Inevitable traduction Anglais
2,005 traduction parallèle
Yani bu, nasıl olsa kaçınılmaz.
I mean it's, uh, it's inevitable anyways, so...
Olay çıkması kaçınılmazdı.
Confrontation was inevitable.
FBI'a mahkum olduğumda, müttefikler arasındaki işimin açığa çıkması zaten kaçınılmazdı.
When I became obliged to the FBI, it was inevitable that my shift in alliances would be exposed.
Bu tür şeyler açığa çıktığında, düzenlenen o kaçınılmaz basın toplantılarında kocalarının yanında hissiz yüz ifadeleriyle duran kadınları görmüşsünüzdür.
You see those wives in the inevitable press conference, Standing stone-Faced next to their men,
Bu kaçınılmazmış gibi konuştun.
You say that like it's all... inevitable.
Bu kaçınılmaz bir şey mi yoksa bir seçim mi?
Is that inevitable, - or is it a choice?
- Korkunun ecele faydası yok.
- Well, that's inevitable.
- Bu savaş kaçınılmaz.
- This battle is inevitable.
Kaçınılmaz karşılaşmanın bir çok savaşçısı şu an aramızda.
"Many warriors of the inevitable confrontation" "are among us now."
Mantıksal olarak konuşursak, bu kaçınılmazdı.
Rationally speaking, it was inevitable.
Eğer doğduysan, ölüm kaçınılmazdır.
If you're born, death is inevitable.
Hayır, sadece kaçınılmazı görünce anlarım.
No, I just know the inevitable when I see it.
Sen sürgün edileceksin ve işte o zaman kaçınılmaza karşı koyamayacağını anlayacaksın.
You'll be the one being banished. And then you'll finally realize that you cannot fight the inevitable.
Spiritual? ( manevi huzur yeri... ) - Ben tekim- -
It's inevitable, and you can't hold it back.
Beni hemen yakalarlardı.
The inevitable questions would lead right back to me.
- Kendilerini erkeğin kollarına atarlar, kaçınılmaz olan gerçekleşince de başa çıkamazlar.
They throw themselves at a man, and then they can't handle it when the inevitable happens.
Kaçınılmaz çarpışmanın pek çok savaşçısı şu anda aramızda.
Many warriors of the inevitable confrontation are among us now.
Eminim sen de kaçınılmaz olanı kabul edeceksin.
I'm just making sure you embrace the inevitable.
Aç ve yalnız, ölümleri kaçınılmaz görünüyordu.
Hungry and alone, their death seemed inevitable.
Koşulların bir önemi yok, burada bulunuyor olman beklenen bir şey değildi.
No matter the circumstances, your presence here was not inevitable.
Burada bulunman dahi küçük dünyamızın dengesinin bozulmasını kaçınılmaz yapıyor.
Your appearance here means inevitable Accident for the balance of our tiny world.
Bunlar, insan evriminin kaçınılmaz, durdurulamaz bir gerçeğidir.
It is an inevitable, unstoppable fact of human evolution.
O sırada, malum kaderini değiştirme umuduyla kurtarıcısı o boş arazide gözüktü.
While his saviour looked upon the wilderness, in the hope of changing his inevitable fate.
Bastırılmaya devam edildikçe sonuç kaçınılmazdır.
Oh, continue the pressure and the result is inevitable.
Her ekipte vardır herhalde.
Inevitable with any team, I imagine.
Buraya geldiğin gün... Matabe'nin zamanı dolmuştu.
The day you arrived here... might be the inevitable hour for Matabe.
Eninde sonunda öğrenecektim.
It was inevitable I'd find out.
Aralarında bir nispet doğuyor. Biraraya gelmeleri kaçınılmaz bir şey yani.
A bond was forged between them, which made their meeting inevitable.
Bazı şeyler kaçınılmazdır.
Certain things are inevitable.
Kaçınılmaz son bu, ikimiz de biliyoruz.
we both know it's inevitable.
Kaçınılmaz diye bir şey yoktur.
nothing is inevitable.
Ölüm kaçınılmazdır.
Death is inevitable.
Depremler, tabakaların hareketlerinin kaçınılmaz sonuçlarıdır.
BlLHAM : Earthquakes are an inevitable consequence of the movement of plates.
Kaçınılmaz birşey.
It's inevitable.
Dr. Bell diğer tarafın varlığını keşfettiğinde en çok korktuğu şey iki evren bir araya geldiğinde çarpışmanın kaçınılmaz olmasıydı.
When Dr. Bell realized the existence of the other side, the thing he dreaded most was the inevitable collision... if our two universes ever came together.
Birlikte büyüdüm arkadaşlarımda... Yüksek doza müptelâ olana kadar hepsine oyun gibi gelir. Rehabilitasyon da acınası bir depresyona dönüşür.
It starts out all fun and games until the inevitable O.D., the failed rehab and the pathetic downward spiral.
Dün olan şey kaçınılmazdı.
What happened yesterday was inevitable.
Bazı şeyler artık kaçınıImaz.
Certain things are inevitable right now.
Eğer 1932,1933 yıllarında bir Alman Üçüncü Reich'in kaçınıImaz sonunu görebilecek, ileriye dönük öngörüsü olsaydı, ve yaklaşmakta olan şeyi görseydi gerçekten de vicdanı rahat bir şekilde hiçbirşey yokmuş gibi arkasını dönüp gidebileceğini düşünüyor musun?
If there was a German in 1932, 1933, who had the foresight to look ahead and to see what the inevitable end result of the Third Reich would be, if there was somebody who had seen that coming,
Kaçınılmaz Hulk.
The Inevitable Hulk.
Hayaletlerin bir araya gelip kaçınılmazı kucaklayabileceği bir mekan. "
A place where ghosts can gather to embrace the inevitable. "
Mavi el, kaçınılmaza teslim olmayı işaret eder.
The blue hand marks a surrender to the inevitable.
Bu kaçınılmaz olandan kaçmaya çalışmaktır.
Yeah, but that's just like denying the inevitable.
Bizi bekleyen olumsuzluklarla karşılaşmadan önce.
Before the inevitable monkey wrenches Come looking for us.
Ama yıldızın ölümü, kaçınılmazdır.
But the star's death is inevitable.
Sonu kaçınılmaz.
Its end is inevitable.
İlişkiniz kaçınılmaz acı sona ulaştı mı?
Has your relationship reached its inevitable ugly end?
Söyleyecek çok şey yoktu, ama kaçınılmaz son görünüyordu.
There didn't seem to be much to say, although a few lads come up with inevitable.
Bu kaçınılmazdı.
This was inevitable.
Er ya da geç Triffid'ler üreyecekti.
'The pollination of the triffids was inevitable.
Bak, dün sadece kaçınılmazı erteledin.
Look, you only delayed the inevitable yesterday.