Translate.vc / Portugais → Turc / Suave
Suave traduction Turc
2,045 traduction parallèle
Está a ficar mais suave, Sam.
İyice ustalaştın, Sam.
Está a ficar mais suave, Sam.
Bu işte iyice ustalaşıyorsun, Sam.
É uma forma suave de dizer...
Ne güzel ifade ettin.
Isto ta a parecer demasiado suave, pessoal. Precisamos de melhorar.
Aslında biraz sönük kalıyor çocuklar, biraz daha canlı kılmalıyız.
Se me apressar, não posso prometer uma detonação suave.
Beni acele ettirdiğiniz taktirde, düzgün bir patlama garanti edemem.
A ver se conseguimos um ar mais suave.
Daha yumuşak bir havaya çıkarsak görüşürüz.
- Nem consegues ver, é muito suave.
Görmen zor. Biraz ince oldu.
E ela tem a pele mais suave que alguma vez vi e mal posso esperar para ter sexo com ela.
Ve hayatımda gördüğüm en yumuşak tene sahip Ve onunla yatmak için sabırsızlanıyorum.
- É um coma "suave".
Hafif bir komada.
- Um coma suave, mas está.
- Hafif bir koma.
A voz dela estava tão suave que eu achei que ia ficar tudo bem.
Sesi öylesine yumuşaktı ki, her şeyin yolunda gideceğini sanmıştım.
Suave.
Sert.
- A sério? - Luz suave, música ambiente, um labirinto de corredores que conduzem aos currais, ou neste caso, às slots.
Loş ışıklar, hafif müzik, labirentli geçitler hepsi ağıllara götürüyor veya bu durumda kumar makinelerine.
Eu fui buscar-lhe papel higiénico suave.
Ona yumuşak olan tuvalet kağıdını getiriyordum.
Este frio suave, o silêncio, quero dizer, é realmente uma coisa bela.
Huzur verici bir soğukluk durgunluk. Demek istediğim bu gerçekten harika bir şey.
Não desfigura, faz a pele parecer mais bonita, mais suave.
Cildin biçimini bozmaz, daha genç daha pürüzsüz görünmesini sağlar.
Como o arquear das tuas costas e o teu suave, tranquilo cheiro a flores, a necessidade urgente de...
Kalçalarındaki kavisin söylediği gibi. Ve bacaklarının arasındaki güzel, yumuşak, kabarık çiçeğin kaçınılmaz şekilde dışavurduğu gibi.
Misturou Buzz-cola com o sabor rico e suave do limão.
Buzz Cola ile, limonun tatlı, doygun tadını karıştırabildiniz!
A suave política externa do presidente Galbrain... e a visão míope do mundo tornaram o país vulnerável...
Başkan Galbrain'in yumuşak dış politikası benim politik dünya görüşüme göre bu ülkeyi savunmasız bırakmıştır.
Para manter os teus amigos, mantém o teu coração mais suave que a cabeça.
Kalbini kafandan biraz daha yumuşak tutarak dostlarına sadık kalırsın.
Bem gentilmente, suave como um beijo...
Küçük bir öpücük, bir buse, tıpkı kız kardeşini öper gibi.
Decidimos ligar novamente do meu hotel. Ambos sabemos o que vai acontecer. Os eventos mesclam-se com uma precisão suave...
Otelimden tekrar aramaya karar veriyoruz Olacakları ikimiz de biliyoruz Olaylar yumuşak bir uyumla iç içe geçecek.
'Esmeralda, feio, vencedor...' 'Apitar, suave, kiwi...' 'Gravar, destino, ferido...'
'Zümrüt, çirkin, birinci...''... klakson sesi, yumuşak, kivi...''... iz yapmak, kader, acı...'
Bem, as paredes deste túnel podiam ter sofrido uma erosão suave feita por água que ainda corre provocando um deslizamento gradual à nossa queda.
Bu tünelin duvarları için için akmakta olan sudan dolayı hafif bir şekilde aşınmış olabilir ve bu durum düşüşümüzün şiddetini kademeli olarak yavaşlatabilir.
Pall Mall para aquele sabor sempre suave.
Her yere götürebileceğiniz, yumuşak içimli Pall Mall.
Suave, suave.
