Filan traduction Anglais
10,813 traduction parallèle
Hermann, yardıma ihtiyacın olursa sanatla ilgili her şeyi bildiğimi söyleyemem ama bir şeye ihtiyacın olursa, ne bileyim manevi destek filan gibi bir şeye, haber ver yeter.
Hermann, I just wanted to tell you if you ever need any help, not to presume that I know anything about art but if you ever need any, I don't know, moral support or something, or anything, just let me know.
Kibirlisin... kabasın... Falan filan!
You're arrogant.. rude.. etc...!
Silaha filan ihtiyacım olabilir. Bilirsin, ya polislerle gelirse?
I mean, do I need a gun, you know, what if he brings the cops?
Yani son bir cilayla filan noktalamalıyız.
It's a seminal night so we should mark it somehow.
Ortak arkadaşlarını filan bulman yeterli.
You'll have some mutual friends or something.
Eski Camelot'da, kötü büyücü olunca ona güçlü bir büyü yaparak bir zırhın içine kapattılar falan filan ve eğer onu ben durduramazsam dünyayı ele geçirecek.
Back in camelot, she went all evil witchypoo, So they trapped her in the armor with a powerful magical spell, blah, blah, blah, And if I don't stop it, she'll take over the world.
Yaklaştığınızda fırça izlerini filan görürsünüz ya...
You get close, and you see those brush strokes, right?
İnsanların şeritler halinde uçtuğu filan görüntüler vardır.
We have these images of people flying in lanes and stuff like that.
Ya da çocuklarım... Çocuklarımın paraya ihtiyacı olursa... Universal, filmi yeni bir konseptle filan yapmak isterse sanırım yapacaklardır.
or if my kids... if my kids need to make money and wanna have Universal, you know, do the movie with some new concept or something,
Böylelikle Jacob Javits'e gitmeye başladım ve bu pamuk bitkileri falan filan, dedik ki, "Evet, bizde organik pamuk var."
So, I started going to, like, Jacob Javits and having this whole deal, cotton plants and everything, and of, "Yeah, we've got organic cotton,"
2005 yılında, Terry motor hareketlerini kaybetmeye başladı falan, filan...
And, um, then in 2005, um... Terry started having some loss of fine motor skills, and this and that, and come to find out he had a glioblastoma multiforme, Stage 4 brain tumor,
- Ben yaprak filan görmüyorum.
I don't see a leaf.
Çimenlerin içindeki yılanlar falan filan.
Snakes in the grass, etc... ~ I can't wait!
Birkaç ay içinde Hawaii filan gibi çok daha iyi bir yere gideceğiz.
We'll go somewhere better, like Hawaii or somewhere in a few months.
Yani, para filan verebilir miyim?
I mean, can I give you money or...
Görünüşe göre o paraya benden çok senin ihtiyacın olacak, yani, düğün, balayı filan.
And from the looks of it, you're gonna need it a lot more than I do with a wedding and a honeymoon to pay for.
Falan filan.
And so on.
Tam bir ezik bu çocuk, hasta filan olabilir.
He's so miserable, I think he's sick.
Sapık filan mısın sen?
Are you a pervert?
Hasta filan değilim, iyiyim ben.
No, I'm not. I'm fine.
Ama en önemlisi dün akşam çıkışta, Koç Beiste Victoria's Secret'ın kamyon şoförü koleksiyonundan kendine beş beden filan küçük bir atlet giyiyordu ve bir sürü ilaç içti.
No, but, listen, here's the kicker, last night, when Coach Beiste was locking up... she was wearing this shirt from the Victoria's Secret. Truck Driver collection that was, like, five sizes too small, and she was scarfing down all these drugs. She had, like, three bottles of pills on her desk.
Keşke güvenlik görevlisi filan olsa,... çünkü işimi zorlaştırıyorlar.
They should have security or something to take him out because it just makes it hard for me to do my job.
