Fındık traduction Anglais
1,148 traduction parallèle
Belki bu fındık size kırması epey zor gelebilir.
" Perhaps this is a difficult task for you.
Beni yavrularına taşıyabileceğini sandı ama avcunu yaladı çünkü çok ağırdım ve beni nehrin kızılderililerin verdiği isimle "Fındık Kıran Çağlayanı" kısmına düşürdü.
It thought it could carry me to its young ones, but the joke was on it because I was too heavy and it dropped me in part of the river the Indians used to call Nutcracker Falls.
Sıcak şekerlemeyle kaplı olsa... daha çok sevmez misin... ve kremşanti tepecikleriyle, fındık fıstık... ve bütün bu ufalanmış şeyler pelte haline getirilse?
Don't you like ice cream better... when it's covered with hot fudge... and mounds of whipped cream, chopped nuts... and those crumbled-up cookie things they mash up?
Yinede, yaprakları dökülen ağaçlarda olabilir, Meşe gibi ağaçlarla, Kestane, ceviz, fındık ağacı, vs.
However, it can also adapt to deciduous woods, with trees such as the oak, chestnut, walnut, hazel, etc.
bu ağaçlarda, ceviz gibi fındıklarla beslenir Kırmızı Sincap.
In these woods, the red squirrel feeds mainly on nuts such as the hazel.
- Küçücük bir parça fındık bile yese...
- If he eats just a bit of a nut...
- Bir fındık kıracağına ne dersin?
- How about like a nutpick?
- Fındık kıracağı bize lâzım çünkü..
- Because we need a nutpick.
Ya misafirlerimiz geldiğinde, içlerinden biri o an fındık kırmak isterse?
What if we have company and somebody wants to pick a nut?
Ver fındık kıracağını onlara.
Give them the nutpick.
Cips ve tuzlu simit, ve bir de şekerli fındık.
Chips and pretzels, nuts with sugar on them.
Televizyonda kızlarımız, yerde bir kanun adamımız fındıklarımızda şeker ve Jeffersons'da karılarımız var.
We got bimbos on the tube, we got the law on the floor we got sugar on our nuts and we got our wives at The Jeffersons.
A-Y, bu "fındık ezmesi ve reçel" demek.
M-O-O-N. That spells "peanut butter and jelly."
... sayesinde bir sonuca vardıkki, çikolatanın içindeki fındık oranını % 15 arttırıyoruz.
... I've come to the conclusion that we must increase our nut proportion by 15 percent.
Yapma lütfen. Kış için daha ne kadar fındık depolayacağını merak ediyorum.
I keep wondering how long you're gonna store those nuts for winter.
Burada bira yanına fındık var. Lastik basınç ölçer.
In here I got some Beer Nuts and there's a tire gauge.
- Fındık ve limonlu turta.
- It's a lemon-hazelnut tort.
- Biraz fındık al.
- Here's some nuts.
- Fındık ha!
- Oh, nuts!
Eskiden fındık ezmeli reçelli sandviçi çok severdim.
I used to love jelly sandwiches with peanut butter.
fındık kırmak için ne gerekirse yapar.
he'll do whatever to bust a nut.
Şu çalılıklarda biraz fındık arayalım mı?
Shall we try and glean some nuts from the hedgerow?
Dört kap hindistan cevizi, dört kap fındık ve bir yemek kaşığı Makolata kullandım.
I've indicated four cups of coconut and four cups of nuts... ... and only one tablespoon of Macholate.
Bende sadece fındık var.
I got Just Oreo filling.
Judds'lardan biri değil seni fındık beyinli.
It's not one of the Judds, you Zagnut.
Bunun içinde oyuncak yılanlar var ama salaklar içinde fındık fıstık olduğunu zannedecekler.
This has spring snakes inside but the suckers will think it's beer nuts.
Fındık fıstık.
Beer nuts.
Yedi kat şekerleme arasında, fındık püresi var.
Seven layers of Jimbalian fudge, and the icing is made from pureed I'maki nuts...
fındık!
Nut!
Bir fındık kabuğu içinde bile kainatın kralı sayabilirim kendimi. Gördüğüm kötü rüyalar olmasa.
O God, I could be bounded in a nutshell and count myself a king of infinite space were it not that I have bad dreams.
Ben "Üzümlü Fındık" tan gayet memnunum.
I enjoy my Grape-Nuts.
Rizzuto sadece fındık için bir çizgi sürücü aldı!
Rizzuto just took a line drive to the nuts!
Ben, fındık arayan, bir sincabım, sadece
* I've got somethin that makes me wanna shout * *
Ben onun kriz anında yapıldığını biliyorum ve bu adam burada oturup fındık yemeyi seçmiş.
I want it known that in this moment of crisis this man chose to sit here and eat bar nuts.
Tabii söyledim, fındık.
Of course I did, buttercup.
- Eh, fındık fıstık parası...
It's nothing really.
Kendi rızalarıyla deri yavrukurt üniformaları giymekten hoşlanan ve bir taraftan birbirlerine fındık başlı çekiç ile vururken diğer taraftan kedilerine sakso çektiren yetişkinlere bulaşmayacağız.
We're not going to bother consenting adults who like to dress up in leather Boy Scout uniforms and smash each other in the head with ballpeen hammers while they take turns blowing their cat.
Bilirsin, köpekler fındık ezmesi yiyemez.
You know, dogs can't eat peanut butter.
Ama maalesef... ... fındıkları kamışı tıkıyordu.
The trouble was that the nougat got caught in the straw.
Fıstık, badem, fındık.
Peanut, almond, cashew.
Toprağın altına, fındık kabuğunu doldurmayacak sorunlar ve kininizle mi girmek istiyorsunuz?
You wanna get lowered into the ground... with all the grudges and the petty little things that don't matter at all?
Bu yarım kafeinli, duble, fındık ezmeli şişmanlatmayan, köpüksüz, ekstra sıcak-sütlü ( latte ), doğru mu?
So this is a half-caf, double-tall, easy hazelnut nonfat, no foam, with whip, extra-hot latte, right?
Belki de yanlış olan fındık kadar kafanın içinde inek kadar dilinin olmasıdır.
Although perhaps that's the fault of that cow-sized tongue inside your peanut-sized head.
- Fındık?
- Nuts?
Tabii ki fındık kremalı ve şekerlemeli olanları nefistir ama onlar da çok çabuk erir gider.
Sure, once in a while there's a peanut butter cup... or an English toffee, but they're gone too fast and the taste is fleeting.
Ve elinde kala kala sertleşmiş jöleli kısım ve dişlerinin arasına giren fındıklar kalır.
So you end up with nothing but... broken bits filled with hardened jelly... and teeth-shattering nuts.
Hayır fındık kabuğunda böyleyim.
No, this is me in a nutshell.
Ben bu fındık kabuğuna nasıl girdim?
How did I get into this nutshell?
Arındırıldıkları pek çok vasıf, kararsızlık, kendini keşfetme, bilinmeyen,... hayatı yaşamaya değer kılan vasıflardandır.
Many of the qualities that they breed out uncertainty, self-discovery, the unknown, are many of the qualities that make life worth living.
Mesele nedir, "Yeni Fındık" üretmiyorlar mı?
Don't they make New-Nuts?
Fındığı kırmaya çalışan bir sincaba benziyor.
Looks like you're breaking into it like an otter cracks open a clam.