Iflâs traduction Anglais
38 traduction parallèle
En tuhafı da şu Paul Madvig'e attığı iftiradan sonra Nick "The Observer" in iflâsını isteyecek.
Here's the funniest angle of it all. Soon as Nick frames Paul Madvig, he'll let The Observer go bankrupt. You see, he doesn't want to be a publisher.
Sonra iflâs ettik.
Then, bankruptcy.
Bir somun ekmekle iflâs edilmez.
A loaf won't bankrupt it.
- Bu gidişle iflâs edersiniz.
- You'll end up on the street.
Doktor Michel, böbreklerinin iflâs ettiğini söylüyor.
Dr. Michel says your kidneys are shot.
Sahibi iflâs etmiş. 40,000 kilometreyi doldurmamış bile.
Doesn't even have 25,000 miles on her yet.
10 sent bahşiş seni iflâs ettirmesin?
Sure a 10-cent tip won't break you?
Stüdyo iflâs etti.
The studio's bankrupt.
Ocak ayı kart dökümüme baktım ve iflâs ettiğimi gördüm.
I looked at my American Express bill one January... and went into ring failure.
Moist ve Bellybutton kapandıktan sonra iflâs ettin.
You filed for bankruptcy after both "Moist" and "Belly Button" were closed.
Ona iflâs ettiğimi ve yakında öleceğimi söylüyorum, o hâla üstüme çullanıyor.
Told her I'm broke and will die soon but she still clings on.
- Karaciğeri iflâs etmek üzere.
His liver is shutting down. What?
Yang-hoon'un iflâsı kaçınılmaz.
Yang-hoon's bankruptcy is irreversible.
Ben olmasaydım şimdiye kadar çoktan iflâs etmişti.
If not for me, he'd have gone under long time ago.
"Dedikodulara göre, şirket iflâsını açıklamak zoruda kalacak."
"it is rumored that they will recommend declaring bankruptcy"?
Ne yani iflâsın eşiğine mi geldik?
We're going bankrupt, you think?
Bu işte çoktan ölü olduğumuza inanmasam buranın iflâsını bile göze alıp bu riske girerdim.
I would be willing to risk bankrupting this place If I didn't think we were already dead in the water...
Golub ve Meyers bir dizi çekmişler iflâs eden bir adam, memleketine geri dönüyor.
Golub and Meyers pitched a show about a guy who gets downsized and moves back to his home town.
İç organlarım iflâs etmiş durumda.
My insides are pretty decrepit.
Sonra organlar iflâs etmeye başlayınca deliryum, çılgınlık...
Then as the organs of the body began to fail... delirium... madness.
Yeri gelmişken asla iflâs edemezsin, baba!
Speaking of which, we can't go broke.
Kısacası efendim, İngiltere tamamen iflâs etmiş.
In short, sir, England is all but bankrupt.
Endişelenme, duvarları yeni Los Angeles sanatçılarıyla doldururum. İnsanlar da iflâs ettiğimizi değil, köşeyi döndüğümüzü sanır.
Don't worry, I can fill the walls with some new LA artists and people will think we're ahead of the curve instead of going broke.
İflâs etmiş, kendisini bulamadık.
He was bankrupt and has not been found.
İflâs ettiğimi görmek için sabırsızlanıyor musun?
You just can't wait to see me in bankruptcy, can you?
İflâs etmiş.
Bar failed.
Doktor Michel, böbreklerinin iflâs ettiğini söylüyor.
This is Mr Kuo Chen Wah.
İflâs etmişti ve yalnızdı. Evinden çok uzaktan, Hindistan'dan dönüyordu.
He was bankrupt and alone on his way back home from India.
İflâs başka anlamlara da gelebilir.
Bankruptcy could mean a lot of things.
İflâsın eşiğine gelmediğimiz zamanlar eğlenceli geçerdi.
It was fun when we weren't on the brink of bankruptcy.
İflâs konusunda tek kelime bile etmediniz hâlâ.
You haven't said anything yet and we're headed rr bankruptcy.
İflâs dedikodularının altında kalacak değilim.
I'm not gonna stand in the back of the line at some bullshit bankruptcy hearing. Screw that.
İflâs mı edeyim?
Do you want me to go bankrupt?
İflâs ettin.
You are bankrupt.
İflâs...
Bankruptcy! He's broke.
İflâsın eşiğindeyiz.
We are flatlining. Whoa.
İflâs edersem insanların gözleri önünde sefil bir hayat süremem.
But I can't live miserably when people are watching.
- İflâs etmek üzereyiz.
We are facing ruin.