Cafe traduction Anglais
3,565 traduction parallèle
" Hard Rock Cafe'deki öğle yemeğinde,
" Over lunch at the Hard Rock Cafe,
Yağmur ormanları kafesinin baş garsonu.
Hey, it's the maitre D at the rainforest cafe.
Tamam, ben şu cafede oturup onun gelmesini bekleyeceğim.
Okay, I'm gonna be at that cafe waiting for him to arrive.
43. ve 19. sokağın arasına bir ambülans istiyorum.
I need an ambulance at 4319th Street. Craftbar cafe.
Tottenham'da Tovarish cafe'de.
A joint called the Tovarish Café.
7 : 30'da, Martha Kafe de, tamam mı?
7.30, Cafe Martha, OK?
Sadece bir tane Cafe Primo var. 47. caddede.
There's only one Caffe Primo.
Broadway'in yarım blok ilerisindeki Cambury Cafe'nin adresiymiş.
It's the address of the Cambury Cafe, half block off Broadway.
Şu cafedeki uzun saçlı adamı da bulamadık daha.
And still no hits on our long-haired man from the cafe.
- Kafeye neden gittiniz?
How'd you end up at that cafe?
Penny Teyze'niz bize öğle yemeği hazırladı. Şimdi aşağıya, bu harika müzenin kafesine gideceğiz. Orada bebeklerle beraber yiyebilirsiniz!
Aunt Penny made us some lunches and we're gonna go downstairs to this cool museum cafe where you guys can eat with the dolls.
Fakat kafe yüzünden son yıllarda fırsat bulamadım.
But with the cafe, I haven't been for a few years.
O gün seni kafede görünce çok kötü oldum.
That day, when I saw you at the cafe, I felt terrible.
- Walter'la yemek yediğimiz kafede.
- The Arab cafe where we ate. OK.
Ana caddedeki Buddy Jellison'ın yeri olabilir.
Buddy Jellison's cafe, right there on main street.
Buddy Jellison'ın yerinin nerede olduğunu sormak için yanlarında durdum.
I stopped to ask directions to Buddy Jellison's cafe.
Yolda durup bir şeyler içeriz.
Let's stop by a cafe on the way.
Restoranda çok çalışacağım ve Ma Ru oppanın yapmasını istediğin her şeyi ben yapacağım.
I'll work hard running this cafe. From now on, I'll do everything Ma Ru hyung didn't do for you.
Tavuk üniversitesinden mezun oldu.
The president of the cafe is a graduate of Chicken University. Oh, I see.
Şu anda kafedeyim.
I'm at the cafe right now.
Galeri ya da kafe yapmayacak mıydınız?
You're going to build a gallery or cafe here?
Birinci kat kafe ve galeri için yeterli olur.
The first floor will have the gallery and cafe.
Orada çok güzel bir kafe vardır.
There's very fine cafe there.
Karım ve oğlum Tel Aviv'deki bir kafede bir teröristle karşılaşmışlardı.
My wife and son met a terrorist once, in a cafe in Tel Aviv.
Cafe Dos Mundos'a ne dersin?
How about Cafe Dos Mundos.
Cafe Dos Mundos.
The Cafe Dos Mundos.
Sınır polisi Cafe Dos Mundos'dan firar eden bir kaçak için topyekün bir insan avı başlattı.
Border police have launched a massive manhunt for the fugitive who just escaped from the Cafe Dos Mundos.
- Union Kafeteryası, 2.30.
- The cafe at the Union. 2 : 30.
Yarın evinin yanındaki kafede buluşalım.
Meet me tomorrow at the cafe near your house.
Long Caddesi'ndeki bir internet kafe.
An Internet cafe on Long Street.
Sadece bu yıl canın istedi diye çömlekçilik de, fotoğrafçılık da yaptın. Peki ya "Nadir Kafe"?
Just so you can do whatever flight of fancy you have this year whether it's pottery, or photography, or it's "the Occasional Cafe."
"Nadir Kafe" de ne lan?
What the fuck is "the Occasional Cafe"?
Üniversite konferansını cosplay kafede yapacak halleri yok ya!
They're not going to hold a university lecture at a maid café.
Sokağın karşısındaki kafe için dolap yapıyordum.
I was building cabinets at this café. It's right across the street.
Gençken elinde gülle bu kafede oturur Jean Cocteau olduğunu hayal ederdi.
In his youth he sat in this café, holding a rose, imagining that he was Jean Cocteau.
Bir kafede oturup dünyayı seyretmek gibi algısal deneyimin parçasıdır sinema.
Movies were part of the sensory experience of, say, sitting in a café watching the world go by.
Sinemacılar bu kafe gibi yerlerde oturur sinemayı daha kişisel, bireysel farkındalığı daha yüksek muallak, öfkeli ve alaycı kılmayı hayal eder.
Filmmakers sat in this café and places like it, and dreamt of making cinema more personal, self-aware, ambiguous, enraged, and ironic.
Bu kafede çekilen bir film, bu yenilgiyi ele alır.
A film shot in this very café deals with that defeat.
Bertolucci ile bir kafede buluşur.
He met Bertolucci at a café.
Cafe...
Caffe...
Evet.
Turned out, he did show up at the Cambury Cafe yesterday, and he wasn't alone. Yeah.
Evet, yarın.
It's a live recording of Monk at the 5 Spot Café in 58.
Yemekten sonra bir internet kafede bilgisayar kullanıyormuş.
He used a computer in an Internet café over lunch.
Yönetmen David Lynch bu sahneyi geleneksel usulde, açı-ters açıyla doğal ışık altında, orta planda, Winkies adında bir kafede çeker.
Director David Lynch has the scene filmed conventionally, shot-reverse shot, almost natural light, medium close ups, in a café called Winkies.
Akiba'ya bir Hizmetçi Kafe açmayı istemiştim ama babam bunu yapamayacağımı söylemişti miyav.
About opening a maid café in Akiba. But he said I couldn't.
Hani şu açmak istediğin kafe!
The café you wanted to run.
Kahve evindeyim.
I'm at the café.
Kafeden para ödemeden mi ayrıldınız?
Did you leave the Café Cabrones without paying?
Java Café de hiçbir uygulama yok. Hapiste sana nasıl bakacaklar etkilendim
No charges are being pressed by the Java café, but I'm hard pressed not to toss you all behind bars.
Floransa'da Arno'nun kıyısında bir kafeye gittim.
There's this café on the banks of the Arno.
Kabus gibi bir kafedeydim.
I was in a nightmarish café...