Fig traduction Anglais
513 traduction parallèle
Tanrının siz veya o zırvalarınız için kıyafet falan vermediğini göstermeye geleceğim.
"l'll come to show you God didn't give a fig for you or your twaddle."
Kapı açılıyor ve içeriye bir kurabiye giriyor.
The gates swung open and a Fig Newton entered.
Sanatım zerre kadar umurlarında değil.
They don't give a fig about my art
Ama bunları önemsemezsen
¶ But if you don't care a feather or a fig ¶
Dimitrios incir paketleme işçisiydi ; daha o zamandan sabıka kaydı vardı. Abdül.
At that time, dimitrios worked as a fig-packer who already had a criminal record... abdul.
İncir paketlemede mi kazandın?
A fig-packer, you affirm only to the winds. I will give you one more chance.
Dimitrios da kim?
He is a fig-packer, and a bad one.
Hey, Fig! Belki işine yarayacak bir şeyi vardır.
Hey, Fig, maybe he's got something you can use.
Selam, Fig.
- Hiya, Fig.
- Hey, Fig!
- Hey, Fig.
- O halde ben de yükü boşaltırım. Ağır ol bakalım, Fig.
- Well, then I'll unload it.
Fig, koca bir üçkağıtçısın. Ama 10 kasa alıyorum.
Fig, you big crook, but I take ten.
Soruyorum, Fig.
I'm asking, Fig.
Böcek için bir incir.
A fig for the beetle.
İncir ağacının orada bir adam var.
A guy's out by the fig tree.
İncir ağacının orada bir adam varmış.
There's a guy by the fig tree.
İsteklerini hiç umursamıyorum!
I don't give a fig for your wishes!
Ve ben de seninkileri umursamıyorum!
And I don't give a fig for yours!
İncir ağacını dikeceğiz!
We shall plant your fig tree in the new land.
İki incir yaprağı.
Two fig leaves.
Bu gecenin oyunu incir yaprakları hakkında değil, fakat bahçede yer alan bir manzara.
Tonight's play is not about fig leaves, but it does have a scene in a garden.
İncir yaprağının nesi ilginç?
Nothing interesting about a fig leaf.
Benimle devam ederseniz insanlar tekrar incir yaprağı takmaya başlamadığı sürece işsiz kalmayacaksınız.
Meet me halfway, and you'll never be unemployed... not as long as men and women don't go back wearing fig leaves.
Böyle bir şey olsa bile yörede incir yaprağı işine herkesten önce biz girişiriz.
And if they did, I bet we'd be in the fig leaf business... sooner than anybody East of the Alleghenies.
Eskiden ev ile meyve bahçesinin arasında küçük bir incir ağacımız vardı.
You know... we used to have a little fig tree... between the house and the orchard.
Ama bir ilkbahar sabahı, o ağaçta küçük yeşil bir incir buldum.
But one morning in spring, I discovered a small green fig on that tree.
Küçük incir ağacının meyve vermesi, kutlama yapmayı gerektirecek kadar harika bir şey gibi görünüyordu.
It seemed such a wonderful thing for the little fig tree to bear... that it called for a celebration.
Küçük incir ağacına astım çünkü savaşı kazanmıştı ve meyve verecekti.
And I hung the little fig tree with them... because it won the battle... and it would bear.
Zaten buranın yemekleri iğrenç : eşek eti ve incir şarabı.
And the food here stinks : donkey-legs and fig-wine.
- İncirli bisküvi yer misin?
- You want a Fig Newton?
Kasabadaki incir ağacını biliyor musun?
You - You know the fig tree in town?
Yaratılışımızda yok mu zaten... incir ağaçları incir vermek içindir, bal arıları bal yapmak içindir, aslanlar da topraklar fethetmek içindir...
Is it not in the nature of the fig tree to give figs, as for the honey bee to give honey, and for the lion who fall upon the lamb?
Tef çalıp heykellere incir yaprağı koyacaktın.
You ought to carry a tambourine and put fig leaves on statues.
Nefis domates soslu bir rigatoni ve incir reçeli Alışılmış reaksiyon oldu bedeli :
Rigatoni in a delicious tomato sauce, and a fig marmalade that has brought on the usual reaction tonight :
- Biraz incir kurusu, Hershey çubuk çikolatalar ve öksürük hapları.
- Some, uh, some Fig Newtons. And some Hershey bars and... some cough drops.
- İncirli kurabiye ve süt, ha?
- Fig Newtons and milk?
En az bir yıl o şekilde kalacak. Bir yılda incir ağaçları bile incir verir.
He must stay at least a year here in one year the figs will grow on a fig tree,
İncir ağacı bile dikebilirim.
I might even plant a fig tree.
Bir kere iki günlüğüne ayrıldım.
Once I left for 2 days. She didn't care a fig.
İncir satıcısı, ağzı kalabalık, kaba işlerde hep önde!
The fig seller, a loud mouth, always up in front for the rough stuff!
Toplum içinde incir yemenin en münasip yoluna gelirsek, onu dörde ayırırız. Kökünün olduğu yerden tutarız ve açarız. Karşımıza iç gıcıklayıcı, hoş kokulu, nemli, tatlı,..
The proper way to eat a fig in society... is to split it in four... holding it by the stump... and open it... so that it is a glittering, rosy, moist... honeyed, heavy-petaled, four-petaled flower.
İncir sırlarla dolu bir meyvedir.
The fig is a very secretive fruit.
İtalyanlar kabaca şöyle der : "İncirin meyvesi kadınlık organına benzer."
The Italians vulgarly say it stands for the female part, the fig fruit.
İncir sırrını yeterince sakladıktan sonra birdenbire patlar ve yarığın içindeki kırmızıyı görürsünüz.
And when the fig has kept her secret long enough... so it explodes, and you see, through the fissure, the scarlet.
İncir tükendiğinde yıl da sona erer.
And the fig is finished, the year is over.
John oradaydı ve Jim'de öyle ve Georgie çavuş oldu kısa sürede ordu kim olduğuna bakmıyordu bile ve bizi sınıra sürdü, kuzeye askerler yaşarlar topların gürültüsünde Ümit Burnundan Cooch Behar'a kadar bir gece yağmur altında çıkarsa karşılarına farklı bir ırk...
John was there and Jim was too And Georgie made sergeant in short order The army doesn't give a fig who you are
İncir yaprağıyla.
Fig leaves.
- Evet?
A fig-packer?
Selanik, 1889,
occupation-fig-packer ;
Bundan ister misin?
Want a Fig Newton?
Uvey klzlnlz Bayan Penelope Appleby... fig hafta fince is \ rigre'de intihar etti.
Your stepdaughter, Miss PeneIope AppIeby...