Boxes traduction Anglais
4,900 traduction parallèle
Öğrenci kardeşlerim, televizyonlarımızda bir leke bulunmakta.
Fellow students, there's a plague of smut on our cable boxes.
Mitch, alıcı kapatmaya ne zaman vaktin olur?
Mitch, when can you get out to shut off cable boxes?
Masanı temizle, kızım. Artık tavuk kovaları ve kola kutuları görmekten sıkıldım çünkü.
And clean your station, baby girl,'cause I am sick and tired of them old boxes of Popeye's and Coke cans.
Burada beklerken kafayı yemeyeceğinden emin misin?
Are you gonna be okay out here with the boxes?
O zaman, evrakların çoğu şu kutularda duruyor eğer ne kadar harcadığımıza bakmak istiyorsanız.
Well, most of our files are in these boxes if you really wanna take a look at how much that we've spent.
Ceset parçalarıyla doldurulmuş ayakkabı kutuları kafatasından yapılmış çorba kâseleri kadın meme uçlarıyla süslenmiş bir kemer.
Shoe boxes filled with human body parts, soup bowls made from human skulls, a belt studded with women's nipples.
Tüm bu kutuların burada ne işi var?
So what's the deal with all these boxes?
Yanımıza yemek alacak mıyız?
Will there be lunch boxes?
Bu rapordaki sayıları karşılık gelen kutulara girin.
"enter the numbers from this report " into the corresponding boxes on the screen.
Bu kutular içeri geçmeden bir bardak çay içmek yok.
I want every one of these boxes inside before any one even thinks about a cup of tea.
Haklı! Neden boru tam orada, kutuların üzerinden çatlasın?
Why should this be the pipe that breaks, right here, by the boxes?
- Kutuların birinden çıktıysa Çin'in oralardan gelmiş olabilir.
If it's come out of one of the boxes, it's come all the way from China or the likes. Thank you, Myrtle.
Hazırlığı birlikte yapmak için önümüzde bir sürü Noel olacak. Ama hepsini ilk defa görmek için tek bir şansı var. Tam etkiyi yaşamak için.
There will be plenty of christmases for us to do this together, but you only get one chance to see it all for the first time, you know, to get the full impact before she sees it in the boxes
42 kutu var. Keşke onu demeseydin.
I mean, there's 42 boxes.
Çünkü bir sürü kutun var.
You just have a bunch of boxes?
Ve yine, videolardan biliyorum, kutularla geldi, bunlar gibi, tam geldi.
And yet, we know from the video that the boxes that they came in are full, like this one.
Bodruma in ve el işi kutularımdan birkaç tanesini kap gel.
Go down to the basement and get a few of my craft boxes.
İki kutu kurabiye alacağım, Kimmy.
I'll take two boxes of the mint cookies, Kimmy.
Onu "peruk" virgül "diş" yazan iki koca kutu taşırken gördüm.
I saw her carrying two big boxes marked "wigs, teeth."
- Cumartesi meyve suyuyla geleceksiniz.
You're going on Saturday and you're bringing juice boxes.
O kutularının birinin arkasında saklanıyor.
She's hidin'behind one of the boxes.
Kahretsin, onlar bu kutuları bana niye gönderiyor, ki? Onlar oldukça küçük kızını da aldılar.
Hell, they keep sendin'me boxes, got pretty little girls in'em,
Anne, bazı kutular geldi.
Uh, Mom, some boxes.
Kutuları şuraya götürün lütfen.
Move the boxes over there, please
Şüpheli değilsin. Çalınan banka kasalarında bazı önemli bilgiler bulunuyordu.
You're not a suspect the fact is one of the bank boxes that were robbed contained some eh... sensitive information
Duyduğuma göre birçok insan, güvenli kiralık kasalarının soyulmasına kızgınmış.
I heard that most people were upset that their safety deposit boxes got emptied.
Bu alana fırlayan parçalar çarpma sırasında rafta duran kutuların üzerine gelmiş.
These spaces, the chips hit boxes which were here at the moment of impact.
Yardımsever fakat dikkatsiz sürücünün çarpmadan sonra teslim ettiği kutular.
Boxes which our accommodating, but unobservant, driver has since delivered.
- Pek şansı yok.
He checked a lot of boxes.
Arkadaşlar, galiba tabancamı bu kutulardan birine koydum ama hangisinde olduğunu bulamıyorum.
hey, guys, i think i put my gun in one of these boxes, and i don't know which.
Eun Sang, az önce kaç kutu meyve sipariş ettin?
Eun Sang, how many boxes of fruit did you order earlier?
Benim zaman yolculuğu anlayışım bazı telefon kulübelerinin diğerlerinden daha kullanışlı olmasıyla sınırlı.
My understanding of time travel is pretty much restricted to the idea that some telephone boxes are a lot more useful than others.
O zaman, 1963'de yani en yaygın, sıradan nesneydi. Polis kulübeleri Londra'nın her tarafındayken.
It's the most common, ordinary object- - at the time, this was in 1963, so police boxes were all over London.
İçinde ne var biliyor musun?
Do you even know what's in these boxes?
Hatıralarımız var.
Our memories are inside these boxes!
Şu siyah kutuları görüyor musunuz?
See that little black boxes?
Eşyalarını kolilemelisin.
Like you can fill boxes.
Unicef'i devireceğim. O çok değerli, bozuk parayla dolu küçük kutularını da.
I'm gonna take down UNICEF, and all their precious little boxes of dimes.
Üstünde de kutucuklar.
Little boxes.
Şu kutularda sadece sahte silahlar var.
Them boxes right there, ain't nothing in there but replicas.
Kutuları açınca öğreniriz, değil mi?
We'll open the boxes and find out, won't we?
Küçük kutular Küçük kutular
♪ Little boxes
Bu küçük kutulardan
♪ From these little boxes ♪
Bu küçük kutulardan uzaklara
♪ From these little boxes
Sanırım sadece tüm kutuları işaretleyen kadını bulamadım.
I guess I just haven't met anyone who's ticked all the boxes.
- Ben uzun zaman önce işaretlemeyi bıraktım.
- I gave up ticking boxes a long time ago.
Ben kutuları bile açamadım.
I couldn't even open the boxes.
Yapılacaklar listesini tamamladım.
I checked the boxes.
Çok fazla kutu var.
Got a lot of boxes here.
Bir sürü kutu var, Bay Dudley.
Looks like a lot of boxes, Mr Dudley.
Televizyon aptal kutusudur.
The DVR, on the other hand... Televisions are idiot boxes.