Yavaş yavaş.
- Demasiado suave. Como uma gazela.
- Bu şarap, küçük çekingen bir gazel gibi.
Simples, suave. Um encanto inglês representando tigres.
Basit, ağdalı, İngiliz cazibesi, oynaşan kaplanlar.
Um movimento suave.
Yavaş hareketlerle.
Foi tão suave, foi como se flutuasse numa almofada.
O kadar yumuşaktı ki, bir yastıkta uçuyormuşum gibi.
Suave como a Floresta.
Orman gibi uysal.
Foi como pornografia suave de hotel, que não satisfaz e é triste.
Yumuşak otel porno filmleri gibi tatmin edici değildi ve kötüydü.
Daria um castigo mortal ao mais suave dos deslizes.
En ufak bir saygısızlığa bile kin güdüyor.
Embora pareça estúpido... este é bonito e suave então não o vou comer.
Bana riyakarca geliyor aslında. Bunu yerim bunu yemem.
O curso do verdadeiro amor nunca foi suave.
# Gerçek aşıkların işi ; asla rast gitmez. #
O curso do verdadeiro amor,... nunca foi suave.
# Gerçek aşıkların işi ; asla rast gitmez. #
É que o curso do verdadeiro amor,... nunca foi suave.
Dedi ki, "Gerçek aşıkların işleri hiç rast gitmez."
O curso do verdadeiro amor nunca foi suave
"Çünkü gerçek aşıkların işi hiç rast gitmez."
Tinha a pele suave e os lábios muito doces.
Cildi o kadar yumuşak, dudakları o kadar tatlıydı ki.
" Do longínquo norte ouviram um suave uivar do vento e o tio Henry e a Dorothy podiam ver a erva crescida e vergada, a tremular ao vento antes da tempestade chegar.
Kuzey dağlarının arkasından gelen fırtınanın sesini duydular Amca Henry ve Dorothy fırtına gelirken otların dalgalanmalarını görebiliyorlardı.
"Do longínquo norte ouviram um suave uivar do vento e o tio Henry e a Dorothy podiam ver a erva crescida e vergada antes da tempestade chegar."
Kuzeyin uzaklarından, rüzgarın sesini duydular... Amca Henry ve Dorothy, fırtına gelmeden önce bile çimlerin ve otların sallandığını görebiliyordu.
Nada, mas não vou de maneira nenhuma apanhar boleia de um aspirante de Rico Suave que nunca vi.
Pazarlama denir. O zaman absürd pazarlama. - Betimler ve metaforlar...
Está bem, eu vou de boleia.
Ama hayatımda ilk kez gördüğüm bir Rico Suave özentisinin arabasına binecek değilim.
É tudo muito complicado, gosto mais quando tudo é suave e inocente ;
Her şey fazla karmaşık. Hayatımın rahat ve masum olduğu o zamanlar özledim...
E amor pode ser suave ao toque, abençoados pelos reis, fazendo valer sua voz como uma tempestade no corredor, contra o colchão, contra a carne.
Aşk benim için senin küçük göt deliğinin dokunuşu olabilir. Son akan kanların olabilir. Sesinin eko etmesini sağlar, demirlere karşı, yere doğru, et ete değerken... dizlerinin üzerine çöktüğünde.
A minha namorada gosta de mim suave.
Sevgilim beni parlak seviyor.
Há várias semanas que as equipas de ambos trabalham em conjunto para garantir uma transição suave.
İki tarafın görev devir ekipleri, yumuşak bir devir sürecini sağlamak amacıyla, birkaç haftadır beraber çalışmaktaydılar.
Durante uma centena de anos, deram tudo para a impressão ser tão suave que não deixasse recortes.
Tam yüz yıl, kağıda sadece dokunup iz bırakmamanın yolunu aramışlar.
Uma coisa mais suave, mais sensual, mais feminino.
Daha yumuşak, daha duygusal, daha kadınsı bir şey.
Quer dizer, a minha pele está tão suave como o rabo de um bebé, o que me leva a concluir que,
Yani vücudum bebek poposu kadar pürüzsüz.
Suave, mordidelas bem suaves, como um gatinho manhoso, sabe?
Ufak bir kedinin yalaması gibi.