Focus traduction Anglais
13,056 traduction parallèle
- Odaklan.
Focus.
Seni yaparken çok gördüm. Otomatik odaklama ve beyaz dengesi hakkında bir şey bilmiyorsun.
Well, you don't know about auto focus and white balance.
O dünyayla bizimki arasındaki farklılıklara odaklan.
Focus on the differences between that world and ours.
- Odaklanmamız gerek.
- We need to focus.
Ve o yoldan çıktıysan, odaklanıp nasıl döneceğini bulman gerekir.
And if you get knocked off the path, you have to focus... and find your way back.
Elimizdeki soruna odaklansak nasıl olur?
How about we focus on the problem at hand?
Tamamdır odaklanalım.
Okay, focus.
Ama Tanner'ı bulmaya odaklanmamız lazım.
But we have to focus on finding Tanner.
Kimin, neden Eloise Carlisle'ı öldürdüğüne odaklanmam gerek.
I needed to focus on who murdered Eloise Carlisle and why.
Sen yola odaklanabilesin diye numarayı benim tuşlamamı ister misin? Patronumu aramam lazım.
Hey, do you want me to dial for you so you can focus on the road?
Plana odaklan.
Well, focus on the plan.
Hadi bunu arkamızda bırakalım ve önümüze bakalım tamam mı?
Let's just put it behind us and focus on what's next, okay?
Pekala, aklını boşalt, acı kontrolüne odaklan, tamam mı?
Okay. Clear your mind, focus on your pain control, okay?
Odaklanmam gerekiyordu.
I had to focus.
Dürüst olmak gerekirse de o kısımda biraz vakit kaybettim ama şu an çok iyiyim. Yani oturmak veya ayakta durmak istersen fark etmez. Ne istiyorsan yap, yalnızca odaklan çünkü Kuzeybatı Bölgelerinden konuşacağız.
And to be honest with you, I lost a little bit of time right there, but I feel pretty good right now, so if you want to sit down or stand up, doesn't matter, whatever you want, just focus,'cause we got to talk about the Northwest Territories.
Lütfen odaklan.
Please focus.
İşlerle o ilgilenirdi. ... bilirsin ben evleri satmaya odaklanırdım işlerle o ilgilenirdi.
He said he'd take care of the business stuff, and I would, you know, focus on selling homes.
Sarah'yı bulmaya odaklanmalıyız.
We need to focus on finding Sarah.
Jeremy daha büyük meselelerle ilgileniyor.
Jeremy's focus has been on bigger issues.
Soruşturmamın odağı Mayfair'e kaydı.
The focus of the investigation has shifted... to Mayfair.
Mayfair'e odaklanmamız gerekmiyor mu?
Shouldn't we focus on Mayfair?
Methylphenidate, odaklanmama yardım ediyor.
Methylphenidate. Helps me focus.
Bu konuyu düşünmemeye çalışıyorum.
I try not to focus on that.
Toparlanın, yapacak işlerimiz var!
Focus up, we got work to do!
Sen Will'e odaklan.
You focus on Will.
Ben de kendime.
I'll focus on me.
Ona ne olacağına odaklanalım tamam mı?
Let's just focus on what's gonna happen to her now, all right?
Şu an ona odaklanmalıyız.
We gotta focus on her right now.
Ne? Odaklanırsam yanmaktan korunabilirim, ama uzun sürmez, yani acele et!
I can keep from burning up if I focus, but it's only for so long, so hurry it up!
Bugün sadece tıbba odaklanmak istiyorum, tamam mı?
Um, today I would just like to focus on the medicine if I could, okay?
Sadece eski moda güzel tıbba odaklanmak istiyorum. Sağduyumuzu kullanarak hayat kurtardığımız zamanlardaki gibi, tamam mı?
I just, uh... you know, just want to focus on good old-fashioned old-school medicine, saving lives with common sense like we do, right?
Lakshman, bu gazete dikkatleri ağabeyimin cinayetinden çok Rustom'ın dürüstlülüğüne çekiyor.
Lakshman, this newspaper is shifting the focus of the people.. ... from my brother's murder to Rustom's honesty.
Çünkü onu düşünmekten odaklanamıyorum.
Because I can't really focus on this while I'm worrying about that.
-... tamamen size odaklanırım.
I will be switching my focus to you.
Konvoyu dolaysız olarak koruyamadığımız için Solomon'a odaklanalım.
We can't protect the convoy directly, so let's focus on Solomon.
Oğlumuz zarar gördü, ve şimdi, Kevin'e odaklanmam gerekiyor, ailemle ilgilenmeliyim,... kendimle ilgilenmeliyim.
Our son was damaged, and right now, I need to focus on Kevin, I need to work on my family, I... I need to work on me.
-... hiç kolaylaştırmıyor.
- to focus on what you need to focus on.
Odaklanacak bir şeyin olması iyidir, değil mi?
It's good to have something else to focus on, right?
Daha bu sabah fazla göze çarpmamayı, bağırsak sağlığımıza ve çorbaya odaklanmayı kararlaştırmamış mıydık?
Remember this morning, when we decided to keep things quiet for a while, and focus on colon health and soup?
Memur Bayley'ye odaklanmaya başlayacağız.
We're shifting our focus to Officer Bayley.
Bu kadar silahın arasında konsantre olmak kolay değil.
it is hard to focus with all these guns out!
Şu anda sadece olaya odaklanmanızı istiyorum.
Right now I'd like us to focus on the case.
Buradan çıkmamız lazım.
Now focus.
Neden yüzüme nişan almış tüfeği etkisiz hale getirmek için tellere odaklanıp Jane hakkında konuşmayı bırakmıyorsun?
Why don't you focus on cutting the wires and disarm the shotgun aimed at my face and stop talking about Jane.
Bana olan hıncını daha sonra çıkarabilirsin ama şu anda odaklanman gereken iş Shelby'nin ofis kararını değiştirmemesini sağlamak olmalı.
You know, you can go full Furiosa on me later, but right now, the only thing that you need to focus on is making sure Shelby doesn't change her field office.
Kamyonculuk endüstrisiyle bağlantılı ya da yolda uzun süreler geçiren veliler ya da koruyucuların olduğu davalara bakın.
Focus on cases that involve a parent or guardian connected to the trucking industry or who have spent long periods of time traveling on the open road.
Gerçek ailene odaklan.
Focus on your real family.
Odaklan!
Focus.
Pekala, harika.
You wanna talk pension and benefits, or can we focus now? OK, perfecto.
- Aram, odaklan lütfen.
Aram, please focus. Yeah, right.
- Kilide odaklan sen.
- Just focus on the lock.