English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portugais → Turc / Pequenos

Pequenos traduction Turc

6,945 traduction parallèle
Loiras com grandes pernas E rabos pequenos
# Bakasınız diye ufak kalçaları olan uzun bacaklı sarışınlar yetiştirdik #
No inicio os pedidos deles eram pequenos.
İlk başlarda istekleri küçüktü :
Um anel de pequenos ímãs no final do esófago e acima do estômago.
Küçük mıknatıslardan oluşan bir halka. Özofagusun sonuna, midenin üzerine yerleştiriliyor.
Toda a tua vida foste uma miúda feia, e, de repente, és uma miúda muito boa, com mamas grandes e mamilos pequenos.
Şimdi ise birdenbire ateşli hatun oldun, büyük memeli minik meme uçlu.
- Torna ficheiros mais pequenos.
- Dünyayı küçültecek, her neyse...
Não há partes pequenas, apenas pequenos jogadores.
Küçük rol yoktur, küçk oyuncu vardır.
E para tornar as coisas interessantes haverão pequenos obstáculos ao longo do caminho.
Ve işleri ilginçleştirmek için yol boyunca bazı engeller olacak.
As formigas, os pequenos insectos, as cigarras...
Karıncalar, küçük böceler, ağustos böcekleri... Hepsi ağaçta.
Não entres em aviões pequenos que podem cair, ou pôr a mão numa cavidade corporal que tenha uma bomba, ou oferecer a vida a um assassino!
Kaza yapabilecek küçük uçaklara binme elini içinde bomba olabilecek göğüs boşluklarına sokma ve elinde silah olan birine kendi hayatını önerme!
Dada a forma como somos pequenos e comuns.
Ne kadar değersiz ve sıkıcıyız demek istedin.
Pequenos lugares aqui e ali, nós podíamos ganhar mais dinheiro.
Oradan buradan daha fazla para kazanabiliriz.
E a razão de haver áreas, pequenos lugares aqui e ali onde escolhemos não sermos mais lucrativos, é porque a nossa definição de sucesso é um pouco diferente da vossa.
Daha fazla kar getirmemeyi tercih ettiğimiz orası burası dediğim şirket alanları var çünkü bizim başarı anlayışımız sizinkinden biraz farklı.
O meu filho e a minha filha foram-me retirados eram ainda muito pequenos.
Oğlum ve kızım daha çok küçükken elimden alındılar.
Pauzinhos, sabes, com pequenos pedaços de cebola.
Çubuklar, bilirsin, şu ucunda şu soğan gibi şeyler olanlardan.
Estavas a ter um dos teus pequenos momentos.
- Yine o tuhaf durumlardan biri oldu demek.
Pois, bem... podíamos ficar aqui parados e tentar descortiná-lo, mas temos um encontro a sul da fronteira, por isso... o que dizes de... simplesmente, não sei, esquecer-mos esses pequenos momentos?
Burada kalıp ne olduğunu çözmeye çalışabiliriz. Ama güneyde gidilecek bir yerimiz var. O durumu kendi haline bırakabiliriz.
Como quando éramos pequenos.
Ben küçükken olduğu gibi.
Dois pequenos almoços, por favor.
İki kahvaltı, lütfen.
Apresento-lhe os Bibliotecários em formação, os R.D.L., os meus pequenos ratos dos livros.
Antreman yapan Kütüphaneciler ile tanışın. A.Y.K. Benim küçük A.Y.K larım. Evet.
- Andas a fazer concertos pequenos, devias pensar em coisas grandes.
Küçük konserlerde şarkı söylesen bile, büyük düşünmelisin.
Boa mistura de grandes e pequenos.
Herşeye uyum sağlıyorsun yani.
O meu pai costumava trazer-nos para aqui quando eramos pequenos.
Çocukken babam bizi buraya getirirdi.
Os pés dela eram pequenos, delicados, perfeitos.
Onun ayakları küçük, zarif ve kusursuzmuş.
Uma faixa de linho é enrolada à volta dos quatro dedinhos mais pequenos
Bir keten parçası dört küçük ayak parmağını sarar...
Estou certo que em mercados mais pequenos, cuidaria muito bem dos seus clientes.
