Chancellor traduction Anglais
1,516 traduction parallèle
Her kimse bunu yapan, başbakanım, çok yetenekli.
Whoever he is, chancellor, he's very good.
Özür dilerim, başbakan.
Apologies, chancellor.
- Başbakan Sutler.
- It's Chancellor Sutler.
Ve panik halinde, Başbakan Adam Sutler'e dayandınız.
And in your panic, you turned to the now High Chancellor Adam Sutler.
Başbakan Sutler'a erzak taşıyan hükümet treninden.
A government supply train on its way to Chancellor Sutler.
- Başbakan Sutler'dan mı çaldın?
- You stole this from Chancellor Sutler?
- Başbakanı da aradım.
- I've already called the chancellor.
Başbakan Sutler'in da kabul ettiği üzere, belirli sebeplerden ötürü bu konuyu gizli tutmalıyız, efendim.
Chancellor Sutler agreed, for obvious reasons, we have to keep this discreet.
Sutler, başbakanlığa atandığı sırada, Leeds'de ayaklanmadaydılar.
When Sutler was appointed high chancellor, they were at the riot in Leeds.
Başbakan, olaya acilen müdahil olmamı istedi.
The chancellor demanded my immediate involvement.
Başbakan, içeride bir köstebek olduğundan şüpheleniyor.
The chancellor suspects there might be an informer.
Binbaşı Wilson, Başbakanın arkadaşıdır.
Major Wilson is a friend of the high chancellor.
Sizden kocaman bir hoş geldin diliyorum, konuğumuz Başbakan Adam Sutler'a!
Will you please give a very warm welcome to our own Chancellor Adam Sutler!
Başbakan, başbakan, başbakan anladığım kadarıyla, son zamanlarda bu terörist olayı patlak verdiğinden beri çok baskı altındasınız. Biz de sizi rahatlatmaya çalışmanın iyi bir fikir olacağını düşündük.
Chancellor, chancellor, chancellor I understand you've been under tremendous strain lately since the beginning of this whole terrorism business and we thought it would be a nice idea to try and help you relax.
Sanırım, her gece bir bardak içiyorsunuz, başbakanım.
I understand you enjoy a glass every night, chancellor.
- Başbakan, başbakan...
- Chancellor, chancellor...
Başbakanım, bakın!
Chancellor, look!
Ben sizin başbakanınızım!
I am your chancellor!
Ben başbakanım!
I am the chancellor!
Başbakanım, belli ki ; kimse bu konuyu tartışmak istemiyor ancak bütün olasılıklara karşı hazırlı olmak istiyorsak bu daha fazla görmezden gelinemez.
Chancellor, I know no one seems to want to discuss this but if we're to be prepared for any eventuality then it can't be ignored any longer.
Bu arada, başbakan tarafından oluşturulmuş yeni pozisyonlara politikacılarımız sonunda atandı.
Through it, our politician was ultimately appointed to the newly created position of high chancellor.
Başbakanım, kâfi sayıda birimimiz yok...
Chancellor, we do not have the adequate force...
Başbakanım, dile getirilmemiş bir ihtimal var.
Chancellor, there is a contingency that has not been addressed.
Sizin için bir şey getirdim, başbakan.
I have something for you, chancellor.
Elveda, başbakan.
Goodbye, chancellor.
Ve başbakandan da.
Or from the high chancellor.
- Bu Maliye Bakanı değil mi?
- Isn't that the Chancellor of the Exchequer?
Bu da sayın Bakan.
This is the Chancellor.
Bakanım, bu Gina.
Chancellor, this is Gina.
Milenyum Hedefleri nasıl gidiyor, Bay Bakan?
And how is it going with the Millennium Goals now, Chancellor?
20 dakika boyunca Birleşik Krallık... Maliye Bakanı'nı rahatsız etmemeyi başardın.
You've managed to go 20 minutes... without annoying the Chancellor of the Exchequer of the United Kingdom.
Şansölyelik görevinden istifa ettiğimi bildirmeye geldim.
I come to offer my resignation for my post as chancellor.
Thomas More'un ayrılışından sonra İngiltere, şansölyesiz kaldı.
Since the departure of Thomas More, England has lacked a chancellor.
Dekan gelmeden hemen çık oradan.
Get out of there before the Chancellor gets back.
Andorian başbakanı bizimle temasa geçtiği için adınızı biliyorum.
I know your name because the Andorian Chancellor contacted us.
Bak, başbakanı tanıması umurumda değil fiyat hâlâ dokuz milyon, pazarlıksız.
Look I don't care if he does know the Chancellor... the price is still nine million, non-negotiable.
Sebastian, acaba rektörü dışarı kadar eşlik eder misin?
Sebastian, would you show the Chancellor out, please?
Rektöre demiştiniz ki böyle bir şey yapmadınız.
You told the Chancellor there were no arms deal.
Özel güvenlik hızla büyüyen bir sanayi, Nicholas, başbakana sor istersen.
Private security is a growth industry, Nicholas, ask the Chancellor.
Bölgeye şimdi Almanlar yerleştirildi, Alman lider Adolf Hitler coşkulu bir şekilde karşılanıyor.
n territory now occupied by German inhabitants, German Chancellor Adolf Hitler receives an enthusiastic welcome.
Saat 13'te de Joel Klein'la randevunuz var.
And don't forget about your 1 : 00 with Chancellor Joel Klein.
Rektörün odasını işgal etmiştik.
Nah. No, no, no. We took over the Chancellor's office, alright?
Ve böylece bugün itibariyle resmi emir Birleşik Krallık Şansölyemize ve İrlanda Şansölyemize bütün teferruatıyla iletilmiş olup... bu belgede konu edilen kanunun belgenin tarafınıza ulaşmasından geçerli olmak üzere, yürürlüğe girmesiyle birlikte, mevzu bahis tarih itibariyle kamu alanlarına tavukların
"We have this day given order " to our Chancellor of the United Kingdom and our Chancellor of Ireland, " that they do respectively upon notice here
Kendisini "Yardımcı Hakim" yaptım ve Nepi şehrini, destek olması için hizmetine verdim.
I had to name him vice chancellor and grant him the city of Nepi to get his support.
Yardımcı Hakim siz oldunuz, huzura kabul edilenler...
You've been vice chancellor, you know that audiences... Precisely.
Kardinal oldum günden beri ve sekreter ve Yardımcı Hakim.
Since I became cardinal, secretary, vice chancellor.
Başkan Logan, Almanya Başbakanı'yla temasa geçti mi?
Did the president contact the German chancellor?
Evet, Şansölye.
Yes, Chancellor.
Şansölye Lycus.
Chancellor Lycus.
Elizabeth Şansölye ile konuşmak istedi bu iyi insanlarla ilişkiler kurabilecek miyiz diye görmek için.
Elizabeth wanted to talk to the Chancellor, see if we can establish relations with these good people.
Şansölye Lycus kalkanın gücünü arttırmamı emretti.
Chancellor Lycus ordered me to increase the strength of the shield.