Translate.vc / Portugais → Turc / Álibis
Álibis traduction Turc
255 traduction parallèle
Que tal os álibis?
Diğerlerinin tanığı var mı?
Ele tinha álibis.
Kanıtlarımız yetersizdi.
Arranja álibis para homicídios que nem sabe que vão acontecer.
İşleneceğini bile bilmediğin cinayetler için görgü tanığı ayarlıyorsun.
É melhor prepararem os vossos álibis,
Mazeretlerinizi hazırlayın.
De todos os generais de Varsóvia, só três não tinham álibis para aquela noite.
Varşova'daki onca generalden sadece üçünün mazereti yoktu.
Começam a ficar abusados e cheios de álibis e desculpas.
Saygısızlaşıyorlar. Paçalarından mazeret ve bahane akıyor.
É o que todos devem fazer. Parar de inventar álibis e desculpas... e aceitar a responsabilidade pelo sucesso ou pelo fracasso.
Herkesin yapması gereken şey mazeret ve gerekçeler üretmekten vazgeçip başarının ya da başarısızlığını sorumluluğunu kabul etmesi.
Precisamos de álibis.
Olay mahalinde olmadığımızı ispatlamamız gerek.
Sim, preciso de os apanar em flagrante. Sem álibis.
Onlar bana suç üstünde lazım, olay yerinde olmama gerekçesi olmadan.
Veja os álibis, por exemplo.
Suç işlenirken neredeydin gibi...
E por fim, temos este depoimento do Sr. Ballon e da mulher e de todos os membros do pessoal, todos com álibis perfeitos.
Ve nihayet Madam ve Monsieur Ballon ve diğer çalışanların... hepsinin başka yerde olduklarına dair kanıt var.
A princípio suspeitei dos colegas, mas todos tinham álibis convincentes.
Öncelikle iş arkadaşlarından şüphelendim, fakat hepsinin sağlam mazeretleri vardı.
- Os álibis não são tudo...
- Görgü tanıkları her şey demek değildir.
Nenhuma delas tinha antecedentes, todas tinham álibis consistentes.
Hiçbirinin sabıka kaydı bile yok. Hepsinin de sağlam kanıtları var.
Enquanto você constrói um caso para refutar os meus álibis.
Bu arada kanıtlarımı çürütmeye çalışıyorsun.
Não estou a tentar refutar os seus álibis, mas sim a tentar prová-los.
Onları kanıtlamaya çalıştığımdan daha fazla değil.
Tens outros álibis?
Başka tanığın var mı?
Todos do grupo têm álibis.
- Grupta ki herkesin bir özrü var.
Eles tem álibis, dinheiro, advogados, poder.
Mazeretleri, paraları, avukatları, güçleri var.
- Bem... Todos os familiares, incluindo as mulheres, têm álibis na hora do crime.
- Fakat cidden, Başmüfettiş tüm aile, kadınlar dahil, cinayet vakti için mazeret belirtecektir.
Álibis, ressentimentos...
Mazeretler, kinler...
Tem todos os álibis perfeitos.
Çok başarılı.
Buffy, mentiste-nos, e usaste-nos como álibis.
Buffy, bize yalan söyledin. Diğerimizin yanında olduğunu söyledin. Bizi kandırdın.
- Tinham a arma e não tinham álibis.
- Silah onlardaydı ve şahitleri yoktu.
Defesa forte, álibis, alternativas criativas ao encarceramento.
İyi savunma, mazeretler. Hapsedilmeye karşı yaratıcı seçenekler.
- Não lhe parece que temos bons álibis?
Güzel mazeretlerimiz olduğunu düşünmüyor musun? Mükemmel mazeretleriniz var.
Vocês são uns merdas! Ouçam o que vos digo... Vamos combinar álibis.
Oturup hikayelerimizi yazmalıyız çünkü bu iş benim üzerime kalmayacak!
E se formos para a Praia do Norte? Acalmamos e combinamos os álibis.
