Blame traduction Anglais
17,391 traduction parallèle
Senin suçun değil.
You are not to blame.
Onu suçlayamıyorum.
I don't blame her.
Joss'u suçlamayı başardığım bir üçlü.
A threesome, which I somehow managed to blame on Joss.
♪ You're not blame ♪ ♪ I know there are stories ♪
♪ You're not blame ♪ [Exhales sharply] ♪ I know there are stories ♪
Kendini suçlamamalısın hayatım.
Mustn't blame yourself, love.
Çocuk için suçlayabilirsen madenciyi suçla Bayan Cotton.
Blame the child on your pitman, Mrs Cotton, if you can.
Ronan Murphy'nin vurulmasından sonra Danny'nin takımını dağıtmaya hazırdım. Bir günah keçisi aradığın için beni suçlayamayacaksın.
I was all set to disband Danny's team after the shooting of Ronan Murphy and there is no way you're going to pin some blame on me just because you're struggling to find a scapegoat.
Danny'yi kurtarmaya çalıştığımızı anlatmamızı istedi. Böylece ölümünden sorumlu olmayacaktık.
He told us to claim that we were trying to save Danny and that way, nobody could blame us for his death.
Sonra Danny'nin ölümü için Rod Kennedy'yi suçladınız.
And then, you decided to blame Rod Kennedy for Danny's death.
Rod'u suçlamam için beni ikna etti.
He convinced me... to blame Rod.
Seni suçlamıyorum.
I don't blame you.
Bunun suçlusu da sensin.
I blame you for that.
Biz suçlu oluruz.
Our stars are to blame.
Wes'i Sam için zaten suçluyorlar.
And they already blame Wes for Sam.
Sorumlusu Wes.
- I know. We can blame Wes for that.
Evet, şey, onu suçlayamam.
Yeah, well, I don't blame her.
Ve seni bunun için suçlayamam.
And I can't blame you for that.
Senin silah taşımana izin veren ve..... seni sevgisiz büyüten bu dünyayı suçluyorum çünkü söylediğin doğruysa bir kaza olduğunu hayatının mahvolması için bir sebep göremiyorum sadece bir hata için.
I blame a world that lets you own a gun and that lets you grow up without love,'cause if what you're saying is true this was an accident, and I don't see the point in your whole life being ruined because of one terrible mistake.
Ama, yani, düşünecek olursak seni suçlamam.
But, I mean, if you thought about it, I wouldn't blame you.
Onu suçlamıyorum.
I don't blame him.
Asıl o kızı öldüren kendini her şey için suçlamalı.
The person who killed her is the one who should blame themselves for everything.
Olan her şey için kendimi suçluyorum.
I blame myself for everything that happened.
Sonucunda sen anneni kaybettin hepsi için kendimi suçluyorum.
And you lost your mother as a result, and... I blame myself for... all of it.
Her şey için kendimi suçluyorum.
I blame myself for all of it.
Sana söylediğim için üzgünüm, ve eğer bu yüzden gittiysen lütfen başkasını suçlama.
I'm sorry I told you, and if that's why you left, please don't blame anyone else.
FBI'ın Emir'e ulaşmak için seni kullandığını nereden bilecektin?
You mustn't blame yourself. How could you know the FBI was using you to get to Emir?
Hiç bahane bulmaya çalışmadım.
I never once tried to shift blame.
Kendi mutsuzluğumuz için başka insanları suçlayamayız.
We can't blame other people for our own unhappiness.
- Haksız mı?
- Can you blame her?
Juliette'e olanlar için seni suçlamıyorum.
Look, I don't blame you for what happened to Juliette.
Şey, korumaları ona çok yakın duruyorlardı, benim izlenimim onları cezalandırdığımız yönünde.
Well, his bodyguards were closest to him, so my feeling is we blame them.
Ve tüm suçu Diamond Gölü Canavarının üstüne atacağız.
And we blame everything on the Diamond Lake Monster.
Ve yapmak zorunda değilsin çünkü beni suçlamayı tercih ediyorsun.
And you don't have to because you have me to blame, to indict.
Sammi o çocuğu büyütmeye uygun biri olmadı hiç. Bunun suçlusu bir bakıma da sensin.
Sammi has never been fit to raise that boy, and you're partly to blame.
Seni bir sahtekar olduğun için suçlamıyorum Vali Bey.
I don't blame you for being a fraud, Governor.
Sondaj sahası vererek Rusların desteğini almayı planladıysanız, onları suçlayamam.
Well, if your plan was to get Russian support by giving away drill sites, I don't blame them.
Olay ne kadar üzücü olsa da, İslamiyet'i suçlayamayız ya da ülkemizdeki barış isteyen, topluma katkıda bulunan Amerikalılarla aynı hayallere sahip olan milyonlarca Müslümanı da.
Deplorable as this situation is, we cannot blame Islam as a whole or the millions of Muslims in our nation who yearn for peace, who contribute to our society, who have the same dreams as all Americans do.
Ne var, ben mi suçluyum sanki?
What, can you blame me?
Onları suçlayabilir misin?
Can you blame them?
Bunun için Liam'ı suçluyorsun.
I know you blame Liam.
Her ne istiyorsan, her kimi suçluyorsan, birini öldürmeden halledebiliriz.
Don't shoot these people. Whatever you want, whoever you may blame, I'm sure we can find a way that doesn't involve killing.
İşler yolunda gitmediği için beni suçlama.
Don't blame me because it didn't go well.
Şuçlanmana izin veremem.
I... I can't let you take the blame for this.
Elbette, kötü internet bağlantısını suçla.
Sure, blame the shoddy Internet connection.
Elizabeth fikri kabul etmezse fikrini değiştirdiğini söylerim. Ve değişken doğasını suçlarım.
If Elizabeth rejects the idea, I'll say she changed her mind and blame her mercurial nature.
Onlar beni suçlamak için başka kanıtlar ararken burada oturup bilgisayardan Solitaire oynayayım diye mi?
So I can sit here, playing computer solitaire, while they find something else to blame me for?
Asılırsa suçlanacak tek kişi kendisidir.
If he hangs, he'll have only himself to blame.
Daniel'ı sevdin biliyorum ama suçlanacak biri varsa o da annen.
I know you loved Daniel, but if anyone is to blame, it's your mother.
Ne kadar temiz olursa olsun kesin bizi suçlar.
No matter how clean we make it, she will blame us.
Ne olursa olsun, seni suçlamıyorum.
Whatever happens, I don't blame you.
Ama Alaric'in buna ihtiyacı var.
I don't blame you. But Alaric needs this.