Him traduction Anglais
947,303 traduction parallèle
Yani ne zaman sorun çıksa şehirde koşturup kadınları vajinalarına dokunmak için ikna etmeye çalışıyor.
So, whenever trouble breaks out, he has to run around the city and convince women to let him pat their vaginas.
Hemen arkasında da hapisten yeni çıkan OJ Simpson vardı.
And then, close behind him, was OJ Simpson, newly released from jail.
Halk onu kucaklamakla kalmadı, medya da ona iyi davrandı.
Not only did the public embrace him, but the media was nice.
Bir baktım... hanımefendi, sizinle aynı yakınlıktaydı... çıkar çıkmaz onu gördüm :
And I looked... ma'am, as close as you are to me... I saw him as soon as I came out :
OJ'ye bir şey demedim ama orada olduğunu bildiğime dair bir sinyal çaktım.
And I didn't say nothing to OJ, but I just gave him the signal to let him know I knew he was there.
25 dakika falan ondan bahsettim.
I talked about him for like, 25 minutes.
Onu gösteriye götürdüm.
So, I took him to the show.
Lütfen, onunla tanışmalıyım. "
Please, I have to meet him. "
Onu kulise götürdüm.
So, I took him backstage.
"Oğlum, Kevin'la epeydir görüşmedik..."
"Son, I haven't seen him for a long time."
Oğlum iki dakika onunla tanışmak istiyor. "
My son just wanted to meet him real quick. "
Bill Cosby ile tanışıklığım yok, yani onu savunmuyorum.
I've never met Bill Cosby, so I'm not defending him.
Dedim ki,'Tanışabilecek kadar ona yaklaşabilirsem... o pis zenciye bir muz fırlatıp ona gününü...'"
I said,'Man, if I could just get close enough to meet him... I'd throw a banana on that nigger and show him how- -'"
Ama atarken "siktiğimin zencisi" dersen ağır nefret suçuna dönüşüyor.
But if you call him a nigger when you do it, that's a felony hate crime.
Fark etmemiştim ama ben elemana bağırırken çevrede beyaz bir kalabalık oluşmuş, kasabada herkes beyaz olduğu için.
I didn't notice it, but while I was yelling at him, a crowd of all-white people had formed,'cause it was an all-white town.
Hapse girmesini istemiyorum.
I don't want him to go to jail.
Onu böyle yetiştirmedim.
I didn't raise him to do this.
Ona yanlışını göstermek için, hapis kadar da ağır olmayan nasıl bir şey yapabiliriz? "
So, is there something we can do, short of jail, just to let him know that he's wrong? "
Sadece yaptığınızı oğlunuza söyleyebileceğim kadar yapsanız yeter. "
I just want you to do it enough so that I can tell him you did it. "
Diğer yandan, kız da onun iki ayağını bir pabuca sokmamalıydı.
At the same time, I also believe she shouldn't have rushed him.
Dövecek hâlin yok ya.
You can't beat him.
Ondan bahsetmemin tek sebebi, tekrar sahalara dönecek olması.
The only reason I bring him up is because he's about to play football again.
Ona sordum.
And I asked him.
"Acaba kız ona ne demişti?"
"I wonder what she said to him."
Bence onu gerçekten seviyor. "
I think that she actually loves him. "
Bana söylediğini sanmıyorum ama herkesin duyabileceği şekilde "Leziz bir şey," dedi.
I don't think he was saying this to me, but he said this. Everybody heard him say it. He goes, "It's delicious."
Onu itip " Geri bas lan!
I'd push him. " Back up, motherfucker!
Tanımı nedir, bilmiyorum.
I don't know what you call him.
Hasta gibiydi ve endişeli arkadaşları da etrafını sarmıştı, onu kendine getirmeye çalışıyorlardı.
He looked sick, and all his friends were standing around him, concerned, trying to revive him.
Vahşiydi. Herkes ondan çok korkardı.
People used to be very scared of him.
Ondan bahsettim çünkü geçen sene durduk yerde beni aradı, " N'aber adamım?
I bring him up because last year, he calls me out of the blue, like, " Yo, what's up, man?
Artık kapatması için ona net bir şey söylemem gerekiyordu.
Then finally, I had to say something definitive to get him off the phone.
Onu duyunca güldü.
That shit made him laugh.
Sonraki gün gösteriden sonra onu kuliste gördüm.
The next day, after the show, I saw him backstage.
Yanında da bir arkadaşı vardı.
He had his buddy with him.
Yok, dedim ki, " Bence ne yap, biliyor musun?
No, I told him, I said, " You know what you should do, man?
Michael çok iyi biri, çok da cesur biri ama onunla tanıştığımda düşünmeden edemedim,
And Michael's a very nice guy, a very brave guy, but when I met him, I couldn't help but think,
Barınaktan getirdiler.
They brought him home from the shelter.
İstememiştim bile.
I didn't even want him.
"Kalsa olmaz mı?" dediler. "Olmaz," dedim.
They were like, "Can we keep him?" I said, "Nope."
" Muhtemelen bir sıkıntısı var.
Probably something wrong with him.
Bakamayız. "
Can't keep him. "
Bakmamıza izin vermezsen onu öldürecekler! "
If you don't let us keep him, they're gonna kill him! "
"Tamam, kalsın."
All right, you can keep him. "
Gitsin diye sandviçimden bir parça vermem gerekti, işte böylelikle dost olduk.
I had to give him a piece of my sandwich so he'd go away, and that's how we became friends.
Yemek düşürürsem ve Baba yanımda yoksa onu çağırmam yeterli.
If I drop food and Baba's not around, all I gotta do is call him.
Mahkûm gibi getirdiler.
They brought him in like a prisoner.
Yalan söylesin diye mesaj vermeye çalışıyordum ama anlamadı.
I was trying to give him a signal to lie, but he didn't pick up on it. I was like...
Herkes bana baktı. " Ben öğretmedim.
And everyone looked at me. I said, " I did not teach him.
Ona bulaştıklarını söylüyorsa bir şey yapmışlardır.
And if he said they was fucking with him, they did something to him.
Onu 3. aşamaya götürün.
Take him to stage three.