O zaman North Beach'e gidelim, soluklanıp, hikayelerimizi konuşuruz.
Redfern têm álibis à prova de bala.
Mösyö ve Madam Redfern'ün de tartışılmaz görgü tanıkları vardır.
Álibis fracos não são prova de homicídio.
İnandırıcı olmayan tanıklarla cinayeti ispatlayamayız.
Os nossos A's eram os nossos álibis, os nossos passaportes para a liberdade.
Tek "A" y bundan almıştık. Özgürlük için spor.
Os álibis estão confirmados, menos o deste tipo. Não o encontro.
Şimdiye kadar bütün mazeretler kontrol edildi, bu adam dışında, bulamıyoruz.
Arsinoé enredou-se nos álibis.
Arsinoé nerede olduğunu kanıtlayamadı.
No que toca a álibis, uma mãe é quase inútil.
Olay tanıklara geldiğinde annelerin tanıklığı bu konuda oldukça değersiz.
Já inventei vários álibis de meio da tarde e serão, mas, até agora, nenhum para a 1 : 00.
Bir sürü buldum. Öğleden sonra ve akşam için çok mazeretim var. Ama gecenin biri için bulamadım.
Como é que estas duas suspeitas têm álibis tão sólidos?
İki şüphelimizin de nasıl sağlam tanıkları olabilir?
Não sei se é a foto da Lilly a cantar e a sorrir no dia que morreu, que me assusta, ou o facto de, de repente, nenhum Kane ter álibis válidos :
Aklıma takılıp beni rahat bırakmayan şey Lilly'nin hayatının son gününde gülümseyerek şarkı söyleyen fotoğrafı mıydı, yoksa Kane ailesinden kimsenin cinayet saatinde başka yerde olduğunu kanıtlayamayacak olması mı?
Todos os álibis dos Kane eram sólidos.
Üçününde mazeretleri çok sıkıydı.
- Têm todos álibis.
- Hepsinin çok sağlam mazeretleri var.
Verifiquem os vossos álibis.
Bu akşam konsolosluğun yakınında bile değildik.
E eu não vou permitir álibis inventados à pressa.
Ben de yarım yamalak cevapları kaldırmayacağım.
Outro de meus álibis.
Suç mahalinde olmadığımı ispat için yapılan bir şey daha.
Desta vez, todos têm alibis à prova de bala.
- Tabii ki. Bu sefer sağlam mazeretleri var.
E por fim, temos este depoimento do Sr. Ballon e da esposa e do pessoal doméstico, todos eles com alibis perfeitos.
sonuçta Monsieur and Madame Ballon... ve diğer ev çalışanları... mükemmel kanıtlar ortaya koydular.
Três - as unicas impressões digitais na arma do crime eram as dela, e quatro - o pessoal doméstico dos Ballon tem alibis perfeitos.
Üç : Silahın üzerinde onunkiler dışında parmak izi yok. Ve dört :
O terceiro fornece-nos uma linguagem explicativa que nos proporciona razões, desculpas, alibis, para o funcionamento inconsciente dos primeiros dois.
# Üçüncü beyin, bize açıklama getirir... #... ilk iki beynin bilinçdışı işlerinin... #... nedenlerini, gerekçelerini, bahanelerini ortaya koyar.
Embora geralmente não faça mais... do que manter posições hierárquicas... que se escondem por detrás de alibis linguísticos.
# Ama bireyin genellikle tek yaptığı şey... #... hiyerarşik mevkileri korumaktan ibarettir.
Alibis fornecidos pela linguagem, que lhe servem de desculpa.
# Lisan tarafından allanıp pullanan... #... sözel bahanelerin ardına saklanarak.
- Ambos têm alibis sólidos.
- İkisinin de sağlam şahitleri var.
- Deviam começar a arranjar alibis.
- Sorgulamalarına başlamalısın.
- Ambas têm motivo, ambas com alibis.
- İkisinin de sebebi ve mazereti var.