English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ B ] / Bına

Bına traduction Anglais

15,336 traduction parallèle
Kalıbına uydurmanın daima bir yolu vardır.
There's always a way to make things fit.
Kafanı fazla hızlı çevirince bıyık kulağına tırmanıyor.
You turn too fast, that mustache is on your ear.
En azından seni havaalanına bırakayım.
I can at least take you to the airport.
Bay Irving, insanlar dava kararına bakarak,... artık Yahudi soykırımını inkar etmeyi bırakıp bırakmayacağınızı merak ediyor.
Mr. Irving, what people want to know is whether, on the basis of this judgment, you will now stop denying the Holocaust.
Sanırım seni buradaki dostlarına hizmet verebilmen için rahat bıraksam iyi olur.
Well, then I guess I should leave you to serve your friends here.
Ya da adamımız Ricky Suggs'ı Güney Teksas'ta bırakmalarına ne demeli?
Or what the buzzards left of our boy Ricky Suggs down in South Texas?
Bıktım bu durumdan, amına koyayım.
I'm fucking sick of it.
Emily'nin seni yalnız bıraktığına inanamıyorum.
I can't believe Emily left you alone.
Kayıt kısmına bırak.
Just leave it at the registry.
Ben bırakınca çubuğu babamın odasının duvarına sapladı.
I let go and she rams it right through our dad's bedroom wall.
Biri bu davayı kucağına mı bıraktı?
Someone drop this in your lap?
# Ve kahramanın kankasına #
♪ And the Hero's B.F.F. ♪
Yani altına işemeyi bırakır bırakmaz.
I mean, once he stops peeing himself.
Basına konuşmayı bırakmanızı istemem söylendi bana.
I was told to ask you to stop talking to the press
Bayan Groves'u burada tek başına bırakmam.
I won't leave Ms. Groves.
Ve onu yalnız başına bıraktık.
And we left her all alone.
Onu tek başına mı bıraktınız?
You left him alone?
Bir kez daha bıçak altına yatacak.
Our pet goes under the knife again.
Altına yapmayı da bırak.
Stop wetting yourself, all right?
Bugünün işini yarına bırakmamak lazım Sameen.
No time like the present, Sameen.
Daha en başından makineni sakat bıraktın. Zevk aldığın güce sahip olmasına engel oldun.
From the very beginning, when you crippled your Machine, you denied it the same power that you enjoy.
City Memorial'deki sağlık çalışanlarına başkanlık binasındaki herkese ve iyileşmemize müsaade edip bizi rahat bırakan medyaya da teşekkürler.
The medical staff at City Memorial, everyone at the mayor's office, and the media, for allowing us a moment to breathe and begin the healing process.
Akışına bırak.
"Just go with the flow."
Arkadaşların da seni orada yalnız başına bıraktı ha?
And... and y-your friends just left you there? It was my fault, really.
Direniş mucizevi bir şekilde iz bırakacak bir şey yapmayı başarabilirse insanların üzerimize öfkelerini nasıl kusacağına dair bir fikrin var mı?
I mean, if this resistance miraculously managed to do something meaningful, do you have any idea the kind of retribution that would rain down upon us?
Kalp ameliyatına girip bıçak altına yatacak bir adamı engelliyor musun?
You're going to deny a man with a bad heart who's about to go under the knife?
Birileriyle tanışıyorum. Başta beni beğeniyorlar. Sonra her şeyin amına koyuyorum ve benden çabucak bıkıyorlar.
It's like, I meet somebody, and then they like me initially, and then I just, like, fuck it up and they get tired of me or something, you know?
Teknik destek ayrıldığımda bunu masama bırakmış, ve büronun ağına nasıl mobil giriş yapacağımı çözemedim.
Tech support left it at my desk when I was gone, and I couldn't figure out how to mobile-access the Bureau's network database.
Gırtlağına bıçak dayamışlardı
With a knife to his throat.
B planına geçiyoruz. Biggs başladı bile.
We go to plan B. Biggs is already working on it.
Tanrı aşkına neden biri burayı bırakmak ister ki?
Why in God's name would anybody want to leave it?
Seni altı aylığına yalnız bıraktım ve neler olmuş?
I leave you alone for six months and this is what happens?
Bunu yanlarına bırakmayacağız.
We'll square it.
Bu, ruhunu kalbinden ellerine, beynine ve ayaklarına doğru serbest bırakır.
It releases the soul from here, out to the extremities, the hands, the brain, the feet.
Onu yıllarca tek başına bıraktım, onu terk ettim.
I left her alone for so many years, I abandoned her.
Bırak da acısına son verelim işte acımasız şerefsiz.
Let us put him out of it, you cruel bastard.
Onu kurtarma şansın varken bu hâlde bırakırsan suratına bir daha bakamam senin.
I could not bear to look at your face if you let him remain like that when you could save him.
Bugünün işini yarına bırakma.
Ain't no time like the present.
İhtiyacın olan her şeyi yanına al geride bıraktığın her şeyi yok ederler.
Get everything you might possibly need,'cause they will destroy anything left behind.
Gidip masasına bırakacağım.
I'm gonna leave it on his desk.
Hey, o pislik onun üzerinde bir bıçak ağzına sahipti, bu insanların neye girdiğini kim bilebilirdi.
Hey, that asshole had a blade on him, who knows what those people are into.
Ağzına yemek koyuyorum, seni okula bırakıyorum, neyim varsa sana bir parça veriyorum.
I put food in your mouth, I take you to school, I give you a piece of whatever I got.
Egzotik fahişesini bir başına bırakıp gitti.
Abandoned his exotic whore to her own devices.
Simon'u karavanda tek başına bıraktınız.
You left Simon all alone in the van.
Raflara bırakılan, yönetici adına gönderilen mektuplar oldu.
Always left on the shelves, addressed to the manager. That was the first one.
Tanrı aşkına, kendi sesinden hiç bıktığın oluyor mu?
My God, don't you ever get sick of the sound of your voice?
Çantayı direğin yanına bırakmanı istedi.
He has asked you to keep the bag near the pillar.
Çantayı direğin yanına bırakın.
Leave the bag near the pillar.
Bir bıçak aldım, Kulağına sokup ittirdim.
I took a kitchen knife and, shoved it in her ear.
Kesinlikle. 16 yaşına gelip bırakmak için sabırsızlanıyorum.
Totally. I can't wait till I'm 16 so I can quit.
İyice küçülür, kan dolaşımına sızar ve foton mermilerini bıçak parçalarını yok etmek için kullanırım.
I can shrink down, slip into her bloodstream, and use the photon canons to vaporize the knife fragments.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]