkü mikro sızıntılar var.
Essas coisas são portais para o inferno, só que menos hospitaleiros.
O şeyler cehenneme açılan kapılar gibidir, daha az misafirperver olanı.
Essas redes são para pessoas, não para prédios.
- Bu ağlar insan tutmak için tasarlandı yapıları değil.
Pensei que a SN te ia reembolsar.
İç Güvenlik zararını karşılar diye düşündüm.
São vários.
Sayıları çok.
Sim, quando o Brad e eu nos casamos, ele estava empolgado em tornar esta casa o nosso lar.
Brad ile evlendiğimizde burayı kendimize aitmiş gibi yapmakta ısrarcıydı.
Fãs dos Jets. Ambos na casa dos 30 anos.
İkisi de 30'ların ortalarında.
A economia está a crescer mais rápido que a infra-estrutura.
Ekonomileri altyapılarından daha hızlı büyüyor.
Com as exigências do departamento, não fizemos progressos no caso dos americanos desaparecidos.
Departmanın işi yoğun olduğundan kayıp Amerikalılar ile ilgili pek bir şey yapamadık.
Eles pagaram uma conta minutos antes do sequestro num clube de expatriados local.
Kaçırılmadan birkaç dakika önce yabancılar kulübünde hesap ödemişler.
O David e o Robbie são amigos desde a primária e trabalharam com várias empresas de designs e roupas.
David ve Robbie, ilkokuldan beri arkadaştı ve çeşitli tasarımcılar ve giyim firmalarıyla çalıştılar.
- lançar a sua própria marca. - E este ano arranjaram o dinheiro.
Ve bu yıl nihayet parayı topladılar.
Sim, eram uns tipos simpáticos.
- Evet. İyi adamlardı. Amerikalılar.
Pagaram uma rodada ao bar inteiro.
Tüm bara shot ısmarladılar.
O FBI está aqui a investigar os ladrões americanos que me enganaram e fugiram?
- FBI beni dolandırıp kaçan Amerikalıları soruşturmak için mi geldi?
E eles mostraram-me a porta.
Ve beni postaladılar.
E colocando isso de lado por um momento, porque levariam o David e o Robbie?
Onu da geçelim, niye David ve Robbie'yi kaçırdılar?
E depois discutiram.
- Ve tartıştılar. - Kimler?
Acreditamos que os americanos foram sequestrados por um gangue local.
Amerikalıları yerel bir çetenin kaçırdığını düşünüyoruz.
Se começar levar o FBI a porta dos meus contactos, posso deitar a credibilidade que tenho pela janela.
Bağlantılarımın önüne FBI'ı koyarsam sahip olduğum tüm güvenilirlik boşa gider.
É o lar de uma grande população que fala Urdu. Não.
- Urduca konuşan nüfus çoktur.
Tenho muitas boas memórias de festas iguais em Londres quando era criança.
Evet. Eskiden Londra'da gittiğim benzer partilerle ilgili güzel anılarım var.
Pergunte-lhe sobre os americanos desaparecidos.
Kayıp Amerikalıları söyle.
Ele queria os americanos.
- Amerikalıları istedi.
Estes tipos são apenas rufias de bairro, nada mais.
Bu adamlar sadece mahalle kabadayıları, o kadar.
Era uma fábrica de uso misto, lar de varias marcas de roupas ocidentais.
Birkaç Batılı giyim markasına iş yapan karma kullanımlı fabrikaydı.
Têm de me aceitar como uma deles, logo têm de pensar que sou branca.
Beni kendilerinden sanmalılar. Beyaz olduğumu düşünmeliler.
Especialmente, ao Stewart e à Phoebe que adiaram a lua de mel no Westworld para estarem connosco.
Özellikle de bize katılabilmek için Westworld'deki balayılarını erteleyen Stewart ve Phoebe'ye teşekkürler.
As waffles não viajam!
Waffle'lar taşınmaz.
Não sabia se as waffles aguentavam, por isso trouxe também tacos de peixe.
Waffle'lar yolda ne olur bilemedim, balıklı taco da aldım.
Não sabe distrair o Reverendo pedindo-lhe para avaliar canções do Kid Rock.
Rahibe Kid Rock şarkılarını sıralatarak dikkatini dağıtamaz.
Algumas coisas são maiores do que outras.
- Bazıları diğerlerinden daha fazla.
Eles eram parte de um plano para localizar milícias que lutavam sozinhas contra os Separatistas.
Yerli militanların kendilerini Ayrılıkçılar'a karşı savunmayı öngören bir planın parçasıydılar.
- Devem ter sido atacados.
- Saldırıya uğramış olmalılar.
Alguns patrulham a superfície.
Bazıları yüzeyi koruyor.
Preciso que façam explodir uma dessas pontes.
O köprü bağlantılarından birini patlatmanızı istiyorum.
Está cheia de batidas dos anos 90, pelo que vejo.
Hep 90'ların şarkıları var.
Isso mesmo, uma bela balada dos anos 90.
90'ların tatlı şarkılarından biri geliyor.
A típica juventude de hoje, deixar a porta destrancada.
Tipik günümüz gençleri kapılarını kilitlemiyorlar.
Sabes que se tu tivesses possuido a Espada Flamejante, a arma que guardava o Éden, a arma que consegue cortar através de qualquer coisa, até mesmo dos próprios Portões do Céu... Bom, tu terias vencido aquela rebelião.
Biliyorsun ki Eden'ı koruyan kılıç, herşeyi kesen kılıç hatta cennetin kapılarını bile kesebilen Yanan Kılıç elinde olsaydı isyanı kazanabilirdin.
São geonosianos?
Bunlar Geonosianlılar mı?