Fight traduction Anglais
63,963 traduction parallèle
Kaptan Ross burada yok ki bizim için savaşsın.
With Cap'n Ross not here to fight our corner.
Fakat Brittany'de karaya çıkar çıkmaz Kraliyet yanlılarını kavgalarıyla baş başa bırakıp ayaklanmanın kargaşasından istifade ederek...
But as soon as we land in Brittany, leave the Royalists to their fight, then... under cover of the uprising...
Onlara tek bir seçenek sunulacak burada hapishanede kalmak veya Kraliyet yanlıları adına Cumhuriyetçilerle savaşmak.
They'll be given a choice... bide here in prison or fight for the Royalists against the republic.
Kendi insanlarına karşı savaşır mısın?
Do you fight against your own people?
Fakat savaşmadan ölmesine müsaade edemem.
But I can't let him die without a fight.
Pekâlâ. Az önce babamla çok fena kavga ettim.
Okay, I just had an epic fight with my dad.
Evet, belki de istediğin şey için daha fazla savaşmalısın.
Yeah, maybe you gotta fight a little harder.
Kendinle sürekli kavga halindeydin.
You had so much fight in you.
Bu soruyu sormaktan uzun süre kaçamazsınız. Bahse girerim bu odadan çıktığım an ölümüne savaşacaksınız.
Because you can only avoid that question for so long, and my money says that the second I leave this room, you two are gonna fight to the death.
O yüzden, benimle kavga edeceğine ki hiç havamda değilim yeni çalışan alımlarına başlama fikrini niye uygulamıyorsun?
So instead of picking a fight with me that I'm not in the mood to have, why don't you do what you said you were going to and hire a new class of associates?
Seninle savaşa girmek istemiyorum.
- Robert... I'm not looking to get in a fight with you.
Evlerinde kalmalarını sağlamak için savaşacağım ve bunu söylemekten çekinmiyorum.
And I'm willing to fight to make sure they stay in their home, and I'm not afraid to tell her that.
Kavga etmeye gelmedim, Harvey.
I didn't come here to fight, Harvey.
Kendi başına çıkmaya zorlamalıydım seni.
I should have made you fight your way out.
Bir erkek için birbirini yiyip parçalamaya bahane arayan kadınlar gibi davranmamalıyız.
We are not gonna be those women who fight over a guy and find any excuse to rip each other apart.
En azından benim için savaşır gibi yaparsınız sanıyordum ama neyse.
- Yes. Okay, I thought you were gonna at least pretend to fight me on that, but whatever.
Teröristlerle savaşmanın en iyi yolu onlar gibi davranmaktır. İkimizde biliyoruz.
- We both know that the best way to fight terrorists is to act like one.
Zor telefon gorusmelerini yapacak, senin icin mucadele edecek biri.
A guy who will make all the tough phone calls, fight all the big fights.
Aynı iddiayı bin kere savunurken sana kolaylıklar dilerim. Çünkü son nefesime kadar her biri için savaşacağım.
Well good luck making that argument a thousand times, because I'm gonna fight each and every one of them to my dying breath.
Sen değil misin bıçak kavgasındaysan kaybediyorsan eline silahı alacaksın diyen.
So what? So you always said that if I'm in a knife fight and I'm losing, to pick up a gun.
James Palmer her biri için sonuna kadar savaşacaktır.
And James Palmer's gonna fight each one of them.
Kavgalıyız.
We're in a fight.
Çünkü kavgalıyız.
'Cause we're in a fight.
Peki ya günün birinde bir arkadaşıyla kavga ederse ne olacak?
But in a day-to-day, what if when she gets in a fight with a friend?
- Bu senin kavgan değil...
- It's not your fight...
Birbirimiz için savaşırız.
We fight for each other.
Kanunlara göre yerinize dövüşecek birini seçebilirsiniz.
The law says you could pick someone to fight in your place.
Eminim haklarız ama buraya savaşmaya gelmedik.
I'm sure we could, but we didn't come here to fight.
Bu dövüşte sizin yerinizi almaktan onur duyarım.
I would be honored to take your place in this fight.
Bu dövüşe gerek olmayabilir.
This fight can still be avoided.
Kral savaşamıyor. Yoksa piyonları buraya gelip bizi durdurmak istemezdi.
The king can't fight, or his minions wouldn't be here trying to stop us.
- Roan dövüşebilir mi?
Can Roan fight?
Savaşınla savaşmaya devam et.
Keep fighting the fight.
O kadar içtim ki, sonradan ayna olduğunu anladığım şeyle hararetli bir tokat kavgasına tutuştum.
I drank so much, I had an angry slap fight with what turned out to be a mirror.
Büyük ihtimalle öyle... ama bunu öğrenmek için hakim karşısına çıkmanız gerekir.
It's probably not... but to find out, you're gonna have to fight him in court.
Dolap benimle kavgaya tutuştu, ben de Anton'u araya sokuyorum.
That fridge is putting up a fight, so I'm gonna have to try something with Anton.
Ve haklısınız da, büyük ihtimalle kaybedeceğim. Ama mücadelemi vermeden de bırakmayacağım.
And you're right, I will probably lose, but I'm not going down without a fight.
İçerdeyken senin sesini duydum, savaşmamı söylüyordun.
I heard your voice when I was inside, telling me to fight.
Onunla dövüşmek üzereydim ve sonra...
I was about to fight her, and then...
Dövüşmeyi hiç bırakmaz, yine de uyanmak için dövüşmekten daha fazla çaba harcadı.
She never stops fighting, yet she showed more distress before she woke than during the fight.
Simülasyonu kabul etmesini istiyorsak, ona dövüşecek bir rakip yeneceği bir düşman, öldüreceği bir ejderha vermeliyiz.
If we want her to accept the simulation, we need to give her an opponent to fight, an enemy to vanquish, a dragon to slay.
Dr. Radcliffe'in laboratuvarından kaçış maceranız dövüşümüz, her biri.
Your journey to escape Dr. Radcliffe's lab, our fight, all of this...
Dr. Radcliffe sizi meşgul etmenin en iyi yolunun dövüşecek bir şeyler vermek olduğunu biliyordu.
Dr. Radcliffe knew the best way to keep you busy was to give you something to fight. Something like you.
Bir dövüşle meşgul durumda. Çoktan geçmişinde kayboldu bile. Zevk alacak kadar uzun zaman...
She's too busy fighting some fight she's already lost in her past long enough to enjoy...
Kazanması gerekiyordu. Ama çoktan kaybettiği bir dövüşle dövüştüğünü hatırladığım zaman...
But once I remembered that she was fighting a fight she'd already lost...
Yapmam gereken tek şey dövüşü değiştirip onu Bahrain'e geri götürmekti.
All I had to do was change the fight... Take her back to Bahrain.
Günlük olarak, fiziksel koşullarda dövüşmeyi bile öğreniyorum.
I'm even in daily physical conditioning, learning to fight.
Senator Nadeer bu konuda bize zorluk çıkaracak.
Senator Nadeer is gonna fight us on this.
Dovus!
- Fight!
Ama başarısız olursan dövüşmekten başka çarem olmayacak.
I'll have no choice but to fight.
- Savaşmanı söylüyordum.
- Telling you to fight.