English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ G ] / Gözcü

Gözcü traduction Anglais

874 traduction parallèle
Senden başka kaç gözcü var?
How many other watchmen are in this building?
İki gözcü daha var.
There are two other watchmen in the complex.
Gözcü!
The watchman!
- Gözcü alarm vermiş!
- The watchman alerted them!
Gözcü Damowatz.
Watchman Damowatz.
"Ey gözcü, geceden geriye ne kaldı?" İncil, Yeşaya 21 : 11.
"Watchman, what of the night?" Isaiah 21 : 11.
- Rawlins bu kadar saattir arkada bir gözcü olması daha pratik değil mi?
- With Rawlins back there all those hours wouldn't an advance guard be more practical?
— Gözcü yerini terk etmez biliyorsun.
- You know better than leave your watch especially in the fog.
- Gözcü'yü arıyorum.
- Calling Lookout.
- Gözcü'yü arıyorum.
- Calling Lookout, calling Lookout.
Gözcü'yü arıyorum, Gözcü'yü arıyorum.
Calling Lookout, calling Lookout.
Gözcü'yü arıyorum, Gözcü'yü arıyorum.
Calling Look out, calling Look out.
Gemiye bir gözcü alacağım.
I'll put a scout ashore.
Sizi rıhtıma çıkaramam bile, orada bir gözcü var. Yukarıda da biri var, her yer kaynıyor.
I couldn't get you on the dock, there's a man there watching... there's one upstairs, they're everywhere.
İskotalar rüzgarda şişerken gözcü kulesinde lirik şiirler okumak.
Reading lyric poetry up in the crow's-nest with the sheets bellying in the wind.
Neyse, bu kabuk Salt Lake Müzesinin "Konkoloji" bölümündeydi. Satılık olmadığından oraya devamlı bir gözcü koydum.
Anyway, this shell is in the conchological wing of the Salt Lake Museum... and it's not for sale, so I assigned a man to watch it constantly.
Ah Gertrude, Gertrude! Acılar geldi mi gözcü gibi tek tek gelmiyor ki, tümenle geliyor.
O, Gertrude, Gertrude, when sorrows come they come not single spies, but in battalions.
Pek çok gözcü tarafından ileriye ve geriye gönderilir ; tıpkı sizin Afrikalı kabilelerin tamtamları, dağlarınızın yankıları, ağaçlarınızın arasından geçen rüzgarın fısıldaması gibi.
They are sent back and forth by so many sentinels like the tom-toms of your African tribes... the echoes of your mountains... the wind whispering through your trees.
Donovan, sen burada gözcü olarak kal.
Donovan, stay here as lookout.
'Ta ki gözcü, adamın ceset gibi bir şey taşıdığını hatırlayana kadar.'
'Until the watchman remembered the man held something like a body.'
Raporlara göre rıhtımdaki gözcü gece 3'te saldırıya uğradı.
The pier watchman was slugged at 3am according to reports. Is that right?
o tepenin en üstüne gözcü yolla. düşman yaklaştığında bizi uyarsın.
Send your best lookout to the top of that hill to warn us of the enemy's approach.
gözcü olasılıkla Natividadın geldiğini söylüyor, efendim.
Lookout station reports Natividad sighted, sir.
Gözcü kasabada uyuyor
The watchman sleeps within the town
- Birini gözcü dikelim, önce eve gidebilirler.
- Post a lookout. They may go home first.
- Bir gözcü çıkarın.
- Send out a scout.
- EIJIRO TONO Gözcü Haydut - KICHIJIRO UEDA
Thief EIJIRO TONO
"Mürettebat her gece izinliydi, gemide sadece birkaç gözcü kalıyordu."
"The crew had shore leave every night so only a skeleton crew remained on watch."
Kızın dairesine de bakın. Uğrarsa diye bir gözcü kalsın.
Check his girl's apartment in case he comes around.
Silah sesi bizim gözcü gurubundan.
That shot was from our scouting party.
Siz gözcü olmalısınız?
You boys must be the lookouts?
Efendim, bu gözcü Jed Cooper.
Sir, this is scout Jed Cooper.
Mahkum gözleri korkuyla dolar, Gözcü ile karşılaşan da ayni tepkiyi verir :
The inmates eye one another fearfully, on the lookout for the familiar symptoms :
- Ben onu gözcü bırakmıştım.
- Yes. I left him on guard.
Biz gözcü grubuyuz ve arabaları koruyoruz... yaklaşık bir mil geriden.
We been scouting'ahead for an ammunition and supply wagon escort... about a mile back.
Gözcü denize düştüğünden beri rüzgar esmiyor, dalga olmuyor.
Since the lookout fell into the sea... the wind don't move, the tide don't move.
Günahın erimiş çölünde, granit gözcüler, yaşayan ölülerin gözcü kulesi gibi yolunu kesti.
Into the molten wilderness of sin, where granite sentinels stand as towers of living death to bar his way.
Gözcü kulesi yok.
No watchtower.
Gözcü, iyi bak!
Sharp lookout there!
Gözcü!
Ho, lookout!
Gözcü! Colossa tepeleri için görüş bildir!
Sharp lookout for the peaks of Colossa!
Gözcü aşağıya!
Lookouts, below!
Gözcü, gelen uçakları izleyin.
Lookouts, planes coming in. Watch for them.
Gözcü köprüye!
Lookouts, to the bridge!
Bir gözcü birliği daha yollayayım mı?
You want me to break out another scouting party?
İki gün gözcü yolladık.
We've had scouts out for two days.
Bir gözcü grubu oluşturup düşmanın yerini saptayacaksın.
You will take a scouting party and ascertain the location of the enemy.
Yapamadım, Sebastian beni bırakıp, tüm o kavurucu ekvatoral günü göremeyecek kadar karanlık olana dek yelkenlinin gözcü yerinde sahildeki o şeyi, izleyerek geçirdiği Encantadas'taki o son gün bile gerçeğin dehşetiyle yüzleşemedim.
I couldn't, wouldn't face the horror of the truth even that last day in the Encantadas when Sebastian left me and spent the whole blazing equatorial day in the crow's-nest of the schooner, watching that thing on the beach until it was too dark to see.
Gözcü olacaksın.
Oh, No, I Wanna Look For The Safe.
gözcü.
Signal from the point.
Ağaçlara gözcü yerleştir.
Post lookouts in the trees.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]