Hâlde traduction Anglais
6,664 traduction parallèle
Fena hâlde sıkıcı görünüyor, değil mi, zavallıcık.
She's damnably dull-looking, isn't she? Poor little thing.
Elbette generalim. O hâlde olduğunuz yerde kalın.
- Of course, Your Grace.
O hâlde daha da hoş geldiniz sevgili Denisov!
Well, then you are doubly welcome, my dear Denisov.
Mary, sorularımızın cevabı "Evet" ise mumu yanık hâlde bırak.
Mary, we ask that you let the candle burn if the answer is yes.
Ayrıca madem onları yargılamak için burada değiliz o hâlde neden son mumu söndürdün?
And if we aren't here to judge, then why did you blow out the last candle?
Genellikle gece yarısından sonra ve fena hâlde kahve kokarak gelir. Anlarsın ya.
Usually after midnight, smelling a lot like coffee, if you get me.
Eğer babamsa, bu gerçekten o ise o hâlde neden onu değiştirsin ki?
And if it was Dad, if it really was him, then why would he change her?
Bu onu fena hâlde üzdü. Dünya Savaşı sırasında Polonya'da büyüyen Marcus adında bir adamın günlüğü. Bu 2.
It upset her a great deal.
Taşınalım o hâlde, onu evden uzaklaştıralım.
So we move. We get her out of the house.
Onu bu hâlde bırakamayız.
We can't leave him like this.
Onu dondurabilir ama donuk hâlde kalmasını sağlayamaz.
He could freeze her, but he can't keep her frozen.
Aksi hâlde buluşmamızı kaçırmazdı.
She wouldn't have missed our meeting otherwise.
Pimento, bagajına silindir bir çanta koydu, köşeye çekti arabayı evine gitti ; pencerenin önünde çıplak hâlde tai chi yapıyor.
Pimento put the duffel in his trunk, parked around the corner, and went home ; he's been doing shirtless tai chi in his window ever since.
Yemek yemese de 50 yıllık Macallan şişesini tüyle kaplı bir hâlde buldum.
I can't get him to eat, but I found an empty decanter, of 50-year-old Macallan with fur all over it.
Bir yetim aksi hâlde bu sarayın gururu olabilir miydi?
How else would an orphan ever become the pride of this palace?
Birisi fena hâlde kalbini parçalamış.
Somebody smashed your heart big time!
Polis sırtında olduğu hâlde öylece yüzüp gitmiş!
He went swimming about with the policeman on his back.
Yap o hâlde.
Go on, then.
O hâlde ailemin kim olduğunu da biliyorsundur.
I do. Then you know who my family are.
- O hâlde neden buradasınız?
So why are you here?
O hâlde tüm taraflar memnunsa ödemenin ilk yarısının Trade Pass'in hesabına yapılmasının onaylanmasını öneriyorum.
Then, if all parties are satisfied, I suggest we sanction the first half of the payment to be made to the TradePass account.
- O hâlde gerçekten evde hissetmen gerek.
Well, then, you should feel very much at home.
Tamam o hâlde, gidelim.
Okay then, let's go.
- O hâlde gidelim.
- Then let's go.
O hâlde onu kızdırmayın.
Then don't piss him off.
O hâlde benim senden ne istediğimi biliyor musun?
So you know what I need from you?
Anlıyorum. O hâlde, buradaki polisi kesin olarak kızarttığımda buradan nasıl uzayacağımı aktarmama izin verin.
I see, then allow me to convey how I'm going to roll out of here once I've finally roasted this cop.
Bol şans o hâlde.
Good luck, then.
O hâlde müsaade edin sizinle kardeşçe el sıkışalım.
Then let me offer you a brotherly handshake.
Neden gelmiyor o hâlde?
Well then, why doesn't he come?
Belki güzel yerlerini size göstermeme izin verirsiniz o hâlde.
Then perhaps you will allow me to show you some of its finer points?
Ama o aptal dindarlığı sinirlerimi zıplatıyor gözü yaşlı hâlde ev hakkında yakınıp duruyor.
But she drives me to distraction with her stupid religiosity... the way she moons about the house with her eyes full of tears.
Bırak sana yardım edeyim o hâlde.
Then let me help you.
Belki de o hâlde pelin kullanabilirim.
Well, perhaps then I would use mugwort.
İskoçsunuz o hâlde.
_
O hâlde söylesene çıbanları kesip idrar tatmanın İskoçya'yı kurtarmamıza ne faydası dokunacak?
Then tell me, how will lancing boils and tasting urine help us to save Scotland?
O hâlde nasıl yapıldığını bilirsiniz.
Then you know how it works.
Ben de fena hâlde istedim.
I wanted to, badly.
Hayır! Ben de sanmıyorum çünkü şu ana kadar açıklayabildiğin tek şey aylardır bana neredeyse hiç dokunmadığın hâlde bu gece fahişenin birinin ihtirasla aklını başından aldığı!
No, I don't think you are, because so far the only thing that you've explained is that while you've barely touched me in months, tonight you were driven mad with passion by some whore.
Sayısız kez beni sevdiğine yemin ettiği hâlde bu gece ikaz dahi etmeden tekmeyi basıverdi.
She swore she loved me countless times. Then tonight, she spurns me without warning.
- O hâlde takip etmeye devam et.
Then you keep after him.
O hâlde hislerinizi bir kenara bırakmalısınız.
Then you should set aside your feelings.
Onu öldürmeme izin vermeyeceksen o hâlde ellerinle hemen beni öldür.
If you wilna allow me to kill him, then kill me now yerself.
- Yapamam. - Yemekten önce o hâlde.
I can't.
O hâlde nasıl bittiğini de biliyorsun ve iyi bitmiyor.
Then ye know how it ends, too. And it doesn't end well.
O hâlde bırak da seni derhâl soyayım.
Then let me get you undressed, right away.
Yine bu kadın zehir içtiği hâlde hayatta kalmasıyla tanınıyor.
This woman has also been known to drink poison and survive.
Çatallar fena hâlde acayip.
- Forks are very weird.
- Neden o hâlde?
- Then why?
- O hâlde tebrikler de yoldadır.
Well... then congratulations are in order. I'm afraid not.
O hâlde bu kadar basit :
Well, then it's simple :