English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portugais → Turc / Vital

Vital traduction Turc

1,341 traduction parallèle
Está ao lado de um órgão vital.
Hayati bir yerde.
Está me impedindo de completar uma missão vital.
Hayati bir görevi tamamlamama engel oluyorsunuz.
- Quando a Rogue toca alguém, retira-lhe a energia, a força vital.
- Derbeder birine dokunduğu zaman onun enerjisini, yaşam gücünü alır.
É um dinheirinho vital.
Bu para çok önemli.
Isto é um descanso e um gozo vital para os agentes mais velhos.
Bu üst rütbeli memurların dinlenmesi için çok gerekli.
Então o elemento vital é o relé?
Demek anahtar, röle bağlantısı?
- Foi você que deu a pista vital.
En önemli ipucunu sen verdin.
Não adies, a próstata é vital, para pô-lo de pé na hora "H".
Doktora gitmelisin. Prostat ihmale gelmez.
A ilha de Midway, pouco mais tinha do que recifes de coral, mas era vital para a defesa do Havai.
Midway, Hawaii'nin savunması için önemli birkaç atolden oluşuyordu.
Nem pensar. Amanhã é o dia vital para a competição.
İmkânsız, yarın yarışma günü.
Acho que fizeram o rock mais emocionante e vital.
En heyecan verici, ölümsüz rock'u yaptıklarını düşünüyorum.
A mistura entre rasta e punk foi algo vital.
Rasta-punk tür kırması gerçekten önemliydi.
Receio que tenhas faltado á tua missão vital.
Ben korktum sen kaçırısın hayati görevimiz
Substituem o Papá Demónio, implantam a energia vital dele nestes mulheres.
Sizler, büyük iblis babanın vekilisiniz. Bu kadınları aşılamanız için size güç vermiş.
"É vital permanecer quente e consumir bastante líquidos."
"Yeterince ısıtılmaları ve akıcı olmaları hayati önem taşır."
"É vital manter contacto via rádio."
"Telsiz bağlantısını sürdürmek hayati önem taşır."
São as funções do suporte vital da nave.
Bu Moya'nın yaşam destek işlevleri
Acredito que seja um disco vital.
- Bir yaşam diski olduğuna inanıyorum.
Criam um ligação vital permanente entre os que se gostam.
Bu, kendileriyle yakınları arasında kalıcı bir bağ yaratır.
O disco vital encontrado em Moya era do irmão dela.
Moya'da bulduğumuz o hayat diski kardeşininmiş.
Senão, vai ficar sem a máquina de apoio vital.
Yoksa yaşam desteği makinesi olmadan gidecek.
O que significa que realmente ouviu algo que não... as repetições críticas da sua cabeça, e ignorou o facto de que, para ela, pudim é comida de hospital, que só... se come quando nos arrancam algum órgão vital.
Bu da demek ki kafasındaki yargılayıcı hattından başka bir şey dinlemiş... ve ona göre pudingin hastanede sadece hayati organlarını yeni kesip çıkarmışlarsa kabullenebilir bir yiyecek olduğunun üstesinden gelebilmiş.
O Senador Mulroney foi vital para autorizar legislação de ofendas sexuais no Senado.
Tanrım, Senatör Mulroney seks suçu yasalarının mecliste kabul edilmesini sağlayan kişiydi.
- Estou tão vital como sempre.
- Her zamanki kadar canlıyım.
Não tenho nenhuma leitura de sinal vital na Engenharia.
Mühendislikten hiç bir yaşam sinyali almıyorum.
Força vital envia-nos desde uma terra além do tempo e da morte ao Atma, nosso salvador.
Yaşam gücü... Zamanın ve ölümün ötesinden... Atmah'ı... kurtarıcımızı...
Não é um agradável segredo de estado, mas é vital.
Hoş değil, ama hayati bir devlet sırrı.
O espírito de Sauron perdurou, a sua força vital está ligada ao Anel, que escapou incólume.
