Intolerance traduction Anglais
170 traduction parallèle
Bağnaz zihniyetlere ve yalanlarına müsaade etmeyin.
Do not forget them and applaud the lies of fanatical intolerance.
Özgür dünya için savaşalım, ulusal engelleri kaldırmak için. Açgözlülüğü kaldırmak için, nefreti ve hoşgörüsüzlüğü.
Let us fight to free the world, to do away with national barriers, to do away with greed, with hate and intolerance.
Zayıflığa karşı önyargın, anlamsız hoşgörüsüzlüğün.
Your prejudice against weakness, your blank intolerance.
Hoşgörüsüzlüğün beni çıldırtıyor.
Your intolerance infuriates me.
Kalbimizdeki saflık ve aklımızdaki dürüst düşünceler bizi şeytanın ahlaksızlığından koruyacaktır.
With purity in our hearts with right thinking in our minds we arm ourselves with intolerance of all evil.
Nefret, hoşgörüsüzlük ve cinayetten suçlu!
He's guilty of hatred, intolerance and murder!
- Ben de hoşgörüsüzlüğü tanırım.
- I know intolerance.
Kızkardeşim ve ben aramızdaki hoşgörüsüzlük... ve anlaşmazlıklar için çok kederleniyoruz.
My sister and I are much grieved... over the intolerance and disagreements among us.
Üstlerim benim kayboluşumu sorgularken, paranoya seviyesinde şüpheci ve hoşgörüsüz tavırlar sergilediler.
When my superiors questioned me about my disappearance, they exhibited a degree of suspicion and intolerance bordering on the paranoid.
Ben, insanların gücü ve zenginliği... fakirlerin sırtına basarak kazandığı bir çağdan geliyorum. Önyargı ve hoşgörüsüzlüğün sıradan olduğu... ve gücün her şey demek olduğu bir çağdan geliyorum.
I come from a time when men achieve power and wealth by standing on the backs of the poor, where prejudice and intolerance are commonplace and power is an end unto itself.
Onlar hırsın, sapkınlığın, hoşgörüsüzlüğün ve gericiliğin partisi.
There are the party of greed, corruption, intolerance and old ideas.
If we fail, their intolerance will grow, and many could perish
If we fail, their intolerance will grow, and many could perish.
Noel babanın laktoz sorunu var.
Santa has a lactose intolerance.
- "Sağlam çitler, iyi komşular içindir." - "Yeni bir hoşgörüsüzlüğün başlangıcıdır bu."
"Good fences make good neighbors." "The beginning of a new intolerance."
Kendisine ilham vermişti. Başyapıtı olacak olan "Intolerance" ı çekecek cesareti vermişti.
Gave him the audacity to create his masterpiece, Intolerance.
"Intolerance" da abartılı bir bütçeyle, gerçek boyutlu setlerle ve binlerce figüranla çok daha fazlası yapılabilirdi.
Intolerance. Much has been made of its extravagant budget, real-size sets and thousands of extras.
"Intolerance" da aynı zamandan hikâyeleri ve karakterleri anlatmak yerine,.. ... dört farklı yüzyılda geçen hikâyeleri anlatma cesareti göstermişti.
Intolerance was a daring attempt at interweaving stories and characters... not from the same period, but from four different centuries.
Peki bu modası geçmiş eski geleneği başlatan "Cabiria" ve "Intolerance" mıydı?
[Howling Continues] So, is the grand old tradition started by Cabiria and Intolerance obsolete?
Griffith'in "Intolerance" ı, Murnau'nun "Sunrise" ı gibi. Bir zamanların üstün yapımlarıydı bunlar. Deneysel film ve düşsel manzumelerdi.
Like Griffiith "s Intolerance, like Murnau" s Sunrise, it was at once a super-production, an experimental film and a visionary poem.
Uzun yıllardır insan doğasının ruhsal tarafına seslenen pek çok filmde bunu bulurum. Griffith'in filmi "Intolerance" dan John Ford'un "The Grapes of Wrath" ına,.. ... Hitchcock'un "Vertigo" sundan Kubrick'in "2001" ine ve pek çok diğerine kadar.
I find that over the years many films address themselves to the spiritual side of man's nature... from Griffith's film Intolerance toJohn Ford's The Grapes of Wrath, to Hitchcock's Vertigo, to Kubrick's 2001 and so many more.
Şiddet, hoşgörüsüzlük ve savaştan nefret ederdi, herkes gibi.
He hated violence, intolerance and war, like everyone.
Laktoz dayanıksızlığı!
Lactose intolerance!
Bağnaz katılığın hoşgörüsüzlüğün sınırında olabilir mi aslında?
Could your puritanical rigor in fact border on intolerance?
* Ezilmiş gözler bakar sakatlanmış beyinler yıpranır * tahammülsüzlüğün nişanları
* Crushed eyes stare maimed minds wear * badges of intolerance
Haksızlıkları, hoşgörüsüzlüğü yok eden, acımasızlıkla savaşan, lânetleyen...
