Filled traduction Anglais
9,269 traduction parallèle
Arkadaşın araştırma asistanıma içi boş iddialar ve söylentilerle dolu bir mektup getirmiş.
Well, your associate came to my research assistant waving a demand letter filled with empty claims and hearsay.
Bu oda kitabımı batırabilecek ya da çıkarabilecek insanlarla dolu. Bu yüzden lütfen bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anla. Bizim için.
This room is filled with people who can make or break my book, so please, just understand how important this is to me... to us.
Gözleri öyle çapaklıydı ki gözlerini açamıyordu.
Her eyes were so filled with mucus, they were welded shut.
Diğer ikisinin içinde zehir var.
The other two are filled with poison.
Her şeyi doldurdum.
it's all filled out.
Terlikler giyilir, Terry rahatlar.
When the slippers are filled, Terry is chilled.
Biliyor musun, nefret ve bağnazlıkla dolu olmayan daha büyük bir dünya var.
You know, there's a larger world out there... that does not have to be filled with hatred and narrow-mindedness.
Bize Hakam ve Fatah'ın öldüklerine dair kanıt gerek. - Ceset parçalarıyla dolu bir çukur değil.
We need proof of death of both Hakam and Fatah, and not just some black scar on the ground filled with body parts.
Dedi ki burası Anjana'nın anıları ile doluymuş.
She said, this place is filled with Anjanas memories.
Orası negatiflerle, korkularla ve olmayan şeylerle dolu. Orada hiç bir şey yok.
Its filled with negative thoughts, fear and illusions.
Sevkiyat aglaripatlamadan önce depoyu agzina kadar Hint malitibbi kimyasalla doldurmus.
I mean, before the crackdown on mail order scripts, he filled an entire warehouse with Indian pharmaceuticals.
Psikiyatriye haber verdim, üç polisle konuştum ve kaza raporu doldurdum.
Yeah. So, I, um, paged psych, spoke to three police officers, and, um, filled out an incident report.
Bir dergide görmüştün formu doldurup yollamıştın sonra da.
You saw it in a magazine, filled out the form, and sent it in.
Söylediğin her şey korku ve nefret doluyken ben aslında insanlara yardım ederek gerçek sevgiyi veriyorum.
Yet everything you say is filled with hate and fear while I am actually helping people give and receive love, actual love.
# Şekerlemelerle dolu, orası gerçek #
# Filled with goodies, that's a fact #
Sadece doğru doldurup doldurmadığını kontrol ediyorum.
Well, I'm just making sure you filled it out properly.
Reçeteye göre bir kaç ay önce doldurulmuş.
Prescription was filled a few months ago.
Ya içindeki boşluğa dolduysa?
What if it filled that hole inside of him?
Ya o bencil orospu çocuğu Wolfe'un çekme gücüyle dolduysa.
What if it filled that selfish son of a bitch with Wolfe's ability to draw powers?
Henüz kesmedim, ama dışına bakılırsa kan ve bağırsakla dolu olduğunu varsayabilirim.
Is it a person? I haven't cut into it yet, but judging by its exterior, I surmise that it is filled with blood and guts.
Doldurulması gereken bir boşluğum.
I am a void that must be filled.
Ben boşluğum ve doldurulmam gerek.
I am void that must be filled.
Emily, başvuru formunu doldururken her şeyi okudun mu?
Emily, when you filled out the application, did you read the entire thing?
Bizi Mona'nın evine geri götürdü ve kağıt garip ifadelerle doluydu.
It led us back to Mona's house, and this paper filled with weird phrases.
Keşke içi kıyma dolu olsaydı.
I wish these were filled with ground beef.
İçi cehennemin çirkin, gürültülü ve de kanlı sesiyle doluydu.
An ugly, noisy hell filled with blood.
Delik kapandı.
The hole... It's filled!
Üst çene kemiğine açılan burun boşluğu bir tür zehir kesesi barındırıyor.
An accessory sinus in the maxilla apparently filled with venom.
- Major bu sabah beyinlerle dolu beş sarı soğutucuyla geldi evime.
Major showed up at my apartment this morning with five yellow coolers filled with brains.
Burası onun adamlarıyla dolu.
This place is filled with his people.
Direk seni de bilgilendirmem gerekirdi.
I should have filled you in right away.
Ben de arkadaşım Sophie King'le paten kayıyordum ve sen alt geçitten geçmeye korkmuştun çünkü karanlıktı ve içeride canavarlar olduğuna inanıyordun.
Mitchell, you were 11 years old, and mom made me take you with me when I was skating with my friend Sophie King, and you were terrified to go through the underpass'cause it was dark, and you were sure it was filled with monsters,
Aklına bana veya Julie'ye güvenemeyeceğine dair fikirler soktu.
Filled your head with all these ideas about how you can't trust me or Julie.
İçim içgörüyle dolup taşıyor.
I'm filled to the brim with insight.
Eminim benim gibi üşütük insanlarla dolu bir yerdir.
A place filled with crappy people like me, I'm sure.
Stefan seni büyük sırrı hakkında bilgilendirmiş bakıyorum.
I see Stefan filled you in on his big secret.
onun resimleri ile dolu.
Look into Siya's computer, it's filled with his pictures.
Kızınız hayatındaki boşluğu nasıl doldurdu?
Can you tell us how your daughter filled the void in her life?
Büyü dolu olmalı. Evet.
It's filled with magic.
Üniversiteler erkeklerle dolu ve hepsinin ilişkisi var.
Colleges are filled with boys. And they have affairs.
Onlara sahte kanla dolu ve şöyle diyen bir not yollamalıyız.
We need to send them an envelope filled with fake blood and... and a note that says...
Formları doldurdum ve gönderdim.
I filled out the form, I submitted it.
Tamam. Eksik kısımları kille doldurdum.
Okay, I filled in the missing facial markers with clay.
Dover'ın cep telefonuna girebilecek kadar devre kalmış ve poker oyunlarıyla doluydu.
So, there was enough of the motherboard left to hack into Dover's cell phone, and it was filled with poker apps.
Herhâlde sokakta, restoranın artıklarıyla dolu bir çöp tenekesi vardır.
I mean, there was probably one in the alley that was filled with the restaurant's refuse.
Hanımefendi, bildiklerimi doldurdum ama...
Ma'am, I filled out what I could, but I don't...
Gerekli bütün evrak işlerini hallettim, ama yine de bütün eşyalarımı bana vermediler.
I filled out all the proper paperwork, But they still won't release all my things.
Keşke benim kafam da mezeyle dolu olsa.
Wish my head was filled with guacamole.
Aman tanrım.
The building is filled with FBI, and they're...
bir bardak alıp onu şarapla doldurdu ve "hepiniz bunu için, bu benim kanımdır" dedi şimdi yapmak istediğim şey sadece bir dakika sürer... içinizdeki inancı çağırıp onu dışa vurmak...
This is my body. " He took the cup, and he filled it with wine, and he said," drink this, all of you. This is my blood. "
İçi parayla dolu.
It's filled with cash.