Sauron'un ruhu dayandı. Onun hayatı yüzüğe bağlı ve yüzük yok edilmedi.
Nao há nenhum sinal vital por isso vamos esperar até que a policia chegue.
Şiddet olduğuna dair bir belirti yok. Bu yüzden polisin gelmesini bekleyeceğiz.
Este dinheiro era vital para o meu pai.
O çanta babamın hayat sigortasıydı.
Os americanos cortaram o abastecimento de petróleo, que é vital para nós.
Amerikalılar bizim için hayati önemi olan petrolü vermeyi kesti.
É a força vital deles.
Bu onların yaşam kaynağı.
o canal è uma artéria vital.
O kanal can damarımız.
No fim de 1999 foi devolvido ao Panamà, com muita controvérsia, provocando muita especulação sobre o futuro desta porta vital.
1999'un sonunda, tartışmalı bir şekilde Panama'ya iade edilmesi bu önemli su yolunun geleceği hakkında büyük endişeye yol açtı.
Este processo de limpeza e desinfecção é de vital importância para vossa saúde.
Bu temizlik ve dezenfekte işlemi sağlığınız için çok önemli.
A tua vida é mais importante que o teu romance, que qualquer romance, ainda que para ti seja vital escrever.
Hayatın romanından daha önemli. Ya da herhangi bir romandan. Yazmak senin için çok önemli ama kendine dikkat etmelisin.
A confiança é tão vital às relações humanas. como o ar que respiramos... e igualmente esquivo.
Nefes almak yaşamak için ne kadar hayatiyse güven de insan ilişkileri için öyledir ve bir o kadar da elde edilmesi zor.
Isto foi uma prova vital de que eu fiz parte no desmembramento do que era chamado Sarajevo.
Bu, önceleri Saraybosna denen bölünen kentin parçası olduğumun hayati bir kanıtıydı.
As mulheres pressentem o meu poder... ... e vão em busca da essência vital.
Kadınlar gücümü seziyor ve o yaşam özünü istiyorlar.
O principal era Rage Against The Machine no final. Isso era vital... eles não dispensariam.
Rage Against the Machine'e karşı büyük bir iIgiIeri vardı.
Porque você escondeu uma informação vital.
Çünkü önemli bilgileri gizliyordun.
No que interessa à cia, pior que a SD-6 conseguir informação vital é se o Directório-K a conseguir primeiro.
CIA her zaman, önemli bir bilginin K-Directorate'ın eline geçmesindense SD-6'nın eline geçmesini yeğler.
Protocolo é vital para os Castalians.
Castalian için protokol çok önemli.
Sim, mas ocorre-me que não tens nenhum órgão vital nas tuas rótulas.
Dizkapağında hayati organın olmadığı aklıma geldi. Var mı yoksa?
Você parece ser uma parte vital dos Consensos de Andromeda.
Andromeda'nın yaşayan bir parçasısın. Sana gıpta ediyorum.
Alguma dela é claramente vital, o restante é extremamente perturbante, e não vos vai ser comunicado até estarmos convencidos de que estão preparados para o receber.
Glory hakkında bazı bilgilere ulaştık. Bazıları hayati, kalanıda oldukça rahatsız edici ve bu bilgiyi başkasına vermekten çekiniyoruz. Tabii sen ve avcı bizi buna ikna ederseniz bilgiyi alacaksınız.
E... como ele foi atingido na coxa em vez de um órgão vital, acho que vou visitá-lo.
Ve... gizemli bir şekilde hayati bir organ yerine bacağından vurulduğundan beri Gidip onu ziyaret etmeliyim diye düşünüyorum.
É como o sangue vital do planeta.
Dünyanın faal olduğunu görebiliyorsunuz bu gezegenin can damarı gibi.
Eu chego exactamente às 20h30. É vital que abras a porta sozinho.
Tam Sekiz buçukta sizde olacağım.
Seu suporte vital falha.
Yaşam destekleri iflas ediyor.
Não é importante, Hastings. É vital.
"Hayati"!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]