Güvenlik görevlisi filan olsa,... böylelerini dışarı atarlar, ama yok işte,... o yüzden güvenliği sağlayıp böyle herifleri buradan defetmem gerekiyor, anlıyor musun?
They should have a... They should have security and take him out, but they don't have security, then I have to be the security... and try to get them to leave, you know?
Sonra biraz daha oynadık,... gözünde canlandırmaya çalışıyor filan, ve dedi ki...
We played a couple more holes, you know... just trying to get to know one another and he says, uh...
"Günün nasıl geçiyor" tarzında bir şeyler filan.
You know, do a "day in the life" kind of thing.
Gök gürültülü yağmuru durdurma ve başlatma. Tabakların düşüp kırılması falan filan. Nedir bu?
Thunder storm stopping and starting, plates falling and crashing and all, what is this?
İyilik perisi, falan filan.
Fairy godmother, blah, blah, blah.
Sihirli değnek, falan filan.
Magic wand, blah, blah, blah.
Sağlık sigortam filan, hepsi tamam zaten.
I already have health insurance and everything.
Belki yanlışlıkla dökülür filan diye biraz da fazladan koydum.
I made you extra just in case you spill some.
- Evet, 5 yıl filan daha beklemelisin.
- Yeah, you should wait for like, five years.
Ona hikaye yazarı olabilmesi için yardım etmek istedim ama şimdi tek yaptığı yazmak, kitap şimdiden 500 sayfa filan oldu ve yarıladığını bile sanmıyorum.
I wanted to help him become a fiction writer, and now all he does is write, and the novel is 500 pages long and I don't even think it's half done.
Onun hayatını ondan iyi yönetirim sandım. Her şeyi düzeltebilirim filan.
I thought I knew better how to run his life, that I was gonna fix everything.
Boşa filan gitmez.
It's not a waste.
Geçtiğimiz 3 yıl içinde öğrendiğim bir şey varsa o da romancı filan olmadığım. Değilim!
If I have learned one thing in the last three years, it's that I'm not a fucking novelist!
Ama 5 saniye sonra filan beni tamamıyla görmezden geliyorlar.
And then after, like five seconds everyone, like, totally ignores me.
- Ama sonra "Haydi ya!" filan oluyorum.
- And then I'm all like, "Come on."
Seni 27 kere filan aradım ve hiç açmadın.
I called you like 27 times and you never picked up.
Tamam, en azından ev arkadaşlarını sinemaya filan postalamaya çalış.
Okay, at least trick your housemates into going... to the movies or something.
- Kablo filan çıkmış olmalı.
It's gotta be a loose wire or something.
En azından bir anlaşma filan yapamaz mıyız Calloway?
Can't we at least cut some kind of deal here now, Calloway?
Hile filan yapmıyorum.
It ain't cheating.
Dil bilgisi okulunda öğretmenlik ya da bilirsin işte, restoran da fam ile çalışmak filan.
Teaching Grammar school or working at- - you know, working at the restaurant with the fam.
Yardım filan lazım mı?
Do you need some help or something?
- Alex filan tanımıyorum.
- I don't know any Alex.
Ve ben kıskanç filanım onlar görünüşü, bilemiyorum. oralı gibi görünüyorlar, ve ben, ah...
And I'm, like, jealous or something'cause they seem, I don't know, they seem like they're getting there, and I'm, uh...
Görev filan yok.
There has been no appointment.
Belki, siz bir rapor falan yazabilirsiniz, dengesiz olduğuna dair, filan.
You know, maybe you can... you can write something up saying she's unstable.
İyi şanslar filan hepsi işte.
- fingers cross for good luck and all. - Yeah.
Yani salon harika filan ama yanlış anlama, onun aileme yaptıkları için minnettarım, ama tanrım, bazen bütün o testosterondan uzaklaşmam gerekiyor.
I mean, the gym is great and all, don't me wrong. And I am so grateful for all that it's done for my family, but oh, my God, sometimes I need to get away from all that testosterone, you know?
- Hayır, garip filan değil.
- No, it's not weird.