Imkansız traduction Anglais
15,668 traduction parallèle
Bu imkansız.
It's impossible.
Bu imkansız.
It is impossible.
Benden imkansızı istiyorsun, sevdiceğim.
You ask the impossible, my dear.
Hem de imkansız bir şeyi.
The impossible thing.
Size veda etmek bana daha imkansız geliyor, dostlarım.
Not as impossible as saying goodbye to you, my friends.
- imkansız.
- Impossible.
Vaazlarınızda söylediğiniz kelimelerin ve sayıların vaazlarınızı verdiğiniz sırada uydu yoluyla yüksek derecede şifrelenmiş olarak aktarılan, gizli devlet bilgilerinin içinde geçtiğini,... bu şifrenin çözülmesinin ve bilgilerin dağıtılmasının bilimsel olarak imkansız olmasının yanında devletin, henüz derece bile atamadığı bir düzeyde vatana ihanet suçu olduğunu söylesem ne derdiniz?
What if I told you that words and numbers contained in your sermons include sensitive government information that, given the dates you provide, were transmitted solely by satellite through a heavily encrypted format, the decryption and dissemination of which, other than being scientifically impossible, would surely carry punishments of treason that are so severe the government probably hasn t invented them yet?
Bu fiziksel olarak imkansız.
It's a physiological impossibility.
Satın almak imkansız.
Impossible to purchase.
Bu imkansız, Max.
That's impossible, Max.
Evet, bu imkansız.
- Yeah, that's impossible.
Bu imkansız, çünkü ben şu anda, burada, senin yanındayım.
That's impossible you see, because I'm here, right now, with you.
Başlangıçta çok kolay ama, giderek yenmek imkansız hale geliyor.
It starts out easy, and then it just gets fucking impossible.
Kazanman imkansız.
You can't win.
Bu imkansız..
It's impossible.
Olmuyor, söylüyorum size bu kesinlikle imkansız.
Nope. I'm telling you, it's absolutely impossible.
Söylüyorum sadece, bu imkansız.
I'm just saying, you can't do it.
Ben "imkansız" falan diyordum sonra da sen şey..
I was saying "impossible," and then when you put the...
Dar kafalılar için imkansız gelebilir.
It may seem impossible to small minds.
Babanın demek istediği, senin polis olman zor olacak hatta belki imkansız olacak.
What your father means, hon, is that it's gonna be difficult, impossible even... - for you to become a police officer. - Right.
İnsanlar, birlik olmanın imkansız olduğu bir dünya yarattı.
Man made a world where standing together is impossible.
Gece olmadan uçağa ulaşmamız imkansız.
We're not gonna make it to that plane before nightfall.
Bu imkansız.
That's impossible.
Hayır, bu imkansız.
No, it's not possible.
Baba, tüm açıksözlülüğümle ifade etmeliyim ki, kafanda kurduğun bu şey... imkansız.
Father. With the utmost humility, let me say that what you imagine is impossible.
Ciddi olsa da, almak isteyeceğim her şeyi Şu anda tamamen imkansız.
Seriously though, anything I would want to get is, like, totally impossible right now.
Soruşturma sırasında imkansız.
Not possible during an investigation.
Burada tam bir sayım imkansız, Sully.
There's no way to get a real count out here, Sully.
Hayır, cesedi, onun içinde bulduklarımız imkansızdı.
No, her body those things we found inside, those were impossible.
Bu imkansız.
Impossibility.
Almanya hakkında öngörü yapmak imkansız.
Predictions about Germany are impossible.
Hayır, bu imkansız.
No, that's impossible.
Bu baya imkansız gözüküyor.
That's seems highly implausible.
Bu kocaman, bu Bunu kaldırmak imkansız gibi gözüküyor.
It's massive, it's... going to be impossible to get off the ground.
imkansız.
It's impossible.
Bu da, senin için imkansız.
Impossible for you.
İkinizin de alerjik olması imkansız.
There's no way both of you are allergic.
Adam imkansız bir durumda.
The man is in an impossible situation.
Birlikte olmamızı imkansız kılma.
Don't make it impossible for us to work together.
İmkansız değil sadece mümkünatı yok.
It is not impossible, merely, un possible.
İmkansız olduğunu sanıyordum.
I thought it was impossible.
İmkansız olan şey.
"The impossible..."
İmkansız, efendim.
It's impossible, sir.
- İmkansız.
- It's impossible.
İmkansız bir şey.
It's impossible.
- Bu imkansız.
- That's not possible.
İmkansız.
Impassible.
İmkansız bir yolculuktan sonra, söz verdiği gibi geri döndü.. ve herkesi kurtardı.
After an impossible journey, he returned as promised and saved them all.
- İmkansızı nasıl başardın?
- How did you pull off the impossible?
İmkansız demiyorum.
I'm not saying it's impossible.
Sahiden "şununla" el sıkışırken fotoğrafının çekilmesine müsaade eder mi sandınız? Maalesef, imkansız.
Regrettably, it is impossible.