Dealer traduction Anglais
5,417 traduction parallèle
Ben saygı değer bir simsarım.
I am a reputable dealer.
Adam uyuşturucu satıcısı. - Güvenilir biri değil.
he's a drug dealer who can't be trusted.
- Delilah uyuşturucu satıcısıyla mı çıkmış?
Delilah dated a drug dealer?
Bir gün bir çağrı aldık. Bir çatlak evin içinde bir satıcıyı kovalıyordu.
And we went on this call one time, chased this dealer into a crack house.
Satıcının peşinde değilim.
I don't want the dealer.
Bir hırdavatçıyı camiinin ortasında kim vurur ki?
Who would shoot a hardware dealer in a mosque?
Salih Bey hırdavatçı ya!
He is a hardware dealer.
İşte o hırdavatçı, Salih, Salih Kalyoncu.
That hardware dealer, Salih Kalyoncu.
İngiliz silah satıcısı, playboy, ölüm tüccarı ve Savaş Tanrısı
British arms dealer, playboy, death merchant and Lord of War.
Esrar tüccarıma her zaman,
I'm always saying to my pot dealer,
Uyuşturucu satıcısısın.
You're a dealer.
Aslında satıcılıktan çok kaçakçılığını yapıyorum.
Properly speaking, I'm more of a trafficker than a dealer.
Uyuşturucu satıcısı mı diyorsun bana?
You asking, am I a drug dealer?
Brezilya'daki elmas satıcısı.
The gem dealer. He's based in Brazil...
Bize satıcıyı öneren adam, bir de annem biliyor.
The guy who referred us to the dealer, my mom.
Şimdi bunun torbacısına 50 bin pound borcu varmış.
Yeah, so he owes his dealer 50-odd quid, right? Can't pay up.
- Odum bir haftadır o efsaneyi oynuyor.
british arms dealer. Odum has been in legend a week,
Bu, Rus silah satıcısı Vladimir Dunchenko'nun kızı.
This is the daughter of Vladimir Dunchenko, the Russian arms dealer.
Orada yaşayan adam, bir Peyote satıcısı.
The guy who lives there is a peyote dealer.
Shrimpie ve o korkunç sanat tüccarın ne zaman geliyor?
When does Shrimpie get here? And your ghastly art dealer.
Ayrıca bir tüccar değil.
And he isn't a dealer.
1693'de, Güney Jeolla'nın Jangheung şehrindeki Yi hanedanlığı seramiği yapılan bir köyden, bizzat almıştım.
In 1693... I had to go to all the way to Cheolla to get it from a Yi Dynasty porcelain dealer.
Satıcın o mu?
She was your dealer?
Lila'nın uyuşturcu satıcısı bir arkadaşı mı vardı?
Lila was friends with a drug dealer?
Ashley Cowgill uyuşturucu taciriydi.
Ashley Cowgill was a drugs dealer.
Eskiden kokain satıcım de hemen aşağıda yaşıyordu.
My coke dealer used to live right down the hall.
Satıcımı da orada bulmuştum.
That's where they found my dealer.
Yok be lapa, adam uyuşturucu taciri.
Well, let's go ask him. I don't know, mush, that guy's a drug dealer.
Onları bir tacire sattım.
I sold them to a dealer, I- -
- Baban uyuşturucu taciri.
- He's a real-life drug dealer.
Eroin satıcısı 203 numaraya taşındı.
The heroin dealer moved to 203.
İngiliz silah kaçakçısı.
British arms dealer.
- Kısa süreli torbacıymış.
A small-time dealer.
Bu bir uyuşturucu satıcısının arabasına mı benziyor?
Does this look like the car of a drug dealer?
İçgüdülerim ya beraber çektiklerini söylüyor... ya satıcı olduğunu.
My gut says they were either shooting up together, or he was a dealer.
Mike Ross'un bir uyuşturucu satıcısı olduğunu söylemeden gitmem.
Not before I tell you that Mike Ross was a drug dealer.
Ve sen bunun yan komşun olan torbacıyı koruma anlamına geldiğini mi düşünüyorsun?
Protecting the drug dealer next door?
Ülkenin ilk çocuk yaşta uyuşturucu satmış barmen başkanı olursun.
Be the country's first ex-juvie drug-dealer bartender president.
- Şanslı satıcı kim?
So who's the lucky dealer?
Echo Park'taki Solanı satıcısı Lil Top.
Uh, Solano dealer up in Echo Park, Lil Top.
David, yapamaz, kendini bu çocuğun hayatına öylece atamaz, yapamaz, oğlan uyuşturucu satıcısı.
David, she can't, get sucked into this guy's life, she can't, he is a drug dealer.
- Nedense, adamın meth satıcısının telefonu değildir diye düşünüyorum.
Somehow, I don't think it's his meth dealer's cell phone.
Sen uyuşturucu taciri misin?
You're a drug dealer?
- Belki de o uyuşturucu satıcısıdır.
So maybe he was a drug dealer.
- SoBo'da takılan uyuşturucu satıcısı.
Hipster drug dealer laying low in sobo.
Torbacımı.
My dealer.
Siyahi bir oyuncu olarak ancak uyuşturucu satıcısı, sporcu ya da yargıç rolü alırsın ve eğer yaşlıysan bazen de Tanrı.
I mean, as a black actor, you're talking drug dealer, athlete, judge... Or sometimes God, if you're old.
Babam Sean'ın taciriydi.
My father was Sean's dealer.
Bir köşede, bilirsiniz, saklanan uyuşturucu satıcılarından farklı olarak yiyecek devleri her yerde burnunuzun dibinde duruyor.
Unlike the drug dealer, who's, you know, squired away some place hiding, the food giants are in your face everywhere you go.
Uyuşturucu mu satıyordu?
She was a dealer?
Bütün tanınmış kitap tüccarları...
Any reputable dealer - - excuse me - -