Fırsat traduction Anglais
26,432 traduction parallèle
Daha iyi bir toplumsal eğitim istedin. Daha iyi sağlık bakımı, daha güvenli sokaklar, daha fazla fırsat istedin. Herkes, körü körüne idealist olabilir.
You want better public education, better health care, safer streets, more opportunities, but anyone can be blindly idealistic.
Sınırlı kaynaklara sahilp mahallemdeki.. .. birkaç iş fırsatı.
Career opportunities in my neighborhood were somewhat limited.
Size hayatta bir kez gelecek bir fırsat sunuyorum.
I am giving you the opportunity of a lifetime.
Bana tüm delilik ses çıkarmak için fırsat verdin, Ve minnettarım, campesinos.
You've given me the opportunity to voice out all my lunacy, and I am grateful, campesinos.
Hoşça kal deme fırsatım olmadı hiç.
And I never got a chance to say good-bye.
Sana üzgün olduğumu söyleme fırsatı bulduğuma sevindim ve asana çalışmanı bir kez daha okumak istediği söyleyebildiğime.
I'm glad that I have an opportunity to say I'm sorry, ask you if I could maybe re-read your work.
Dinle, işte fırsatımız.
Listen. Now we have the chance.
Biliyor musun bu adam ben 14 yaşındayken bana ilk büyük fırsatımı vermişti.
You know this guy gave me my first big break when I was, what, 14 years old?
Biz sorgulama fırsatı bulamadan.
Before we could question him.
Komik rujunu sürme fırsatı buluyor.
A chance for her to put on her comedy lipstick.
- Fırsatım olmadı.
- It didn't come up.
Bu bir fırsat!
This is an opportunity!
Sonunda, bunu kullanmam için bir fırsat.
Finally, a chance to use this.
"Belki bunalıma falan girerse bir fırsat bulurum" derim.
I'm like, "Maybe if she gets depressed or something, I could swoop in there. That would be..."
Monique benim için iyi bir fırsat.
Monique is really good for me.
Ayrıca Lottie için de iyi bir fırsat.
It's also good for Lottie.
Bir fırsat için burada kendimi ortam malı gibi pazarlamaktan keyif aldığımı mı sanıyorsun?
Do you think that I am happy here, having to prostitute myself for an opportunity?
Merhaba, Ben Ryan Mills ve bu fırsatı bana verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Hey, I'm Ryan Mills, and I really appreciate the opportunity.
Fırsat çok.
A lot of opportunity.
Fırsatını bulduğunda kaçırmayacaksın.
Grab it where you can.
Kiminle uyumaya fırsat bulursan artık.
With who you can.
En sevdiğim müşterimle taşraya bir gezi yapıp, annenle tanışma fırsatı bulacağım.
An excursion in the country with my favorite client, the opportunity to meet your mother.
Nasılsınız? Mars'ı üstesinden gelinecek bir zorluk olarak görmemek hoşuma gidiyor. İnsanları barışçıl bir şekilde bir araya getiren ve türümüze bir amaç veren bir fırsat olarak görüyorum.
I really like not seeing Mars as a challenge to overcome, but Mars as an opportunity to unite people together in a peaceful way and give our species a goal.
Yüzey altında aşırı derecede çok buz var. Bizim için benzersiz bir fırsat bu.
There is a huge amount of sub-surface ice there so this is a unique opportunity for us.
Oliver'ın kazasından sonra nükleer reaktörü tekrar çalıştırma fırsatımız olmadı.
We never had a chance to bring the nuclear reactor back online after Oliver's accident.
ABD ve AB bizimle kaldığı sürece Çin ilerideki zafer fırsatını hayatta kaçırmaz.
As long as the U.S. and E.U. stay on board, no way China risks missing out on the glory down the road.
Yaşamın Dünya'dan öteye gitmesi için bu fırsat penceresinin açılması müthiş bir şey.
It's kind of amazing that this window of opportunity is open for life to go beyond Earth.
Fırsatı olmayan tombul, şaşı, perması berbat ve ayak düzelticisi takan kızlar için yap.
Do it for every pudgy, cross-eyed girl with a bad perm and corrective shoes who didn't have a chance.
Böyle bir fırsatı bir daha yakalayamayabiliriz.
We might not get another chance like this.
Bir değişim yaratma fırsatımız var, genel suç işleme oranının düştüğü bir dönemdeyiz, ayrıca geçen yıl hapse girme oranı kırk yıldır ilk kez inişe geçti.
We've got an opportunity to make a difference at a time when overall violent crime rates have been dropping at the same time as incarcerations last year dropped for the first time in 40 years.
Amerika'nın İsa'ya kavuşma fırsatı
♪ America's moment to come to Jesus ♪
Sen benimle yemek yeme fırsatına eriyorsun, ben ise sözünde duran bir adam olduğum için o satışı geri alıyorum.
I think of it as you get to have dinner with me and I choose to back off that trade'cause I am a standup guy.
- Sadece buradan çıkman için harika bir fırsatın- - - Altı hafta kardeşim.
I said there was an excellent chance that you could get- - Six weeks, brother.
Deliren biri varsa o da sensin çünkü oradan kurtulma fırsatını geri çeviriyorsun.
And if anyone's insane, it's you,'cause you're the one turning down a chance to get out of that place.
Ya da iki sene boyunca bir daha bulamayacağın sevdiğin kadınla baş başa kalma fırsatını kullanacak mısın?
Or you gonna take the only chance you're gonna get to be alone with the woman you love for the next two years?
Sonunda adamın Harvey ile tanışma fırsatım oldu.
Well, I finally got the chance to meet your buddy Harvey.
Şimdi avukatın olarak sana bir fırsat getirdim.
Now, as your lawyer, I am coming to you with an opportunity.
Bir fırsat gördüm ve onu kullandım.
I saw an opportunity, and I took it.
Şimdi de o bir fırsat görüyor ve kullanıyor.
Well, now he's seeing an opportunity, and he's taking it.
Kanıtlara baktım ve adamı tanıma fırsatım oldu.
I looked at the evidence and I got to know the man.
Evet ve belki de bunu karşı istihbarat teknolojisini kullanmak için bir fırsat olarak görebiliriz.
Yes and maybe we can use that as an opportunity to dig into everyone in Counterintelligence Tech.
Hayatımın fırsatı olablir.
Could be life-changing.
Ve aynı zamanda kendimizi bulmak ve macera yaşamak için bir fırsat.
And also an opportunity to kinda like... find ourselves and be adventurous.
Size bu bölgeden vazgeçmeniz için bir fırsat verilmişti.
You were given opportunity to cede this territory.
Bu seçim sana ikinci sezonu yapman için ilk fırsatı verdi.
That gives you first crack at the sequel.
Olayı açıklığa kavuşturmak için sana bir fırsat daha vereceğim.
I would like to give you the chance to set the record straight.
Ona bir fırsat veriyorum.
I was giving her an opportunity.
Ve fırsatımız olursa şimdi yapacağım şeyi ağabeyine asla anlatma.
And if we ever get the chance, never tell your brother about this next part.
Cehenneme sürükleneceksem bu Eli'i da yanımda götürme fırsatım olabilir.
If I'm being dragged down to hell, this might be my chance to take Eli with me.
Nükleer bir silahı yakından görme fırsatını kaçırsa mıydım yani? - Asla olmaz.
And miss the opportunity of seeing a nuclear weapon up close?
Bu fırsatı kaçıramam.
Okay? - I can't screw this up.