Baskın traduction Anglais
8,443 traduction parallèle
Demem o ki, tüm saygımla Bir eve uyuşturucu baskını için ihbar vermiştin, asılsız çıktı, seni çağırdım.
I just got to say, due respect, you give me a tip on a grow-house hit, turns out to be wrong, I call you out on it.
Fiber optik mühendisleri baskın olmayan ellerini cam lifi kesiklerinden korumak için çift taraflı bant yapıştırıyorlarmış.
Turns out fiber optics engineers wear double-sided tape on their non dominant hand to protect themselves from fiberglass shards embedding in the skin.
Baskın yapmak için güzel bir gün, ha beyler?
Beautiful day for a raid, huh, boys?
Bu yüzden yer hala aynıyken bugün baskını yapmamız gerek.
So we hit it today, while the place is flush.
Ve baskını yaptığımız zaman seni de herkes gibi kelepçeleyeceğiz.
And when we move in, we're gonna cuff you just like everybody else.
Küçük bir uyuşturucu baskını sırasında onu yakalamıştık.
We flipped her in some small-potatoes drug bust.
Tahminimiz, biz baskını yapmadan önce Mendoza'ya haber verdi.
Best we got is that she tipped off Mendoza before we raided.
Özel kuvvetler bu sabah M B'deki metal deposuna baskın düzenledi.
Task force raided M B Sheet Metal this morning.
Pekala, metal levha deposundaki baskını duydun mu?
So you heard about the raid on Pulaski at the sheet metal shop?
Buraya günler öncesinden baskın yapabilirdin ama yapmadın.
I think you could have raided this place days ago, but you didn't.
Peki... onu geri ara ve Dirty Robber'da su baskını olduğunu... ve annemin de tamir etmesi gerektiğini söyle.
Okay, uh... call him back and tell him that there's been another flood at the Dirty Robber and Ma has to fix it.
Pekala buraya baskın yaptırmak bir telefonuma bakar.
Okay, one phone call, and this entire place gets raided.
Ve Ar Rissalah onların kutsal adamına baskın yapacağımız haberini alırsa...
And if Ar Rissalah catches wind we're moving on their holy man...
Baskının sertliği ereksiyon derecesiyle orantılı olmalı.
Uh - - uh, the firmness of the, uh, pressure should be proportionate to the, uh, degree of erection.
Metro ve CHP'nin, Güçlüler Bölümü'nün baskının başında olduğundan haberi olsun.
Make sure Metro and CHP know that Powers Division is running the grid.
Katılıyorum. Bu noktada, baskın zamansız.
At this point, a raid is premature.
Özbek Özel Kuvvetleri büyük çaplı kamp baskını rapor ediyor.
Uzbek special forces are reporting a full-scale raid of the compound.
Penaltı atışlarında gol atmak rahatlatıcı baskın hislerden biridir.
The overriding feeling that you get from scoring a penalty in a shootout is one of relief.
Sağ kalanlar diğer Titanların baskını önleyip, içeride huzurlu bir şekilde yaşayabilecekleri üç tane duvar inşa ettiler.
in order to ensure the stability of peace of the lives within.
Baskın ihtimali ortadan kalkacak.
The element of surprise will be lost.
Latinlerin beyazlardan daha baskın olacağı yerler neresidir?
Where are Latinos more prevalent than whites?
Bay Trevor, sizin ikâz eden sesiniz olmadan hangi baskın tam sayılır ki?
Mr. Trevor, what raid would be complete without your cautionary tones?
Büyü bana baskın gelir ve Jeremy'yi geri getiremem.
The magic overwhelms me, And i can't pull jeremy out.
Eğitim ve askere alma videolarının yanında bir şey daha buldum. Sarah Goode'ın baskın alanında çekilen videosunun düzenlenmemiş hali.
Along with training and recruiting videos, I found the unedited recording of Sarah Goode's ransom plea.
Bu durumdaki baskının ters tepeceğini biliyoruz.
Well, we know that pressure in this situation is counterproductive.
Baskının üzerinden yaklaşık bir saat geçti ve şimdiden ortalık karışmış durumda.
It's already an hour since the attack. It's as hot as a carnival here.
Erkek kişi kadınının üzerinde egemenliğini kurar ve kadını sınırı aştığında onu baskınlığıyla doğru yola sokar.
And the role of the male is to dominate his mate, and to discipline her when she steps out of line.
Dünyanın koca şeytanlarının her zaman bizim hayatlarımızdan baskın olmasına da izin veremeyiz tamam mı? Öte yandan...
Oh, we can't just let the world's great evils keep overwhelming our lives all the time, either, okay?