Fighting injustice, crushing intolerance battling inhumanity.
Son günlerde kadınlar en ufak tahrikle deliye dönüyor. Gidelim mi?
I mean, lately women just fly into rages of intolerance just at the slightest provocation.
Ve benim gelmem için yeteri kadar hoşgörüsüzlük getirdin.
And you brought enough intolerance to allow my coming.
Dini hoşgörüsüzlük.
Oh, religious intolerance.
Bazen küçük bir hoş görüsüzlük hoş karşılanabilir.
Sometimes a little intolerance can be a welcome thing.
O korku, yargı ve hoşgörüsüz bir hayattan kaçmak istedi.
- She wanted to escape a life of fear... and judgment, of intolerance.
Biraz tahammülsüzlük belki, biraz fazla şans.
A little intolerance, perhaps? A little too much self-luck?
Gece gündüz çalışırız eylemlerimizi planlarız, adaletsizlikleri ihbar ederiz yoksulluğa karşı, zorunlu göçe karşı ve her türlü haksızlığa karşı savaşırız.
We work night and day in the shadows, planning our operations denouncing injustice against the impoverished, the arbitrary procedures against the deportees and every form of intolerance.
Sağlık ve etik standartlarını korumak, mürettebatın bağnazlık ve hoşgörüsüzlüğüyle mücadele etmek.
To uphold your medical and ethical standards as you struggle against the crew's bigotry and intolerance.
Süt ürünlerine alerjim var.
I have an intolerance to dairy.
Yapılan zulümleri yıkmak, ve bağnazlık topunu hoşgörüsüzlük.. .. kale direğininüzerine.. .. vurmak istiyorum.
I want to march down that field of oppression... and kick that ball of bigotry right over the goalpost of intolerance.
Soğuğa karşı hassasiyet. Evet. Artrit, kas ağrısı, kabızlık.
"Intolerance to cold." Yes. "Arthritis, sore muscles, constipation." Yes, yes, and yes.
Zekası, bildiğiniz tüm kahramanlardan daha kıvrak olan, istediği herkesi önünde diz çöktürebilen, hoşgörüsüzlüğe ve adaletsizliğe savaş açan ve bunu yaparken hala 100 erkeği becerebilecek kadar güçlü bir erkek.
WITH POWERS OF MIND GREATER THAN ANY KNOWN TO MAN, HE CAN BEND ANYONE'S WILL TO HIS, ROUT THE FORCES OF INTOLERANCE AND INJUSTICE,
Bazen kelimelerin hoşgörüsüzlük içerdiğini biliyor muydunuz?
Now, did you know that words we use can show intolerance?
Burada hoşgörüsüzlük hoşgörüyle karşılanmayacaktır.
Here, intolerance will not be tolerated.
Hitler'in Milliyetçi Sosyalist Partisi, sahte hayaller ve sahte umutlar vaat ediyor.
" The abyss is Hitler's party of National Socialism - a party of intolerance and hatred. false imagery and false hope.
Hoşgörüsüzlük, önyargı gibi şeyleri arkamızda bıraktık.
We've moved past things like intolerance, prejudice.
Günümüzde, bin yıl öncesinden daha çok hoşgörüsüzlük var.
There's more intolerance today than there was 1,000 years ago.
Hoşgörüsüzlüğe tahammül edemem.
What I do care about is intolerance.
Smithler lntolerance filminin kurgusu sırasında evlendi.
The Smiths married during the cutting of intolerance.
Minik beyni, hoşgörüsüzlük yüzünden taşlaşmış.
His tiny brain has been calcified by intolerance.
- Senin kendi hoşgörüsüzlüğün ve öfken.
- Your own intolerance for frustration.
Enron ` un ölümcül bir kusuru varsa o da kendini beğenmişlik, kibir, hoşgörüsüzlük ve açgözlülüktü.
The fatal flaw at Enron if there is one, you say it was pride but then it was arrogance, intolerance, greed,
Siz patetes kızartması ve pirzola, siz Mandigo tavuğu ve pilav ve küflü peynirli salata, süt ürünlerini sindirememenizi anlıyorum- -
You got the baby back ribs with fries, you got the Mandingo chicken with rice and a salad with a side of blue cheese. I respect the lactose intolerance.
Enron'un ölümcül bir kusuru. ... varsa o da. ... kendini beğenmişlik, kibir, hoşgörüsüzlük.
The fatal flaw at Enron if there is one, you say it was pride but then it was arrogance, intolerance, greed,
Zulüm ve adaletsizlik, müsamahasızlık ve baskı.
Cruelty and injustice, intolerance and oppression.
Yani hoşgörü kendi zıttının,... hoşgörüsüzlüğün görünüm kipidir.
That is to say, tolerance is a mode of appearance of its own opposite, of intolerance.