Eminim ki küçük marketlerde, müşterilerine iyi hizmet verdi
Para o caso de ter arranjos demasiados pequenos para o Kaz.
Kaz'a küçük gelen tuhaf işlerin olursa diye.
Será que esses pequenos e singelos momentos que tanto nos importam... teriam algum significado?
Hayatımızdaki o değerli, kısa ve fani anlar gerçekten değerli olur muydu?
Havia uma exposição de pequenos pintores impressionistas franceses.
Fransız empresyonistlerin bir gösterisi vardı.
Elas têm de deixar pequenos adesivos nos seus...
Şeylerinin üstünde küçük...
Há alguém por aí para todos os pequenos-almoços e jantares.
Dışarıda bir yerde kahvaltı ve yemeklerinize eşlik edecek biri var.
Quando se chamava Idlewild, todo o correio aéreo ia lá parar, era transportado até ao Armazém 17, onde era colocado em pequenos contentores.
JFK henüz Idlewild Havalimanı'yken, tüm hava postası buraya gelirdi. 17 numaralı depoya taşınırdı,... metal kutuların dolumunun yapıldığı yere.
Começou em pequenos rochedos na periferia de São Francisco e Los Angeles.
KALİFORNİYA San Francisco ve Los Angeles'ın banliyölerindeki kayalıklarda başladı.
Pequenos momentos nos quais se tomam decisões.
Büyük şeylere karar verilen küçük anlar bunlar.
E não te atrevas a julgar-me com o resto dos pequenos humanos que achas serem tão mínimos e previsíveis.
Ayrıca sakın beni o kadar küçük, şapşal ve tahmin edilebilir gördüğün diğer küçük insanlarla bir kefeye koyma!
Os pequenos que procuram estão em outra parte.
Aradığınız çocuklar başka bir yerde.
Querida, o Klaus é o perito em enfiar os irmãos em espaços pequenos.
Hadi deneyelim. Nik, hepimizi kadraja sığdırabilir misin?
Gosto destes museus mais pequenos.
- Küçük müzeleri daha çok severim.
Ou são muito pequenos, ou ficam no chão para sempre.
Ya çok küçükler ya da kalıcı olarak yere çakılmışlar.
Vislumbres, pequenos pedaços de memória que voltam.
Anlık işaretler, hafızanın geri gelmesi gibi.
Vamos separar-nos em pequenos grupos, mantendo a vossa família convosco.
Önce ufak gruplara ayrılacağız ailenizi yanınızdan ayırmayın.
Na verdade, ajudará a melhorar as minhas conhecidas aversões ao calor, a espaços pequenos, a descer a subterrâneos, à humidade, a escotilhas, a escadas, à escuridão, a ecos... e a evacuar num balde comprado no Aki.
Kuşkusuz sıcaklık, dar alanlar, yerin altına inmek rutubet, kapaklar, merdivenler, karanlık yankı ve Home Depot kovalarına ihtiyacımı gidermeye olan ünlü nefretimi depreştirdin.
Alguns de nós apenas encontram o sentido nos pequenos momentos que compõem a vida.
Bazılarımız hayatlarının oluştuğu küçük anlardan bir anlam çıkarmak zorunda kalabilir.
Todos os bebés pequenos a correrem pela vizinhança, mas tu não.
Bütün bebekler mahallede koşuşturuyordu fakat sen yürümüyordun.
Acho que não devíamos voar em aviões pequenos.
Bence insanlar küçük uçaklara binmemeli.
Por favor, vai até lá e pede dois pequenos-almoços em meu nome.
Lütfen oraya git ve benden iki kahvaltı söyle.
Quando criança, eu até partia os meus próprios brinquedos em pequenos acessos de raiva.
Çocukken, küçük bir sinir krizinde kendi oyuncaklarımı bile kırardım.
E conto com ele para vigiar todos vocês pequenos bastardos
Siz küçük pisliklerin hepinizi bana ispiyonlayacağı konusunda ona güvenebilirim.
Animais pequenos, veados.
Küçük şeyler, bir geyik.
Dois pequenos demónios estão a roubar o Sol!
- İki küçük iblis Güneş'i çalıyor.
Ele mandou dois pequenos demónios.
- İki tane küçük iblis yollamış.
Um daqueles pequenos.
Bir diskteler.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]