Feel traduction Anglais
172,226 traduction parallèle
Burada kendimi profesyonel gibi hissediyorum. Beleşçi olimpiyat sporcuları gibi değil.
[Titus] I feel like a real professional here- - not like those freeloading Olympic athletes.
Daima senden fazlası olacağım çünkü senin gibi hiçbir şey hissedemediğinden başkalarının acısıyla tatmin olan narsist bir sadistin aksine sevmek ve sevilmek nasıldır biliyorum.
I'm more than you'll ever be, because I know what it is to love and be loved, unlike a narcissistic sadist like you who gets off on other people's pain because he can't feel anything for himself.
Kısa süre içinde iyileşeceksiniz.
You'll feel better soon.
Bunun kendimi daha iyi hissettirmesi mi gerekiyor?
I thought the point was to make me feel better?
İşlem başlatılıyor.
All right, process initiated. I feel good about this.
Gergin hisseden başka biri var mı?
Did anyone else feel nervous?
Şişirilmiş ve işini düzgün yapamayan bürokrasinin nefretinden endişeleniyordun ama neyse ki elinde bütün imkanlar bulunan kindar ve intikamcı bir megalomanı karşına aldın.
You were worried sick about the wrath of a bloated and inept bureaucracy, but feel totally comfortable having crossed a spiteful and vindictive megalomaniac with unlimited funds. Shut up.
Kız nasıl hissettiriyor?
How does she feel? Warm?
Burada hasta hissetmeye başladım.
I am beginning to feel sickly.
Kalbimde hayatta olduğunu hissediyorum ama ona ne yapabilirler?
I feel she is alive, in my heart, but what might they do to her?
Seni yüzüstü bıraktığım için utanıyorum.
And I feel... shame for abandoning you.
Bu öğüdü verebileceğini düşünmene memnun oldum.
I'm glad you feel able to proffer this advice.
Gerçekten hissetmek için incecik bir uyku tulumu ve delikli, iki kişilik bir çadırın uzaydaki eşdeğeri lazım.
To really FEEL it, you need the space equivalent of a wafer-thin sleeping bag and a leaky two-man tent.
Uzay gibi değil pek.
Doesn't feel like space.
Hem de oksijen eksikliğin olduğu için şu an kendini...
And you've got oxygen deprivation which is why you feel...
-... böyle hissediyor olabilirsin.
- like... you feel.
Titus, kendimi iyi hissetmiyorum!
Titus, I don't feel good!
Hissetmiyorum ki!
'Cause I can't feel them.
İddiaya girerim, beni bir bebek gibi kucaklayıp sevemezsin.
I bet you can't pick me up like a baby and make me feel little in your arms.
Neyse, birbirimize yüz vermezlik yapmadık, melemedik de.
No, that doesn't feel right. Well, either way, I'm glad we didn't ghost or goatsing each other.
Bana onun evreninin merkezi olduğumu hissettirdi.
He made me feel like I was the center of his universe.
Sunduğum dava hakkında iyi hissediyor muyum? Evet.
Do I feel good about the case I presented?
-... ve bu benim hatammış gibi hissediyorum.
- and I feel like it's my fault.
Bu yüzden mi suçlu hissediyorsun?
That's why you feel guilty?
Daha acıyı hissedemedin mi?
Do you feel it yet? The pain?
Benim duygum mutlu.
I feel happy.
Neden başım beladayımmış gibi hissediyorum?
Why do I feel like I'm in trouble?
- Çok kötü hissediyorum.
- I feel awful now.
Büyücü reklamıyla ilgili içim hiç rahat değil bunu telafi etmek istiyorum.
I feel bad about the wizard commercial, so I want to make it up to you.
Endişem sana iyi mi geliyor?
My angst makes you feel good?
Beni, kaybetmekten endişe duyacak kadar sevmen iyi geliyor.
The fact that you love me enough to worry about losing me makes me feel good.
Geçmiş olsun.
Feel better.
Doğru, o zaman onun böyle hissettiğini bilmesini sağla, tamam mı dostum?
Right, so make sure she knows you feel that way, okay, buddy?
Seni daha iyi hissettirecekse, benim aklıma gelmişti.
Well, if it makes you feel any better, I did.
Gideon hala dışarda bir yerde... ve onu bir kez yenmiş olsam da... hala neyin peşinde olduğunu bilmiyoruz... ve bunu halledene kadar başka bir şeye... odaklanabileceğimi düşünmüyorum.
Well, Gideon's still out there, and even though I defeated him once, we don't really know what he's up to, and I don't feel like I can focus on anything else until I've really dealt with that.
- Güzel, farkı hissediyor musun?
Good. Feel the difference?
Ailesiyle arası nasıl?
How does he feel about his parents?
Bu da içine sinmemişti.
And you didn't feel good about it.
- Bir gün kapımızda biterlerse sıkıntı olmaz, değil mi?
They show up at our door one day, you feel good? Yeah.
Yaparsanız da Matthew'a hayatında hissetmediğin hisleri hissedecek söylemediğin sözleri söyleyeceksin.
And if you do, you're going to feel and say things to Matthew that you've never felt or said to anyone before.
İçiniz rahat eder mi o zaman?
Would that make you feel better?
Başlamadan önce Matthew'layken kontrolü kaybettiğini hissedersen tam manasıyla kaybeder gibiysen ona düşünmek için zamana ihtiyacın olduğunu söyle.
Before we start, if you ever feel that you're losing control with Matthew, really losing control, just tell him you need some time to think.
Pasha'nın moralini düzeltmek için topu sürekli dışarı atması zekiceydi.
That was smart, him throwing the gutter balls to make Pasha feel better. He's got great instincts.
Hayatımdaki berbat olan her şeyi onun daha iyi edeceğini umuyordum sanırım.
I think I was sort of hoping that with all of the garbage in my life that- - that he would make me feel better.
Ama onunla olmak beni daha kötü ediyor.
Being with him only makes me feel worse, though.
Merkez'dekiler, Philip'le tutarsız oğlunun buluştuğunu öğrenince nasıl hissedecek sence?
How do you think the people at the Centre are going to feel about a meeting between Philip and his wayward son?
Hiç bilmediğim bambaşka bir yanın var sanki.
I feel like there's a whole other you I don't know at all.
- Ne isterseniz.
Whatever you feel like.
Ama bize söylemediği bir şey var gibi.
But I feel like there's something he's not telling us.
Ben neden bu kadar...
Why do I feel so... [dramatic music]
Sana aptalca gelecek ama onun hoşuna gidiyor.
I know you feel silly, but he loves it. I want him to grow up in a home where it's okay to be silly.