English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portugais → Turc / Sans

Sans traduction Turc

57,658 traduction parallèle
Era o que faltava!
Öyle sansınlar.
Não tiveste escolha.
- Başka şansın yoktu.
E uma vez provada a minha fé, não teria outra escolha a não ser ajudar-me a falar com os meus filhos...
İnanç ve güvenimi kanıtladığımda, hiçbir şansı kalmayacaktı.
Uma última vez.
ama çocuklarımla konuşmak için bir şans daha tanıyacaktı.
Mas fiquei à porta da vossa casa toda a noite e segui-vos até aqui para que não tivessem outra escolha a não ser deixarem-me entrar na máquina
Tüm gece evinin önünde bekledim ve buraya kadar da sana eşlik ettim. ... hiçbir şansın yok, beni o makineye sokacaksın.
Eles encerraram a rua principal, por isso vais logo saber onde é.
Anayolu kapatacaklar, .. ve sen de bu şansı kaçırabilirsin.
Apago tudo e talvez isso nos dê uma nova oportunidade. "
Her şeyi unut. Belki bu bize bir şans daha verir. "
As nossas hipóteses de sucesso eram reduzidas, para começar.
Orada başarılı olma şansımız düşük.
Porque não me mataste quando tiveste oportunidade?
Şansın varken beni neden öldürmedin?
Olha, não tive hipótese de assinar porque já ninguém usa canetas em Nova Iorque.
O şeyi imzalama şansım olmadı çünkü artık New York'ta kimse kalem kullanmıyor.
Obrigada pela sorte.
Şans için sağ ol.
Temos mais hipóteses de recuperar a lista com a ajuda da UCT.
ATB'nin yardımıyla listeyi ele geçirme şansımız daha yüksek.
Boa sorte.
- Bol şans.
Ainda não pude dizer o quanto lamento em relação aos homens.
Adamların için özür dileme şansı bulamadım bir türlü.
Não temos outra hipótese de encontrar o Jadalla.
Jadalla'yı bulmak için tek şansımız şu an da bu.
Achas que ninguém aqui faria tudo para se safar como tu?
Sence buradaki herkes senin gibi ölmeden buradan ayrılabilir mi? O şansımız yok bizim.
E esta é a única oportunidade que teremos.
Bu onları yakalamak için elimizdeki tek şans.
Mas ainda vai a tempo de parar isto.
Bunu durdurmak için hala şansın var
Pode marcar uma reunião com o Frank, esta noite?
Frank ile beni bu gece bir araya getirme şansın var mı?
Está a desperdiçar a sua oportunidade.
Şansını çöpe atıyorsun.
Assim, ele sempre terá uma hipótese.
En azından şansımı denemem gerekiyor.
Esta é a oportunidade de terminarmos o que começámos.
Bu başladığımız işi bitirmemiz için tek şansımız.
Consegue rastreá-lo e encontrar a localização do Naseri?
Tamam, Andy, Naseri'nin yerini bulmak için izleme yapma şansın var mı?
Andy, sei que não conseguimos localizar o Naseri que encontrou, mas conseguimos ligar para ele?
Andy Naseri için bulduğun numara, takip edemediğimizi biliyorum ama o numarayla iletişime geçme şansın var mı?
Sei que já recusou isto antes, mas eu garanto-lhe que esta é a última oportunidade.
Bunu daha önceden yaptığını biliyorum, ama sana yemin ederim bu son şansın.
Não temos outra escolha a não ser defender-nos.
Kendimizi savunmaktan başka şansımız yok!
Se os combatermos juntos, temos boas hipóteses de viver, aguentar a nossa posição, talvez até expulsá-los.
Onlarla birlikte savaşırsak, yaşamak için iyi bir şans var, Bizim yerimizi tutun, belki de onlarla savaşın.
Não sei que hipóteses terás.
Ne gibi şansın olacak bilmiyorum.
Sem ele, a nossa possibilidade de sucesso em Nassau melhora bastante.
O ortada olmazsa Nassau'daki başarı şansımız hayli artar.
Jonas... preciso de saber quanto podemos esperar deste tipo, o Croome.
Jonas... Croome denen adama karşı ne kadar şansımız var anlamak istiyorum.
Se tens uma pila nas calças, meu, não tens hipótese.
Eğer o pantolonun içinde çükün varsa, şansın yok dostum.
Ouve... Eu não costumo usar frases feitas, mas mas recentemente percebi que a sorte é uma coisa que nos lembra de como o mundo pode ser belo.
Bak, ben tebrik kartı gibi konuşan insanlardan değilimdir ama son zamanlarda şansın insana dünyanın ne güzel bir yer olabileceğini hatırlattığını fark ettim.
Tens sorte...
Şansınız var...
- Que sorte.
- Ne büyük şans.
Mas hoje poderá ser a minha última oportunidade para uma desforra.
Ama bugün rövanş için son şansım olabilir.
- É a nossa última oportunidade!
- Bu son şansımız!
Tal como as minhas perspetivas de futuro.
Gelecekteki başarı şansım gibi.
Tenho escolha?
Bana şans tanıyor musun?
Mas eu não tenho opção.
Ama benim seçme şansım yok.
Muito embora, quando penso nisso, eu não me lembre de ter tido escolha quando uma miúda nerdy entrou na City Lights e a voz na minha cabeça começou a dizer : "Faças o que fizeres não a deixes ir-se embora sem saberes o número dela."
Ama geri dönüp baktığımda, o inek görünümlü kız, City Lights'tan içeri girdiği anda, benim de seçme şansım yoktu ve kafamdaki ses "Ne yaparsan yap bu kızın numarasını almadan bırakma" demişti.
Que havia uma oportunidade, talvez a derradeira oportunidade de um futuro que não se parece exatamente com o nosso passado.
Bir şans var, belki son bir şans var, geçmişin aynısı gibi gözükmeyen bir gelecek için.
Ou cooperamos com o Dake e lidamos com o substituto do Chuck.
Veya Dake ile işbirliği yapıp Chuck'ın yerine gelecek kişi hakkında şansımızı denemeliyiz.
Não é sorte, é eficiência.
Bu şans değil etkin çalışmanın sonucu.
Mas, congressista esta é a sua oportunidade.
Ama Kongre Üyesi bu senin için bir şans.
Oh, alguma sorte?
Ah. Şansın var mı
É a tua única oportunidade.
O senin tek şansın.
- Parte uma perna.
- Bol şans.
Ainda temos hipóteses.
Hala şansımız var.
Por sorte, tenho o crânio duro.
Şansına kafatasım kalın.
Aumenta as hipóteses de se tornar viral.
Haberi yayma şansınız artar.
Talvez esta seja uma oportunidade.
Belki bir şansımız olabilir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]