Diyebilirim traduction Anglais
6,100 traduction parallèle
Onu ben büyüttüm diyebilirim ve şimdi ona bak.
I practically raised him, and now look at him.
Dünyaları dolaşıp beni bulmak için hayatını tehlikeye atan bir kıza ne diyebilirim ki?
What do I say to a woman who's traveled worlds and risked her life to find me?
Akademi Ödül pusulaları bu hafta dağıtılıyor ve aday gösterilmeyi kafama koydum diyebilirim.
Now the Academy Award ballots are being mailed out this week and I am determined to be nominated.
Sevimli diyebilirim sanırım.
I suppose that's... charming.
Senin için numara yapabilirim Laura. Ve yürekten olmadan pekçok şey diyebilirim.
I could put on an act for you, Laura, and say lots of things without being very sincere.
Çok etkileyici diyebilirim.
Very impressed though, I have to say.
Evet diyebilirim ancak çok gerçekçi olacağını sanmıyorum.
I could say yes, but I don't believe it's realistic.
Ne diyebilirim ki?
What can I say?
# Nasıl elveda diyebilirim? #
♪ how could I say goodbye?
# Nasıl elveda diyebilirim?
♪ ♪ How could I say goodbye? ♪
Beni özleme ihtimali olan tek kişi o diyebilirim.
He's kind of the only person who... might even be missing me.
Ne diyebilirim doktor.
What can I say, doc?
- 4'ten 100'e oradan da 3,000'i geçti diyebilirim.
It went from four to hundreds to over 3,000.
Yasal olmadığını biliyorum diyebilirim ki "Bir Duacı Olarak" şarkılarını dinliyordum.
And I know it's illegal, but dare I say... I was "Living on a Prayer."
Ailemin yaptıklarından sonra ödeştik diyebilirim.
I figure after what my parents did, we're even.
Bu yaptığınla gafil avlandım diyebilirim.
I can honestly say I was blind-sided by this one.
Diyebilirim ki genç adam, daha iyi ve daha yenisin.
I would say, young man, that you are as good as new.
İtalya'da geçirdiğiniz zamanın terzisel anlamda başarılı olduğunu görüyorum. Ne diyebilirim ki?
I see your time in Italy was a sartorial success.
Giriş açısından, diyebilirim ki, kurbanınız oturur pozisyondaymış. Arkadan şu şekilde vurulmuş. Testere dişli bir kenarı olan, kısmen çift yüzlü, 18 cm'lik bir bıçakla.
From the entry angle, I'd say your victim was in a seated position, struck from behind like this with a seven-inch blade, partially double-sided with one serrated edge, with a big, big hilt.
Ne diyebilirim ki?
Well, what can I say?
Ne diyebilirim ki?
Well, what should I say?
- Ne diyebilirim ki?
What can I say?
Özür dilerim diyebilirim.
I could say that I'm sorry.
Arayıp hastayım diyebilirim.
I might call in sick.
Ne diyebilirim ki Bay Habibullah, anlayacağınızdan eminim.
What can I say Mr. Habibullah, I'm sure you understand.
Polis raporuna inanırsam, "baba" da diyebilirim.
If I'm to believe what's in this police report, he may also go by "Dad."
Akşamdan kalmanın on katı gibi bir şeydi diyebilirim.
It was like a hang-over times 10, I reckon.
Ama sonra cidden iki dakika içinde beni sevdiklerinden daha fazla onu seviyorlardı diyebilirim.
But it took them literally 2 minutes and they like him more than they like me, I reckon.
Başka ne diyebilirim bilmiyorum.
I don't... I don't know what else to say.
Bunlar bizi zengin adamlar yapıyor diyebilirim, değil mi?
I'd say that qualifies us as being rich men, wouldn't you?
Ön gözleme dayanarak kalp yetmezliği diyebilirim.
Based on preliminary observations, I'd say heart failure.
Benden daha iyi biliyorsun diyebilirim.
Dare I say it, you know it better than me.
Bu kız beni onlarla tanıştırdı ve diyebilirim ki, hiçbir fikrim yoktu.
This girl introduced me to'em and, I'm telling you,
Olası ölüm nedeni olarak, boyun kırığı diyebilirim.
I'd say broken neck, probable cause of death.
Ama diyebilirim ki, bu bir peruğa ait.
I would say, however, that's come from a wig.
Bir şeyle bir kaç kez vurulmuş olduğu belli diyebilirim.
He's been hit with something, obviously, several times, I'd say.
Ölüm nedeni diyebilirim.
Cause of death, I'd say.
- Fazla değişmemiş diyebilirim.
Hasn't changed much.
Ama çay içmeyi seviyordunuz diyebilirim günde bir kaç fincan.
But you liked your tea. I'd say..... several cups a day.
38'lik diyebilirim.
38, I'd say.
Yüzüstü otların üstüne diyebilirim.
Face-first into the grass, I'd say.
Bayağı umutsuzca diyebilirim.
Fairly desperate, I'd say.
Ama diyebilirim ki, Başkomiser, o gafil avlanmamış.
But I'll tell you something, Superintendent, he wasn't taken by surprise.
Elini kaldırmış diyebilirim, kendini korurcasına ve gene, tek atış.
I'd say he's raised his hand, trying to shield himself and, again, one shot.
Pek çok özelliği olan dürüst olmak gerekirse tamamen anlamıyorum ama sizlerin de gördüğü gibi mavinin güzel bir tonu, ki Prusya Mavisi de diyebilirim ve incirimsi erik kırmızısı tulumuyla çarpıcı bir kontrast oluşturuyor.
It has lots of various specifications, which, eh... to be honest, I don't completely understand. But, as you can see, it's in a lovely shade of blue - Prussian blue, I'd say - w-w-hich... creating a striking counterpoint to her figgy, plummy red jumpsuit.
Adama mesaj atıp, fikrimizi değiştirdik diyebilirim.
I can text the guy and tell him we changed our minds.
Tüm bunlardan sonra ne diyebilirim ki?
Do I get a say in all this?
Ne Linden, diyebilirim ki?
What can I say, Linden?
Konar göçerim diyebilirim.
I'm kind of from all over.
Hatta çok güçlü bir şekilde diyebilirim.
It's actually kind of strong.
Ne diyebilirim?
I'm a dick.