Kazın traduction Anglais
4,721 traduction parallèle
Kuklanın canlı mı yoksa ölü mü olacağını gözleri belirler. En iyi göz kuklanın içine kazınan ruhlardan olurmuş.
Whether it lives or dies depends on the quality of its eyes. it will gain a soul.
Her adam, kadın ve eli silah tutabilen veya kum torbası doldurabilen çocuk söz konusu burada. Şu anda kimseyi vahşi bir kazın peşinden göndermeye gücümüz yetmez.
Every man, woman, and child who can fire a weapon or fill a sandbag is spoken for.
16. yüzyıldaki evlerin girişlerine, pencerelerin ve ocakların etrafına kazınmış olarak bulabilirsiniz.
You find them carved into doorways and around windows and fireplaces in 16th century houses.
Son 180 yılını bir çukura gömülü geçirdiğin düşünülürse biraz miden kazınmıştır dedim.
I imagine you're... a bit peckish after spending 180 years buried in a hole.
Kurbanın izleri, kimlik tespitini engellemek için kazınmış.
The victim's prints were skinned off to avoid identification.
James Monroe ve Sam Clennon... kazının güvenliği için görevlendirilen ekibin bir parçasıydılar. Paha biçilmez eserlerin aceleye getirilmiş kazıları.
James Monroe and Sam Clennon were part of the unit which was assigned to provide security for the dig, a hastily-assembled excavation of priceless artifacts.
- Ve tatlı için,... ne zaman karnın kazınmaya başlasa, Helen'ın elma dilimleri orada.
And for dessert, when your tummy starts to rumble, there's Helen's apple crumble.
Belki kafalarını kazığa geçirilmiş halde geri getirmeliydim.
Maybe I should've brought their heads back on a spike.
- Daha önce kaz avladın mı?
You ever hunted geese before?
Annemin işi buydu. Bu yüzü belleğinize kazıyın çünkü rüyalarınıza girecek efendim.
Memorize this face, because it is going to haunt your dreams, sir.
.. her zaman kazı çalışmalarını durdurdun mu?
Some of my people's garbage?
Kazın, kazın, kazın.
Dig!
Beni gerçekten kazıklamıştın.
You really ripped me off.
Tepetaklakların kökünü kazımak için bulunmaz bir fırsat bu!
This is our chance to root out the inverts!
Eski bir kısrakla beni kazıklıyor olmalısın.
You must've fobbed me off with an old mare as well
Taşın üstüne kelimeyi kazımadı.
He didn't paint the word on the rock.
Babası da taşın üstüne kelimeyi kazımadı.
His father didn't paint the word on the rock.
- Evet, kazıcının yanındaydılar.
Farthest from the collapse. Yeah, they were on the miner.
Bu damarın her iki tarafını aylardır kazıyoruz. Bilmiyorum.
We've been mining both sides of that seam for months.
Bu satırları aklınıza kazıyın tamam mı?
Guys, memorize these lines, okay?
Bırakın da kazı uzmanımız çıkarsın.
Let the dirt maestro unearth it.
Şimdi, biraz dinlen çünkü içinde bana açıklayacağın bir çok şeytan var, ve ben onları kazıp çıkarmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
Now, you get some rest because it is clear to me there are more demons inside of you, and I will do whatever it takes to dig them out.
Çokeşli evlilik sertifikası, ucuz lisans fişi bir inşaat şirketine kampüste kazı yapma izni, Kavgam'ın imzalı bir kopyası.
... a polygamous marriage certificate, a bill of sale granting campus drilling rights to a fracking company, an autographed copy of Mein Kampf.
Evlenmediğin birinden evlendiğin kişiye kazık atmasını isteyemezsin.
And you don't go to the one you didn't marry to stick it to the one you did.
Sadece kendi müşterisiyle sevdiği adama kazık attığını öğrendiğinde kızının ne düşüneceğini merak ediyorum.
I just wonder what your daughter's gonna think when she finds out you screwed over your own client just to stick it to the man she loves.
