Içten traduction Anglais
4,349 traduction parallèle
Dıştan huysuz, içten aksi ve hoşnutsuzdur.
He's grumpy on the outside, morose and malcontent on the inside.
- İlk kez içten bir şekilde gülümsedin bana.
You have to at least be grateful for my heart to smile.
Parmağında yüzük yok, içten içe ölmüş gibi de görünmüyor.
He's not wearing a ring, and he doesn't seem dead inside.
Bay Pete, en içten şekilde Six'i tebrik ediyor.
Mr. Pete would like to personally extend his warmest congratulations to Ms. Six.
Bu çok içten oldu.
That's a little close, guys.
Yaratıcılık içten gelir, biliyorsun.
You know creativity comes from within.
En içten taziyelerimi sunarım.
May I offer my deepest sympathies.
Çünkü birinin özel olması için gereken tek şey buna içten inanmasıdır.
Because the only thing anyone needs to be special... is to believe that you can be.
Ve bilmeni isterim ki, çok içten söylüyorum şu andan itibaren asla...
And I just want you to know, from the bottom of my heart... from this moment forward... I solemnly promise that I will never...
Bitişinin geldiğini görüp içten içe parçalandığında.
When he sees it coming and breaks all up inside.
Ciddi bir kamu yanlısı politika pozisyonunda birinin içten içe hatta en kapalı buluşmalarında birbirlerine "Millet, buna üzülmeyelim hadi" dediğine gerçekten de inanıyor musunuz?
Do you really believe that anybody in a serious public policy position in their heart of hearts or even in their most closeted meetings says to each other, "Hey, guys, let's not get too upset about this"?
Gerçekten harika. - Bu çok içten gelmeydi.
Well, that was so heartfelt.
Vay be, bu içten kelimeler için teşekkürler.
I mean, God almighty. Thank you for those profound words of sympathy. Well.
Biraz daha içten gelsin.
A little more from the inside.
Sunland Derbisinde yarışın bitmesine 600 metre var, dış kulvardan Kelly Leak, içten Mine That Bird başa baş geliyorlar.
With three-eighths of a mile to go on the Sunland Derby, it's Kelly Leak on the outside, Mine That Bird on the inside going nose and nose.
Genelde insanlar bu konuda içten pazarlıklı olurlar.
Usually people are more subtle about this.
Size gerçekten içten bir şeyler hissettirdiği bir anı düşünün.
No, I'd like you all to think of one moment where she made you feel something real.
Bu benim hayatımda attığım en gerçek, otantik ve içten kahkahaydı.
That is the most real, authentic, hysterical laugh of my entire life
Majesteleri'nin hizmetine en içten dileklerimle hoş geldiniz.
My warmest welcome to His Majesty's service.
Ama içten yanmalı motor olayı gerçekmiş.
Spontaneous combustion, however, totally real.
Ne kadar da içten bir karşılama, sağ olun.
That's genuine caring, thank you, I think.
# Öyleyse içten söyle #
♪ So sing with all your heart ♪
Seni içten içe kemiren şey nedir?
What eats at you from the inside?
Bu sefer daha içten olsun.
A little less wooden.
Kendisi içten pazarlıklı bir katil ve psikopattır.
She is a calculating, murderous psychopath.
Evlat, memurlar her zaman için dıştan sert, ama içten rüşvetçi olurlar.
Son, those officers who look strict outside.. ... are corrupt on the inside.
En içten teşekkürlerimle..
My deepest thank you.
Zabıt kâtibi gibi görünüyor olabilir ama Fransa'da içten içe romantik kalan son kişidir.
He might appear to be just a legal clerk, but secretly inside he's the last romantic left in all of France. Oh, no, no.
Seni içten içe kemiriyordur.
Back Just Like You.
Sen de biliyorsun, birilerini memnun etmek için çalıştığında bu asla içten olmaz.
You know... when you work to please someone its never from the heart
Seni içten içe öldürüyor.
It's killing you inside.
Roger'ın televizyona çıkmayı sevmesinin nedeni içten içe halkçı biri olmasıydı.
The reason Roger loved being on television is that at his heart, he really is a populist.
Ertesi gün yazdığı blogda, gayet içten bir yazı çıktı. Ona da sanat ve sinema aşkını aşılayan kişinin teyzesi olduğundan bahsediyordu.
The next day, a blog post turned up where he wrote, in a very heartfelt way, about his own aunt who kind of gave him the gift of art and film as well.
Ünlü yazarlar öldü ama Roger hakkındaki öyküleri değerli kılan, o içten sevgiydi.
Famous writers have died. But what I thought marked the stories about Roger was a genuine affection.
En içten duygularımla ailenin kaybını paylaşıyorum fakat buralarda öylece dolanıp, kanunları kendin belirleyemezsin, değil mi?
Well, I deeply sympathize with your family's loss, but you can't go around taking the law into your own hands, now, can you?
Senin oynadığın şekilde seyirci sonuca varıyor ama içten içe unutuyorlar.
Well, the way you're playing it, the audience follows you out, but instantly forgets about her, so...
Bana çok içten gözüktü.
Hmm, so just happens to be gorgeous.
Seni şu anda içten içe gıdıklıyor. Çünkü sen çok uslu bir çocuksun.
He in there, tickling you, right now because you such a good boy.
En içten duygularımla kutlarım, Haydon.
Well, you have my hearty congratulations, Haydon.
Ve beni içten içe kemirmesini beklemeyeceğim.
And I'm not waiting for it to slowly claim me.
Içten söz ver.
Promise me from your heart
Buna içten bağlanacaksın.
It gets its hooks in you, you'll see.
Buna içten bağlandım.
Got its hooks into me.
İçten içe ölüyorsun değil mi?
You're dying inside, aren't you?
İçten olmayan cevaplar verme!
Try harder!
İçten içe çok öfkeliydi onun bir yerlere geliş bileti olmaktansa oyuncu olmayı tercih ettiğim için.
Deep down he was furious. That I'd rather be an actress than be his ticket in.
İçten gelerek söylediğini düşünmedim.
Oh, I didn't think you meant that.
İçten gelerek söyledim.
I said it. I meant it.
- İçten teşekkür etmedim.
- I didn't mean "thank you."
- İçten rica etmedim.
- I didn't mean "you're welcome."
İçten içe bu tişörtü giydiğin için mutlusun değil mi?
Deep down, you're really enjoying wearing that shirt, aren't you?