Gorgeous traduction Anglais
6,447 traduction parallèle
- Evet, göz kamaştırıcı biri.
- I know, he's gorgeous.
- Muhteşem.
- How gorgeous.
[Sean] Muhteşem!
- SEAN : Gorgeous!
Dışarısı muhteşem.
- It's gorgeous out here.
- Harika görünüyorsun.
Ah, you look gorgeous.
- Burası harikulade bir yer.
- Man, this place is gorgeous.
Muhteşem Amerikalılar gibi Nessa Stein'ın koşulsuz desteğimizi hak ettiğine inanıyor.
Like the gorgeous Americans, she believes that Nessa Stein deserves our unconditional support.
Corrine, her şey çok muhteşem.
Corrine, this is all too gorgeous.
Tanrım, göz kamaştırıyorsun!
God, you're gorgeous!
Siktir. Kız göz kamaştırıcı, dostum.
Fuck me dead, she's gorgeous, mate.
Göz kamaştırıcısın.
You're gorgeous. - Ssh.
Merhaba, yakışıklı.
Hello, gorgeous.
Maui'de ki o harika evleri sadece resimlerde gördük.
- Gorgeous condo in Maui that we only saw in pictures.
Onlar göz kamaştırıcı.
- They're gorgeous!
Ne kadar güzel bir köpek.
What a gorgeous dog.
Muhteşem.
It's gorgeous.
- Sevimli köpek.
Gorgeous dog.
Yani, dünyanın en güzel şehrinde bana tapan harika bir kadınlayım.
I mean, I'm in the most beautiful city in the world with a gorgeous woman who adores me.
Ve tuvalete uğrayacağım... Fıstık.
And directions to the toilet... gorgeous.
- Bu mükemmel olacak.
- Yeah, that'll look gorgeous.
Bütün o ünlülerle tanıştım, herkes öyle harikaydı ki.
I met all these celebrities, and everyone was so gorgeous.
Tatlım, sen kesinlikle çok güzelsin.
Honey, you are absolutely gorgeous.
muhtesemler.
They're gorgeous.
Göz kamaştırıcı, akıllı ve eğlenceli biri olmakla kalmayıp hepimizi utandıracak şekilde tek başına çocuklarını yetiştiren biri.
Someone who's gorgeous and smart and... and funny, who not only puts us all to shame by raising kids on her own,
Bu arada harika biri.
Gorgeous, by the way.
Ama sonra bu harika kadın beni bugün olduğum zayıf, güçlü savaş makinesine çevirdi.
But then this... gorgeous godsend made me the lean, mean, fighting machine I am today.
Ne kadar tatlı şeysin sen öyle.
You're gorgeous, aren't you? Yes, you are.
- Çok güzelsin.
You're so gorgeous.
Çiçekler muhteşem görünüyor.
The flowers look gorgeous.
Merhaba, güzellikler.
Hello, gorgeous.
N'aber güzellik?
Hey, gorgeous.
Bu saçlarınla muhteşem oldu.
It's gorgeous with your hair.
Kabuslar, akşamdan kalmalar, "sevişmek ve yumruklamak" şehrimizin göz kamaştırıcı bu yanardöner deliliği. Yıllardır uyandığım batırdığım, özür dilediğim kendimden geçtiğim ve hepsini tekrar yaptığım yer.
"The nightmares, the hangovers, the fucking and the punching, the gorgeous, shimmering insanity of this city of ours, where for years I woke up, fucked up, said I was sorry, passed out, and did it all over again."
- Muhteşem görünüyorsun.
You look gorgeous.
- Selam güzellik.
Hello, gorgeous.
Her zamanki gibi göz alıcı.
Gorgeous as always.
- Anne, bu harika!
Mum, It's gorgeous!
Güzel bir ağzı olan, mükemmel, egzotik, çekici bir adam.
A-a gorgeous, exotic, charming, man with a beautiful mouth.
İşleri çok güzel.
His work is just gorgeous.
Mükemmel görünüyorsun, gidip üstümü değiştirmeliyim.
You look gorgeous. Oh, I should go change.
Evine gittiğimde, orada güzel bir kızıl kadın vardı.
And when I got to his loft, um, there was a gorgeous redheaded woman there.
- Selam görkemli.
- Hey, gorgeous.
Kocanız eve geldiğinde, onu sizin kadar göz alıcı görünen mobilyalarla karşılamak istemez misiniz?
When your man comes home at night, don't you want him to see furniture that looks just as gorgeous as you do?
- Çok güzel bir bebek.
Gorgeous baby.
Gencim. Sağlıklıyım. Göz kamaştırıcıyım.
I'm young, healthy, gorgeous.
Tik tak şekerim.
Ticktock, gorgeous.
Şeytan 1, Enzo... Selam şekerim.
Temptation one, Enzo- - hello, gorgeous.
Görüşürüz güzellik.
Ah. See you around, gorgeous.
İkiniz de efsanesiniz.
You two are gorgeous.
- Evet, mutfağın hemen yanında hem de o güzel yüzün manzaralı.
Yes. Right by the kitchen, with a view of your gorgeous mug.
Fenerleri hallettim, camlar ve muhteşemler, hadi devam.
They're... they're glass, they're gorgeous. Let's move on. Well, you c...