Ağlıyordu traduction Anglais
1,000 traduction parallèle
Niye ağlıyordu?
Why is that man crying?
Odaya girdiğimde büyükannenin resmine bakıp ağlıyordu.
I walked in the room and he was looking at a picture of Grandma and he was crying.
Kızgınlıktan durmadan ağlıyordu.
She'd get angry and then she'd cry.
Saçları dibinden kesilmişti ve hiç durmadan ağlıyordu, birisi ona dokunduğunda ise, köpek yavrusu gibi titriyordu.
No hair at all. Cried all the time. And if anyone touched her, she'd shiver like a wet dog.
Ağlıyordu, tıpkı şu an senin gibi.
And she was crying, just like you are now.
O ağlıyordu, ağlıyordu
She was a sob, sob sister
Ben evden çıkarken hala ağlıyordu.
When I left, I could still hear her crying.
Sanırım ağlıyordu.
I think he was crying.
Dışarı çıktığında kendinden geçmişti ; çığlıklar atıyor, öfkeden ağlıyordu.
When he was let out he was beside himself, screaming and crying with rage.
Bir bebek ağlıyordu. Yanındaki kadının ucuz parfümü midesini bulandırmıştı.
A wailing infant shook with tears, and the woman beside him reeked with the stink of cheap perfume.
Karanlıkta oturmuş, Başı elleri arasında ağlıyordu.
I found him sitting here in the dark, crying, his head in his hands.
Apaçi kadınları oğulları için ağlıyordu.
Apache mothers cried about their sons.
Dün gece yatakta ağlıyordu.
He cried on his bed last night.
Birisi ağlıyordu.
Someone is crying.
Şehir merkezinden eve geldiğimde, burada ağlıyordu ve gece kalmasına izin vermemi istedi.
When I got home from downtown, she was here crying and asked me to let her stay the night.
Belki de ağlıyordu.
Maybe he was crying.
Bugün eve geldiğinde hıçkırarak ağlıyordu ayrıca mobilyaları da tekmeliyordu.
When he came home today, he was crying loudly and kicking at the furniture.
Erkekler, kadınlar, yaşlılar, önlükleri içinde gençler herkes kısa bir süre sonra hıçkırarak ağlıyordu.
Men women old people young men in new smocks everyone was soon sobbing
Sabah trene kadar nasıl eşlik etmiştik size kemanlar çalıyor, herkes ağlıyordu çok sevdiğiniz kralınız ülkesinden ayrılıyordu sanki.
Remember how in the morning we escorted you to the train with violins playing and everybody cried like when a king you love very much leaves his country.
Matsue ağlıyordu, gitmeyeceğini söylüyordu.
Matsue cried saying she wouldn't go
Herkes ağlıyordu.
Everybody was crying
Onu eve getirdik. Hiç konuşmuyordu. Sadece ağlıyordu.
We took her to us, but she never said anything, only cried.
Ben evleniyor olduğum için ağlıyordu.
It was because I was getting married.
O kadın, O-sei, ayrıldığımızda ağlıyordu.
That woman, O-sei, was crying when we left.
Ağlıyordu.
He was crying.
Sweet River'dan ayrıldığım gün, küçük Pete ağlıyordu ve... Bana dedi ki :
The day I left Sweet River, little Pete was crying... and he said to me :
O ağlıyordu, ben de ağlıyordum... Kendimizi tam ayda bulmaya ramak kaldığını sanıyordum.
She was crying and I was crying... and I thought any minute now we're gonna be right up there on the moon.
Ağlıyordu.
And she was crying, you know.
Ağlıyordu.
She'd been crying.
- Ağlıyordu.
- She was crying.
Annem ağlıyordu...
My mother was crying...
Kız kardeşim ağlıyordu.
My sister was crying.
Bir an saldırganlaşıp bağırıyor... sonra zayıf yanı ortaya çıkıyor, ağlıyordu.
Violent and screaming one minute weak and crying the next.
Anne, Setsuko dün gece ağlıyordu.
Mother, Setsuko was crying last night.
Gece yarısı aniden uyandım uyandığımda ağlıyordu.
I happened to wake up in the middle of the night and I noticed her crying.
Hüngür hüngür ağlıyordu.
She was blubbering.
- Evet, ağlıyordu.
- Oh, yes, she was.
Onu kollarıma verdi. Durmadan ağlıyordu.
He put her in my arms as I lay crying.
Annem devamlı ağlıyordu.
Mother wept frequently
Ve ağlıyordu. Ona rastlamam iyi oldu.
It's good I ran into her.
Zavallı bir biçimde ağlıyordu.
Crying, the poor soul.
Acınaklı bir şekile çocukları için af dilercesine ağlıyordu.
She cried piteously, as if begging mercy for her children.
İyi görünüyordu, ayaklarını sallıyordu... sakin görünüyordu... ve ayrıca ağlıyordu.
He looked fine, kicking his legs... although it was cold and snowing
Benim için ağlıyordu.
He was crying for me.
Maish benim için ağlıyordu.
Maish was crying for me.
- Ağlıyordu sanki.
Looks like crying.
Bir keresinde, hastahane koridorunda durup annesiyle vedalaştıydı. Karen ağlıyordu, çünkü henüz 10 yaşındaydı.
Once she stood in a hospital corridor and waved goodbye to her mother, and Karen was crying because she was only 10 years old.
Küçük oğlum, Dimitri, öldüğünde herkes ağlıyordu.
When my little boy, Dimitri, died everybody was crying.
Ağlayan, Rachel'dı. Çocukları için ağlıyordu. çünkü artık onlar yoktu.
It was Rachel weeping for her children because they were no more.
Ağlıyordu, ben de onu alıp buraya getirdim.
He was crying, so I brought him here, thinking you...
Ağlıyordu.
She was crying.