Grapevine traduction Anglais
191 traduction parallèle
- Kulağıma geldi. - Ne olmuş yani?
- Just got it through the grapevine.
Üzüm bağı, profesörün o yeşil şeylerle yüklü olduğunu gösteriyor.
The grapevine tells me that the professor is literally infested with the green stuff.
Fısıltılara göre bir belanın içindeymiş.
The grapevine says she's in for trouble.
Seni etrafımızda vızıldaman ve dedikodu gazetesinden neler çıkarabileceğini görmek için istiyoruz.
We want you to buzz around and see what you can pick up off the grapevine.
Söylentiye göre sana mahkeme celbi gelmiş.
The grapevine says that you got a subpoena.
Söylentiye bakılırsa, onu buraya Azae göndermiş.
According to the grapevine, Azae sent him down here.
Dedikodu gazetesinde manşete çıktık bile nasıl olsa,... hiç olmazsa benimle bir yemek yiyin.
We're gonna be the top item on the Grapevine Gazette anyway, so come on up and eat with me.
- Sizin şu lanet olasıca dedikodunuz yüzünden.
- Because of your darn grapevine.
Dedikodu yaparlarken duydum.
Heard it on the grapevine.
Fısıltı Gazetesi Alfred North'tan duyduğuma göre eşin seni bir süreliğine salıvermiş.
And she's turned you loose for a while I hear from Alfred "Grapevine" North.
"Kongre'nin isteği ile bir Federal Cezaevleri Bürosu..." "... kurulduğu dedikodusu kulaktan kulağa tüm cezaevine yayıldı. "
The prison grapevine hammered out the news that a Federal Bureau of Prisons had been created by an act of Congress.
Bahçede bir asma çardağı olduğunu fark ettim ilk olarak.
I noticed the grapevine trellis in the garden for the first time.
Dedikodulara göre geçen hafta Leonard'ın yerinde buluşmuşsunuz. O zamandan beri görünmüyormuşsunuz.
The grapevine says you two met at Leonard's last week and haven't been seen since.
Dedikodular yanlış bebek.
Well, the grapevine is wrong, doll.
Dedikodulara göre bir hafta önce yemekte buluşmuş ve o zamandan beri görünmemişiz.
The grapevine says we met for dinner a week ago and haven't been seen since.
Bağa girmiş bir maymundan daha fazla numara çekecek kızlarım var.
I've got girls that'll do more tricks than a monkey on 100 yards of grapevine.
Karanlığın kırılmasını, asmanın uyanışını
Breaking the darkness waking the grapevine
Biliyor musun Billy verandanın dışına bir asma dikeceğim ve üç tane de sandalye çıkarıp ortadakine oturacağım.
You know, Billy I'll put a vine a grapevine out on the veranda and I will have three chairs and I will sit in the middle one.
Bir dedikodu üzerine.
Through the grapevine.
hapishane faresi insanları güvenle geçirdiklerini söylemişti.
Prison grapevine says we're getting people through safely.
Dedikoduları duymuş olmalısın
You must have quite a grapevine here.
Bu arada, öğle yemeğinde bilgilendirileceğiniz haberleri dolaşıyor.
No doubt the grapevine would inform you by lunchtime.
Sonraki durağımız Grapevine'in sonunda Gear Jammer'in Kafesi.
The next stop's the Gear Jammer's Café at the bottom of the Grapevine.
- Yeraltı üzüm şarabı.
- Subterranean grapevine.
Kuşların fısıldadığına göre elinde harika kızların bestelediği... çok iyi bir parça varmış.
I heard through the grapevine that you had a new tune written by a couple of great girls.
Siz kaleye gelir gelmez haber her yere ulaştı.
Word went out on the grapevine you were here the minute you hit the fort.
- Bazı söylentiler duydum.
- I heard through the grapevine.
Kulaktan kulağa Mangin, kulaktan kulağa.
Through the grapevine, Mangin.
Kulaktan kulağa gelen dedikodulara göre Lord Blackadder bütün vaktini, hizmetkarlığını yapan genç bir delikanlı ile geçiriyormuş.
The whisper on the underground grapevine is that Lord Blackadder is spending all his time with a young boy in his service.
Parti davetiyelerini çabucak göndermem lazım. Kanla yazmak isterim. Senin kanınla, aslında.
The whisper on the underground grapevine is that Lord Blackadder is spending all his time with a young boy in his service.
Bana söyleyebilir misin, 500 yıl önce Fransa'da üzüm bağlarını vuran
Wasn't there a plague that attacked the grapevine in France
Yıldızlar arası dedikodu.
Interstellar grapevine.
Grapevine'den Frank.
Line one, Frank in Grapevine.
Grapevine, Bronx'ta yaşadığını söylüyor.
Grapevine says he's living somewhere in the Bronx.
Dedikodular Şef O'Brien ve hanımefendinin sorunları olduğunu söylüyor.
Grapevine says Chief O'Brien and the missus are having problems.
Böyle şeyleri fısıltı gazetesinden öğrenmek istemezdim, doktor.
I don't like hearing about this in the grapevine.
Zenciler ne diyor?
What's the grapevine say?
Fısıltı gazetesinden bir şeyler öğrendim.
I've been working the office grapevine.
Söylentilerden, neler olduğunu duydum. Yetişkinlerle konuşmak ne kadar zordur bilirim, konuşmak isteseniz bile zor olur. Sizler de genç yetişkinler olduğunuzdan -
I heard on the grapevine about what happened, and... well, I know how hard it is to talk to adults sometimes, even though you feel like you want to, well, because you're young adults.
Söylenti yayılmış.
Grapevine must be slippin'.
Lou, devrim yaratabilecek bir enerji kaynağına aracı olduğunu duydum.
Lou, I've heard on the grapevine... you're brokering a revolutionary new energy source.
Bu binadaki dedikodu kazanını Ernest Julio Gallo kıskanırdı.
This building has a grapevine Ernest and Julio Gallo would envy!
Aferin size, çok güzel. İşte bu.
Okay, here we go, grapevine and...
- Selam. PBS'le kafa kafaya geldiğimizi duymuşsundur herhâlde.
I guess you probably heard through the grapevine that PBS and I are butting heads.
Duyduğuma göre amcanın işlerine sen bakıyormuşsun.
Listen, I heard through the grapevine you took your uncle's game.
- Duyduğuna göre mi?
- Grapevine?
Tatlı küçük dedikodularımız varmış.
Sweet little grapevine we got.
Sadece belki bir dedikodu duyup duymadığını merak etmiştim.
I was just wondering if... maybe you heard something through the grapevine.
Sağdan soldan film çektiğinle ilgili şeyler duydum.
I'd heard through the grapevine you were producing movies.
Sonra annenin Chuck Pecorella'ya yemek yapacağı kulağıma çalındı.
Then I hear through the grapevine she's gonna make dinner for Chuck Pecorella.
Neden?
I can tell you what the grapevine says.