Goodie traduction Anglais
198 traduction parallèle
Bu büyük haber.
Goodie, that's a big scoop.
Para kasasının mı?
On the goodie box?
Bu iyi bir attır.
Here's a goodie.
- Barrett yeni birini mi buldu?
- Has Barrett got a new goodie?
Harika!
Goodie!
Doolittle, iyi haberlerim var. Dengesiz bir gezegen...
Doolittle, I've got a goodie.
KLAX istasyonundan selamlar.
An oldie but a goodie on KLAX.
Oh, harika, harika.
Oh goodie, goodie.
- Korsanlar, oh canım, canım, canım.
Pirates, oh goodie, goodie, goodie.
Bordalayın, bu gemiye borda edin, Romalılara... Canım, canım, canım...
Board them, board this ship, Romans, Goodie, goodie, goodie.
Şimdi ani hareket yapmadan onlara bir energon teklif et.
Now, without making any sudden moves, offer them an energon goodie.
İşte 1988'den bir eski bomba :
Here's an oldie but goodie from 1988 :
Burada iyi mallar var.
Here we have a real goodie.
Eminim bugünkü hediyeni öğrenmek için can atıyorsundur.
I bet you're wondering what's in the old goodie sack for you today?
Hayır, iyi bir seks.
No, a goodie.
Eski ama sıkı numara.
An oldie but goodie.
Eski ama iyi.
An oldie but goodie.
Güzel, yine çay.
Oh. goodie. tea.
Ben Goodie Flanders'ı suçluyorum!
Whoo-hoo! I accuse Goodie Flanders!
Goodie Simpson'ın yargılanmasına karar verildi.
Goodie Simpson is entitled to due process.
# But I'm a goodie, too
# But I'm a goodie, too
- Bu çok iyiydi.
- That was a goodie.
Evet, bu eli kaybeden malı gösterecek.
Yup. whoever loses this hand is gonna be showin'the goodie package.
Magda, Miranda'nın "sevimli çekmecesini" keşfetmişti.
Magda had discovered Miranda's "goodie-drawer".
Sevimli çekmeceni açtığına inanamıyorum.
I can't believe she opened your goodie-drawer.
Senin sevimli çekmecende ne var, "Düzenli olma kuralları" kitabı mı?
What's in your goodie-drawer, Robert's "Rules Of Order"?
- Benim sevimli çekmecem yok.
- I don't have a goodie-drawer.
- Benim sevimli dolabım var.
- I've got a goodie-closet.
Bütün umutsuz kadınların sevimli çekmeceye ihtiyaçları vardır.
There goes a woman who desperately needs a goodie-drawer.
Samantha gülümsedi ama sevimli çekmecesi olan bir kadının bazı şeyler için para harcamasına gerek yoktu.
Samantha smiled, but a woman with a goodie-closet doesn't need to pay for head.
- Hediye paketi bekleme. Aman Tanrım.
Don't expect a goodie bag.
İşte söylüyorum.
Oldie, but a goodie.
İyi biriymiş gibi davranmayı kes.
Stop pretending like you're a goodie goodie.
Güzel. Artık haber izleyebileceğiz.
Goodie, now we can watch the news.
Lilah'ın Lorne'un beynini emmesi gibi mi.
Like letting Lilah suck Lorne's brain. Or here's an oldie, but a goodie.
Cici çantada ne olduğunu görene dek sabret.
Wait till you see what I got in the goodie bag.
Cici çanta mı?
Goodie bag?
Lennon gelecek, "Bu eskilerden güzel bir şarkı şeklinde başlayacak..."
Lennon's there going, "This is an oldie, but a goodie..."
Hey, Nev, adamım için mükemmel bir çantan var mı?
Hey, Nev, got a goodie bag for my man here?
- İyi. Hadi gidelim. - Teşekkürler.
Goodie, let's go, come on.
Bir çanta dolusu cicileriyle getirdiğim şu müşteri var ya?
That john I brought in with the goodie bag.
Bakalım çantada ne varmış.
Well, let's see what we got in the goodie bag.
- İyi.
- Goodie.
Oh süper.
Oh goodie.
Harika.
Oh, goodie.
Amanın!
Oh, goodie.
Hadi, hadi! Lup-Di-Lup'a koşalım!
Goodie, goodie, goodie!
Ben Goodie Badwife ( Kötü karı )'ı suçluyorum.
- [Gasps ] - [ Crowd Murmuring] I accuse Goodie Badwife.
- Eğer açıklamama...
- Goodie.
İyi.
Goodie.
Tanrım!
Goodie!