Translate.vc / Portugais → Turc / Ùnica
Ùnica traduction Turc
46,057 traduction parallèle
As impressões únicas são o que vende melhor, e ninguém deixa uma impressão mais única do que tu.
Tamamen eşsiz intibalar satar. Ve kimse senden daha eşsiz bir intiba bırakamaz.
É a única coisa que sinto.
Hissedebildiğim tek şey o.
Ela é única, uma das melhores.
- Eşsiz, en iyisi.
A única boa notícia é que o tabaco que os vossos netos vão cultivar de graça vai dar aos cabrões dos brancos uma carrada de cancros.
Tek iyi haber ise torunlarınızın bedavaya üreteceği tütün, bu orospu çocuklarına bir sürü kanser vereceği.
É difícil crer que já passou um ano e meio desde que a única entrevista de Thomas Harber após a Descoberta acabou subitamente com um suicídio em direto.
Thomas Harber'ın canlı yayında ani bir intiharla son bulan, Keşif sonrası ilk ve tek röportajının üzerinden bir buçuk yıl geçtiğine inanmak güç.
Não quero ser a única com problemas neste beliche.
Bu ranzadaki tek sorunlu tip olmak istemiyorum, Will.
... desde que a única entrevista de Thomas Harber após a Descoberta acabou subitamente com um suicídio em direto.
Thomas Harber'ın canlı yayında ani bir intiharla son bulan
Sente que é mais única do que qualquer outra pessoa?
Kendini daha özel mi hissediyor?
E acho que és a única atriz capaz de o fazer.
Bu filmi kurtaracak tek oyuncu sensin.
E a única coisa que eu fiz foi dar porrada porque sentia imensa raiva.
Tek yaptığım önüme geleni dağıtmaktı çünkü içimdeki öfke çok büyüktü.
O que foi feito de entrar naqueles filmes mais importantes, em que éramos a única rapariga que aparecia na capa?
Kapaktaki tek kızın siz olduğunuz o devasa filmlerde oynamaya ne oldu?
Chegaste à minha primeira casa nesta cidade de merda onde dei a minha primeira e única festa e onde conheci o Justin Foley, o tema da nossa primeira cassete.
Bu boktan kasabadaki ilk evime vardın. İlk ve tek partimi verdiğim ve Justin Foley'yle tanıştığım yere, ki kendisi ilk kasetimin konusu oluyor.
Justin, estavas apaixonado pela minha amiga Kat, a minha única amiga.
Justin, sen arkadaşım Kat'e âşıktın, tek arkadaşıma.
Ser o namorado da Kat era a única coisa notável em ti, mas, Justin, tu foste a minha kriptonite.
Seni dikkate değer kılan tek şey, Kat'in erkek arkadaşı olmandı ama benim Kriptonit'im oldun Justin.
É a única comunicação que ainda temos.
Çünkü artık tek iletişim yolu bu.
Sabes a minha única regra.
Tek kuralımı bilirsin.
A única aula que têm juntos é Educação Física.
İkinizin tek ortak dersi beden eğitimi.
Se uma coisa é única, as outras seis coisas devem ser outra coisa.
Bir şey eşsizse muhtemelen diğer altısı başka bir şeydir.
Pelo menos, é única.
Ama en azından eşsiz.
- A única coisa...
- Sadece...
A única diferença é, Tyler tu foste apanhado.
Tek fark şu ki Tyler, sen yakalandın.
E depois de as pessoas ouvirem isto, não serei a única.
Başkaları bunu duyduktan sonra eminim onlar da gelecektir.
Preenches um inquérito e, por um dólar, obténs o nome e número da tua única e verdadeira alma gémea.
Anketi doldurup sadece bir dolara tek gerçek ruh eşinin adını ve numarasını alırsın.
Não fiz par com a única pessoa que podia ter sido a certa.
Benim için gerçekten doğru olabilecek tek kişiyle eşleşmedim.
Percebo que aches que sou a única pessoa a achar graça a isso, mas...
Buna gülecek tek kişi olduğumu düşünmeni anlıyorum ama...
"E se a única maneira de não nos sentirmos mal é parando de sentir seja o que for para sempre?"
Ya kendini kötü hissetmemenin tek yolu sonsuza dek hiçbir şey hissetmemekse?
A única coisa que ainda têm em comum sou eu.
Artık tek ortak noktaları benim sanki.
Digamos que a única pessoa que realmente testemunhou isso já cá não está.
Diyelim ki buna tanık olan tek kişi artık yok.
A única testemunha está morta.
Tek tanık öldü.
Ou seja, a única vez que eu e tu passamos tempo juntos é por causa do Jeff?
Yani vakit geçirebildiğimiz nadir zamanları Jeff'e mi borçluyuz?
Courtney, és a única rapariga aqui.
Courtney, aramızdaki tek kız sensin.
E eu sou um fraco de merda, falhado e patético. Arruinei a única coisa boa que alguma vez tive porque queria que um violador pensasse que eu era igual a ele.
Evet, ben de bir tecavüzcüye yaranmak için sahip olduğu tek iyi şeyi mahveden zayıf karakterli, acınası bir zavallıyım.
Quero dizer... Experimente andar na escola com homens das cavernas a quem dizem que são a única coisa de valor no liceu e que os demais estão lá só para torcer por eles e lhes darem o apoio de que precisam.
Yani, okulda sadece kendilerinin değerli olduğu ve geri kalanların sadece onlara tezahürat edip gereken desteği sunmaya yaradığı fikri akıllarına sokulan bir grup mağara adamıyla aynı okula gitmek kolay değil.
Mas se não o queres confrontar então a única outra hipótese é seguir em frente.
Ama o çocukla yüzleşmeyeceksen diğer seçeneğin, hayatına devam etmek.
Mas, às vezes, essa é a única outra opção.
Ama bazen tek seçenek budur.
E a única forma que posso protegê-los é garantir, assim que passem por estes portões, que a sua anonimidade é protegida, também.
Onları korumanın tek yolu buranın kapısından dışarı çıktıkları vakit kimliklerinin ifşa olmamasından geçiyor.
Encontrámos a única entrada, então...
Tek giriş yolunu da bulmuşuz hem...
Este exacto momento é a única hora que importa.
Önemli olan sadece şu an.
Não digas nem uma única palavra!
Ağzından tek kelime çıkmasın lan!
É a única forma.
- Tek yolu bu.
Ele pode ser a única hipótese de resgatá-la.
- Sasha'yı geri almak için tek şansımız olabilir o.
Obediência e lealdade são sua única escapatória.
Tek kurtuluşunuz riayet ve bağlılık yemini.
É uma festa eterna onde só vai a única pessoa de quem gostamos.
Bütün davetlilerin sevdigimiz tek kisi oldugu, bitmek bilmeyen bir parti.
É a única coisa de valor para mim.
O şey Koruyucular'ın benim için değeri olan tek parçası.
É a única coisa da qual tenho a certeza, querido.
Emin olarak bildikleri tek şey bu tatlım.
Ela é a única sobrevivente que temos.
Hayatta kalan tek kişi o.
- Nem uma única maldita coisa.
- Hiçbir şey yok.
Sou filha única.
Tek çocuğum.
Do meu ponto de vista, é a única forma de fazer isto.
Bana göre tek kurtuluş yolu bu.
Precisamos de ajuda e esta é a única forma de obtê-la.
Yardıma ihtiyacımız olacak ve yardım almak için bildiğim tek yol bu.
A única forma de os libertarmos de forma segura é se for tudo feito ao mesmo tempo.
Güvenli bir şekilde onları azat etmenin tek yolu aynı anda olması.