Acıdı traduction Anglais
11,650 traduction parallèle
"Gerçekler Acıdır, Sese Dair Eğlenceli Bir Rehber" e ne dersin?
What about The Truth Hertz, A Fun Guide to Sound?
Ofise yetişmek için acele ediyordu bende ona acıdım ve ofis kapanmadan onu yetiştirdim.
He was in a hurry to Office Registered office is almost closed I'm pity for him
Ben de mezarlık görevlisinin orada tek başımayım diye acıdığından yaptığını düşünürdüm hep.
I always thought that was the groundskeeper taking pity on me,'cause I was there alone.
Tatlı acıdır intikam insanın temel içgüdüsü.
♪ Revenge is bittersweet ♪ ♪ The basic human instinct ♪
Acıdıklarından yapıyorlar çünkü.
Because it's a pity toss, that's why.
Acıdı.
Ouch.
Göğsüm de acıdı.
And my chest.
Şimdi çok hasta durumda ve onun bunu sırf acıdığımdan yaptığımı düşünmesini istemiyorum.
Now that she's so sick, I don't... I don't want her to think that...
Acıdığını biliyorum ama bu acı iyileştiğini gösteriyor. İyileştikçe daha fazla sinir oluşuyor.
I know that it's painful, but that just means that you're healing, and then the more you heal,
- Canının acıdığını biliyorum.
- I don't know. - I know it hurts.
Pekala Joan, acıdığını biliyorum ama kıpırdamadan durmalısın.
All right, Joan. Joan I know it hurts, but you have to keep still, okay?
Acıdığını biliyorum Joan ama devam etmemiz gerekiyor.
Joan, we know it hurts, but we need you to keep going, okay?
Acıdı be!
That hurts!
benim adım Goku! Acıdı be.
Why'd you do that?
Yeni vanaların hangi satıcıdan sağlandığını açıklamalarıyla birlikte biliyordu.
He'd know which vendor was supplying the new valves, Along with their exact specifications.
Gerçek bir patron çok ama çok acımasız olmalıdır.
The real, true bosses were very, very ruthless.
Ne kadar acı çekebileceğini bilmiyordum ama eskiden nasıl biri olduğunu hatırlıyorum.
I had no idea how much you'd suffered, but I remember the person you used to be.
Megan, sen tanıdığım en acımasız insansın.
Megan, you're the most relentless person I've ever known.
Sadece bugün seninle savaşa girişmekle ilgilenmiyorum aslında. Ki bu da neden şanlı ordumu kapının dışında bıraktığımın gayet açık bir nedeni.
I'm not interested in a war with you... not today, anyway... which is precisely the reason why I left my glorious army of angels outside your gates.
Kate ile konuşmaya daha açığım.
I'd be much more willing to talk to Kate.
Onu tutmak, Başmelekler tarafından yaratılan karanlıktaki ceza sisteminde acı çeken ast meleklere yardım eden karanlığın vebasıdır.
Fitting that it's the plague of darkness that helps the lower angels who've suffered in darkness in a penal system created by the archangels.
Aslını bilmesem, ciddi bir tıbbi durumdan dolayı acı çekiyorsun sanırdım.
If I didn't know better, I'd say you were suffering from a serious medical condition.
Aslını bilmesem, ciddi bir tıbbi durumdan acı çektiğini söylerdim.
If I didn't know better, I'd say you were suffering from a serious medical condition.
Parti seçimleri analiz etti ve önde giden adayların birbirinin yardımcısı olmayı kabul etmeyeceklerine karar verdi yani bu demektir ki yarış dışından birine açık bir oda var.
The party analyzed the race and decided that the current frontrunners wouldn't accept each other as vice president, so that meant there's room for an outsider.
Torununu kaybetmek ise dünyadaki en kötü acıdır.
That's the worst thing that can happen to anybody.
Bazen kendimizi suçlamamızın sebebi gerçeklerin çok acı verici olmasıdır.
Sometimes I think we cling to blame because the real truth is just too hard to face.
Geçen sene Kyle'ın odasını temizlerken bilgisayarını açık bıraktığını gördüm.
Last year, I was cleaning Kyle's room, and he'd left his laptop open.
Burada ne arıyorsun? Programımda bir boşluk açıldı bende bana ait olmayan bir yere gideyim dedim.
A hole opened up in my schedule, so I thought I'd go somewhere I don't belong.