Dickey neredeyse maria baskın. O bana ihtiyacı var.
Dickey almost busted Maria.
Yüzlerce yıllık asiler hayattan bezmiş sağ kalanlar, yaşamlarının ötesinde bilgeliğe sahipler ve bir baskında dünya yüzeyinden silinecekler mi?
Unh. Centuries-old heretics, world-weary survivalists wise beyond their lifetime eviscerated from the planet in one fell swoop?
Ne baskın yapıp zafer kazanmak için Noel gecesi Delaware'yi geçerim ne de dünyanın en kudretli imparatorluğuna karşı bir sefer düzenlerim.
Nor crossed the Delaware on Christmas night... to claim a surprise victory. Nor led a campaign against the mightiest empire on Earth.
Terfim için ona baskı mı yaptın?
Did you pressure him to promote me?
Lord Byron'nın "Don Juan." nının ilk baskısı.
First edition "Don Juan." Lord Byron.
- "Don Juan" ın ilk baskısını açıklayabilir.
- you found in Stuart's dorm.
Bak, hepiniz baskı altındasınız.
Look, you're all under a lot of pressure.
Üzerinde herhangi bir baskı ya da operasyonla ilgili bir korkusu olmadığını kesinleştirmek için.
It's just to ensure she's not feeling any pressure... or fear about the procedure.
Sayın Yargıç, Bay Irving'in ifadesini baskı altında verdiğini çoktan kanıtladık.
Your Honor, we have proven that Mr. Irving's confession was signed under duress.
O zaman bunu halkın gözü önüne koyarsak, siz de ikinci baskıya hazırlanabilirsiniz.
Oh, so we'll go out in front of the general public, and you can prepare for a second printing.
Ancak ikinci baskıyı yapabilmemizin tek yolu kitabın satması.
But the only way a second printing is happening is if the book sells out.
Little, Brown kitabın ikinci baskısını yapmaya karar verdi.
Uh, Little, Brown have agreed to a second run of our book.
Bak, bu gece kutlayacak çok şeyimiz var kitabın ikinci baskısı, Henry'nin sıtma olmaması.
Look, tonight we have several things to celebrate- - the second run of our book, Henry now malaria-free.
Cinsel amaçlı olmayan dokunuşların bazen seksle ilgili baskı ve beklentileri ortadan kaldırdığını gördük.
We've found that non-sexual touching removes the pressure and expectations sometimes associated with sex.
Tabii ama onu kendime doğru çekip şuraya baskı uyguladım penisin başk kısmının hemen altına, tıpkı söylediğin gibi.
Sure, but when I pulled him out of me, I pressed right here... right below the head of the penis, just like you told me to.
Belki de birçok beklentinin baskısını hissetmek...
Perhaps feeling the pressure of so much expectation...
Festival sonuçlandırıldığında ve bu şehrin halkı bir kere daha krallıklarının zaferini kutladığında, senin idamına tanık olmaya tahammül edecekler.
When the festival is concluded and the people of this city Once again bask in the glory of their kingdom, They will bear witness to your execution.
Pazarlığın üstüne düşen kısmını yerine getirdiğinden emin olduğumda baskıya ihtiyacım olmayacak.
When I'm certain you've held up your end of the bargain, - I won't need any leverage.
Büyük baskı altındaymışsınız gibi görünüyorsunuz.
I'm just really upset about Rick.
Bunun son bulmasına yönelik insanlar baskı yapsa da Molly Woods ve gözden düşmüş bir savaş gazisi olan suç ortağı JD Richter'ın nerede olduklarına dair tek bir ipucu yok.
With public pressure mounting to end this lockdown, there is still no word on the whereabouts of former astronaut Molly Woods and her accomplice, disgraced war veteran JD Richter.
Yalnız bir ebeveyn olmanın yarattığı baskıyı da kişisel olarak yaşayan biriyim. Fakat Kyle'dan haber alırsanız veya iletişim kurmaya çalışırsa bize söylemelisiniz.
I also know personally there's added pressure on a single parent, but if you've heard from Kyle or if he tries to contact you, you have to tell us.
Bir dünya düşün ki içinde zalim iki yüzlüler yok, ve yobazların baskısı yok... yeni bir dünya ki doğanın gücünü kutluyor, düşünce, inanç ve hislerden özgür kılınmış bir dünya.
Imagine a world free of the violent hypocrisy and oppression of the puritans, a new world that celebrates the power of nature, freedom of thought, belief, and feeling.
Kadının böylesi bir baskı altında ne yapacağını görmedik hiç.
We've never seen her under that kind of pressure.