Empty traduction Anglais
16,199 traduction parallèle
Böylece belki karım boş evde oturup düşünürse kıymetimi anlar, belki özler.
That way, my wife can stay in that empty apartment, all alone, and think of me, maybe even miss me.
Her zamanki gibi çok cömertsin. Ama seninle bos bir dünyada yasamaya devam etmektense ölmeyi tercih ederim.
As usual, you're being very generous, but I'd rather die than go on living in an empty world with you.
O boş olandı.
That was the empty one.
Her yere götürdüğüm kitaplarımı da getirdim. Rafınızın boş olduğunu gördüm.
I bring books with me every place I go... and I noticed that your shelf was kind of empty.
Cehennem boşalmış ve bütün şeytanlar buraya toplanmış.
Hell is empty and all the devils are here.
Babam, bu kutu boşaldığında Altın Dağını terk edip, eve döneceğimizi söylerdi.
Father say when this box empty, we leave Gold Mountain and go home.
Uzak boş cepler ile yürümek ipi riske değildir.
I ain't risking the rope to walk away with empty pockets.
Kasaba haftalardır boş.
Town's been empty for weeks.
Şehir trafik kameraları bir şey yakalayamamış ve bölgedeki özel güvenlik kameralarından da bir şey çıkmadı.
None of the city traffic cameras caught anything, and I came up empty on private security cameras in the area.
Hepsi boştu.
They all looked empty.
Ona telesekreterini kontrol etmesini söyleyin.
Tell him to empty his voice mailbox.
Basında gezen Bob Shapiro'nun kafası basmıyor, Bob Shapiro boş bir takım elbise gibi Bob Shapiro böyle büyük bir davayı kaldıramıyor haberleri yalan.
All that sniping in the media that says Bob Shapiro is in over his head, Bob Shapiro is an empty suit, Bob Shapiro can't handle a case of this magnitude.
Elin boş dönersen başına daha kötüsü gelecek.
It'll be a lot worse for you if you come back empty-handed.
Şehirde kafası çalışan ama cebi boş olan insanların hepsinin benzer bir dolapla gelmediğini mi sanıyorsun?
You don't think that every man and woman in the county with half a brain and an empty pocket isn't coming up with a similar scheme?
- Boş bu.
- It's empty.
Soldan ikinci daire boş.
Well... the second one on the left is empty.
Neden boş bir valiz taşıyordu?
Why was he carrying an empty suitcase?
Ben burada büyüdüm ve midem her zaman boştu.
I grew up there and my stomach was always empty.
Bizim binadaki boş daireye taşınsaydınız.
You guys should've just moved into that empty apartment in our building.
Siparişimde yakıt deposunu boşaltın.
On my order, empty the fuel tank.
Ancak motorlar sadece iki dakika sürer, Yakıt boşaltırsak.
But the engines can only last two minutes, if we empty the fuel.
The James'teki barmenden süslü boş şişe aldım.
I bought some fancy empty bottles from the bartender at The James.
Pederin kadehi boşalmış.
A priest with an empty glass.
Çay yapar ve küllükleri boşaltırım ama paralara dokunmam.
I'll make tea and empty ashtrays, but I won't handle money or slips.
Mezunlara gaz salıp beni merdiven boşluğunda salladıktan sonra kayıplara karıştı.
But after gassing the cadets and dangling me over an empty stairwell, he just disappeared.
Bina boş.
The building's empty.
Aslında boş olmasına sevindim.
It's empty. - Oh... - I'm actually kind of relieved.
- Of ya! Ondan önce bulaşık makinesine bakmıştım, boştu.
I looked on that dishwasher before him, and it was empty.
Ve etraf boş.
And it's empty.
Tek başınaydı, elinde bir şey yoktu ve bence uyuyordu.
She was alone, her hands were empty, and I think she was napping.
Buraya eli boş, götü yaş gelmememi söylemiştin.
You said don't come back empty-handed! Wrong!
Ve sen, kasa kasa Captain Beefheart albümünü Poghkeepsie'deki boş bir depoya mı yollarsın ne yaparsın artık umurumda bile değil ama o satış rakamlarını yükselteceksin.
And you, I don't care if you've got to ship crates of Captain Beefheart's catalog to an empty fucking warehouse in Poughkeepsie, inflate the fuck out of the sales numbers.
Bu işi ayarlasam bile Almanlar boşa mermi atacaklarını anladıkları zaman hemen vazgeçecekler.
And even if I can pull this thing off, the Germans are just gonna scrap it when they find out it's just an empty shell.
Yemek yemese de 50 yıllık Macallan şişesini tüyle kaplı bir hâlde buldum.
I can't get him to eat, but I found an empty decanter, of 50-year-old Macallan with fur all over it.
Şirketteki boş koltuk hakkında bir iki kelam etmemiz lazım.
Well, someone's gotta talk about the empty chair.
Oraya gider, elleri boş dönerim, George beni suçlar, sen ona bağırırsın.
I go there, return empty handed... George blames me, and you yell at him.
Termosumuz neredeyse boş, altı saattir çişim var ama gitmeye korkuyorum çünkü işerken çişim çükümde donabilir.
Our thermos is almost empty. I've had to pee for like six hours, but I'm afraid to go, because I think the pee might freeze inside my dick.
Her şeyi döküp saçtığına göre için şimdi bomboş kalmış olmalı.
You have poured out everything, you must be all empty now.
Eskimiş tıkaçlardan ve kakao yağı şişelerinden başka bir şey bulamıyorum.
I'm not finding anything except old tampons and empty bottles of cocoa butter.
Peki, siz neden işe başlamak için boşta bir ağaç bulmuyor sunuz?
Well, why don't you find an empty tree and get to work?
Bu hafta Londra'ya gitti ve iki hafta boyunca boş olacak. Bunun en güvenli seçenek olduğunu düşünüyorum.
He's gone back to London tonight and it'll be empty for two weeks, and I really think it's the safest option.
Bir şey daha var. Konuklarımızın çöp kutuları hemen boşaltmayı unutma.
Also, one more thing... please don't forget to empty the rubbish from their bins right away.
- Kabı boş da.
-'Cause the bowl's empty.
Birkaç tane daha var.
Quite a few of them are empty. Irony is...
Kimse boş bir mideyle doğru düzgün düşünemez.
Nobody thinks straight on an empty stomach.
Neden illa boş vazoları olmak zorunda?
Why do they all have to have empty vases?
O zaman boş viski şişelerimi mutfaktaki büyük kutuya atıyorum.
Okay, so, the big can is where I should throw my empty scotch bottles?
Tek yapmamız gereken savaş sandığının boş kaldığını görmesini sağlamak.
All we have to do is see to it that his war chest remains empty.
Ki bu yüzden boş vaatler ve boş ceplerle Majesteleri Kral Louis ile asla görüşmek istemem.
Which is why I would never approach His Majesty, King Louis, with empty promises or empty pockets.
- Prens'e elimiz boş gideceğiz.
So we go to the prince empty-handed.
- Evet. - Bar neden boş?
- Why is the bar empty?