Ameliyat odasında izlemek isterdim, yani bu bilinçle, her açıdan prosödürü takip edebilirdim.
I'd like monitors in the operating room so that while I'm conscious, I can observe the procedure from every angle.
Sendeki değişiklikleri izlememiz gerekiyor Senden sıvı çekmemiz, yeteneklerinde bir kayba yol açıyor mu, bunu görmeliyiz.
We'd like to track your progress to test if the extractions have caused a loss in ability.
Şimdi bay Pines mümkünse sizinle açıkça konuşmak istiyorum.
Now, Mr. Pines, I'd like to speak with you very frankly, if I may.
Eğer orda olmanın ve burada olmanın nasıl olduğunu açıklayabilseydim herkesin duymasını isterdim.
If I could explain how it felt to be down there and how it feels to be up here I'd want everyone to hear it.
Teşekkürler, aç olacağını düşündüm.
Thank you. I thought you'd be hungry.
Artık Ultron'un Roxxon'a saldırısının S.H.I.E.L.D.'ın GMRlerini ele geçirmek için bir numara olduğu acı verici derecede açık olduğuna göre elinde başka bir koz var mı Kaptan?
( GRUNTS ) Ah! Now that it's painfully obvious Ultron's attack on Roxxon was a ruse to get S.H.I.E.L.D. LMDs, you have anything else up your sleeve, Cap?
Olabilir, sonuçta ne zaman seninle konuşmaya kalksam gidip futbol maçı açıyordun.
- Talking. Well, maybe that's because whenever I tried to talk to you, you'd just turn on a football match.
Kapı açık kalsın, dışarıdan yemek siparişi veririm belki.
_
Açıkçası Henry, tahmin ettiğimden daha hızlı ilerliyor bu.
Henry, to be honest, this is moving much faster than I'd imagined.
Bunu mantığa oturtman lazım. Çünkü bilim açıklayamaz. Ama beş veya on yıl önce, bilincimi ölü birinin hafızasına ilmekleyeceğinizi söylesem hiçbiriniz inanır mıydınız?
Okay, you need to rationalize this, because science can't explain it, but five or ten years ago, would any of you have believed me if I said you'd be stitching my consciousness into a dead person's memory?
Şu moda temalı iştah açıcılara bak.
Check out these fashion-themed hors d'oeuvres.
Walter çok açıktı... Eğer aldatmış olsaydı, hiç bir şeyi kalmazdı.
Walter was very clear... if she cheated, she'd get nothing.
Yüzbaşı ile görüşüp, Alfredo'yla ilişkimi ve Castle Otomotiv Sistemleri ile arasındaki sorunları açıklamak istiyorum.
I'd like to speak to the captain, explain my relationship to Alfredo and his recent problems with Castle Automotive Systems.
Bitirebileceği onca acı kurtarabileceği bir sürü yaşam var. Ama bunun için öz oğlunu öldürmek zorunda.
All the suffering that she could end, all the lives that she could save, but she'd have to kill her own son.
Seni desteklemem için mantıklı bir bakış açın olması gerekir.
In order to back you up, I'd have to have supported your point of view.
Konusu açılmışken, çocuğu yukarı taşıdım.
Speaking of, I moved the kid upstairs.
Açıkçası burası ilk yerimiz değil. Şu an beşinci oldu. Ama ne derler ; nerede yaşarsan yuvan orasıdır.
Obviously it's not our first one - we've got five of these now - but, you know, it's where we live, it's our home, so it's important it has that personal touch.
Bu randevu sitesinin neden bizi eşleştirdiğini açıklar.
That explains why the... dating service thought we'd be a good match.
Peki bu çokta korkutucu değil. Ve kesinlikle çok acı bir tane alacağım.
Well, it's not particularly scary and I'd probably have to get it lasered off.
Bahsi açılmışken şu anki tazminat kaidesine değişiklik önermek isterim.
Speaking of which, i'd like to propose a change To the current compensation formula.
Teknik açıdan sizden bağış dilenemem sizler de bu durumda ayarlanmış bağışçı değil destekçi oluyorsunuz.
So, technically i can't really solicit investments, And you guys wouldn't be considered investors. You'd be backers.
Ama acısı ve çilesinin dışında, ben doğmuştum.
And out of his pain and suffering, I was born.
Ben acıyı hayatımın her gün taşıdı.
I carried the pain every day of my life.