Translate.vc / Portugais → Turc / Tarak
Tarak traduction Turc
499 traduction parallèle
Vendo pentes para o marido
"Bit için tarak..."
Espalhem-se e cubram toda a área, Harry.
Keresteyi açıp tarak Harry.
Quero-o mais uma vez como o homem que ele foi, capaz de se responsabilizar, e isso não se faz distorcendo a verdade!
Onun eskiden olduğu gibi bir erkek olmasını istiyorum, sorumlulukla yüzleşmesini de, bunu gerçeği çarpıtarak yapamazsınız!
Esta noite, os sacerdotes recolocarão os antigos Deuses em público e farão um sacrifício sangrento.
Bu gece açılış için rahipler, Antik Tanrılar'a kan akıtarak fedakarlıkta bulunacaklar.
Não devias ter voltado, baleia de riso gozão.
Böyle sırıtarak geri dönemezsin.
A harpa de coral na caixa de alça de ouro, mais as peças e o combinado.
Altın kaplı kutudaki mercan saç iğnesi. kaplumbağa kabuğundan tarak ve iğneler.
Já sei, estavas com aqueles da draga há uma semana atrás.
Ah, tabii. Tarak teknesinde çalışan şu adamların yanında. Bir hafta önce.
Tiveram que trancá-lo... até que morreu com espuma na boca.
Ve eğer zincirleri onu tutmasaydı bunu başaracaktı. Ağzından salyalar akıtarak ölünceye kadar orada kaldı.
Excelência, a defesa, com seus esforços para estabelecer um álibi para o acusado, fez circular esta fotografia, na esperança de encontrar uma testemunha... que o tivesse visto a sair da casa da Sra. French ou a entrar na sua... nos horários que ele declarou.
Efendim, savunma, mahkum için tanıklık yapacak birini bulmak için altına bakmadık bir taş bile bırakmadı. Bu fotoğrafı sokaklarda dağıtarak söylediği saatlerde Bayan French'in evinden çıkışını ya da kendi evine girişini gören bir tanık bulmaya çalıştılar.
Aquele pente pertencia à princesa Yuki.
Bu tarak Prenses Yuki'ye ait.
Um pente?
Bir tarak. Hayır.
Tem que dissolver os comprimidos em água quente.
Ilıtarak iç. Tabletleri sıcak suda eritmelisin.
" Condenada por cada sílaba que diz
" Her bir heceyi çarpıtarak sarf eder
Maurice monta-se amaneiradamente na sua lambreta.
Maurice kırıtarak motosikletine biner.
Sapatos pente, estojo de maquilhagem dois anéis, uma mala.
Benim kayıtlarımda yoksa, belki hala sağdır. Bir yanlışlık olmalı, o çok akıllı... Tarak, mürekkep...
Em minha opinião, podes arranjar sarilhos e talvez ser morta.
Bence, ortalığı dağıtarak muhtemelen kendini öldürtebilirsin.
Porque usas o cabelo como se fosses um cavalo selvagem a precisar duma escovadela?
Tarak ve fırçaya ihtiyacı olan saçın neden vahşi bir atınki gibi dağınık?
Não preciso de uma.
- Tarak kullanmam.
Aqui está você, com um monte de arruelas, e com o dedo no traseiro... e um grande sorriso para passar o resto do seu dia.
Bir avuç dolusu halka, kıçınızda parmak ve geçen zamana sırıtarak işte buradasınız.
Pente, chave, sineta.
Tarak, anahtar, zil.
Chave, escova, pente.
Anahtar, fırça, tarak.
Toma, faz um tufo aqui, quando o cabelo crescer.
Lolita. Saçın uzadığında bundan bir tarak yapabilirsin.
O líder da expedição era o Coronel Sir John "Picuinhas" Butler, veterano do K2, Annapurna e Vidal.
Heyetin lideri Albay Sör John "Kırık Tarak" Butler'dı. ... K2, Annapurna ve Vidal Kuaför gazisi.
A grande vieira.
Büyük tarak.
Queres um pente?
Tarak?
Vocês agora, estão a contestar algumas frases, algumas linhas, extraídas ao acaso dos meus livros, para distorcer o seu significado.
Siz şu an benim savlarımı çarpıtıyorsunuz. Yazılarımın orasından burasından bazı cümleler çekerek, anlamlarını çarpıtarak, bana karşı kullanıyorsunuz.
Dividindo as responsabilidades.
Sorumlulukları dağıtarak.
Os planetas limitam-se a reflectir o pouco de luz, que recebem do Sol, e é esse reflexo de luz que vemos.
Güneşten aldıkları ışığı yansıtarak dünyamıza gönderiyorlardı.
A onda de choque dos gases expandidos, aquece e comprime os gases interestelares, provocando uma geração posterior de estrelas a formar.
Genişleyerek ilerleyen gazların şok dalgaları yıldızlararası gazları ısıtarak ve sıkıştırarak yeni bir yıldız formunun oluşmasına öncü olacaktır.
Já usei pentes de alumínio dobrados como dentaduras.
Dişlerinin yerine de eğilmiş alüminyum tarak koydum.
Pente.
Tarak.
- Pente.
- Tarak.
Pente outra vez.
Gene tarak.
Disse : que Zine se lave, se vista apropriadamente e se penteie, partiremos quando sair a lua.
"Zine yıkansın, temiz esvaplar verin giyinsin, tarak verin taransın." dedi. - "Ay doğduğunda yola çıkacağız." dedi.
- Sou Tarak.
- Adım Tarak.
O pente.
Tarak.
Um pente?
Tarak mı?
Eles foram marginalizados por distorcerem crenças tradicionais... e por causa de seus rituais violentos e sádicos.
Geleneksel inanışları çarpıtarak vahşi ve sadistçe ayinler düzenlediklerinden dışlanmışlardı.
Eu trouxe uma camisola, um pente, sabonete, perfume.
Bir gecelik, sabun, tarak ve kolonya getirdim.
Trouxe um pente.
Ben yanıma tarak aldım.
Para quê?
Tarak ne işimize yarayacak?
Trouxe o pente.
Tarak getirdim ya.
Para que precisas dele?
Tarak senin neyine gerek?
Preparei umas vieiras e pato... Caso tenhamos fome, depois.
Tarak ve ördek pişiriyorum harika mantar soslu, yanında da şampanya.
O Gekko calcula que, com a Bluestar desmembrada, são $ 30 por acção.
Gekko, Bluestar'ı dağıtarak hisse başına 30 papel olacağını düşünüyor.
Um casaco de pele preto, um pente de plástico azul, duas pulseiras pretas de pele, um batom vermelho-fogo.
Bir adet siyah deri ceket... bir plastik tarak, mavi renkli... iki adet perçinli bileklik, siyah renkli... ve bir adet ruj, alev kırmızısı renginde.
Um pente.
Bir tarak.
Martelo, pente, caixa.
Çekiç, tarak, kutu.
Poderá emprestar-me um pente?
Tarak istesem?
Bonito. Sim.
Ve bir tarak.
Claro que não...
Tarak.