Bunu yaptıktan sonra beni kazıklamayacağın ne malum?
And what's to stop you from still trying to screw me after that?
Bu bir Apache ölüm tuzağı, ve eğer dikkatimi dağıtmasaydın, bacağım bu keskin tahta kazıkla dolu deliğe saplanmazdı!
This is an Apache death trap. And if you were not distracting me, my leg would not be stuck in a hole with sharp, wooden stakes!
Kafasını bir kazık üstünde görmek istemiyorsa kullanmayacak.
She won't, unless she wants her head on a stake.
Kazı kazan aldığın istasyon Joe.
The gas station you buy scratchers from, Joe.
Soru şu ; Neden kardeşim senin çürümüş kazığını giyiyor?
Question--why is my brother wearing your compost pile?
Evlenmediğin birinden evlendiğin kişiye kazık atmasını isteyemezsin.
Jessica Pearson, and their divorce negotiations, and you don't go to the one you didn't marry to stick it to the one you did.
İçinde ben varken Edward'a kazık atacak bir anlaşma yapmaya kalktın.
You tried to cut a deal that would screw Edward and me in process.
Uç fikirleri olan aktivistler için hükümet sitelerini hacklediğini biliyorum. Grup şiddete yönelince iyice hassaslaştın yeni bir hayat karşılığında federallerle anlaşma yaptın sonra onlar da sana kazık attı ve işte buradasın.
I know you hacked government sites for a fringe group of activists, got squeamish when the group turned violent, cut a deal with the feds in exchange for a new life, and got screwed over by them and stuck in here.
Mayo'nunkini Jimmy Hoffa'nın altından kazıp buldum ve Einstein'ınki?
Mayo's I dug up from under Jimmy Hoffa and
Ağzını bantla, ellerini bantla çölde bir yere götür ve bir delik kaz.
Tape his mouth, tape his hands, take him out to the desert and dig a hole.
- Evet efendim. Sokağın karşısındaki bir evde biri bahçeyi kazıp kulübe yapmış.
Yes, across the street, someone built a cabin.
- Kafama kazık çaktın be!
Jesus, you stuck a pickax in my skull.
Camın oradan uçan şey bir kaz mıydı?
Is that a goose that just flew by the window?
Başkan talihsiz bir donanma gazisinin cenaze törenine katılıyor ve ben bunu mezar kazıcının instagram hesabından öğrenmeliyim öyle mi?
The President throws a funeral for a down-on-his-luck Navy vet, and I have to find out about it from the gravedigger's Instagram account?
Kurye eşyalarını derisinin içine kazıyor.
The courier buries things under his skin.
İş yaptığın şu makarnacı var ya, Petrucelli sana kazık atıyor.
That wop you're in bed with, Petrucelli, he's pulling a fast one.
Meğer asker değilmiş, bir budist tapınağının kazı çalışmalarını gözetleyen bir arkeologmuş.
Turns out, not a fellow soldier, but an archaeologist overseeing the excavation of artifacts from a Buddhist temple.
Bir kaç gündür Kabil'de bir kazı çalışmasını gözetliyordum.
I've been overseeing a dig in Kabul the last few days.
Kazık attın değil mi?
You pulled a fast one, didn't you?
Simmons kazıklandıklarını biliyor.
Simmons knows they get ripped off.
Kendi mezarını kendin kaz.
Dig your own fucking grave.
Rıhtımın altında bir yere isimlerimizi kazımıştık.
We carved our names somewhere under here.
Onun adını silip kendi adımı kazıyacağım.
I'll cross it out and chisel mine in its place.
Ya yarın kazığa bağlanıp yakılırsın, ki bu zahmetli ve acı dolu olsa da gayet eğlenceli olur ya da bu hapları yutup uykuya dalıverirsin.
You can burn at the stake tomorrow, which would be messy and painful, although very entertaining. Or you can swallow these pills and go to sleep.
Bundan yüz yıl sonra beni tekrar kazıp çıkardıklarında doğanın düzeni tekrar sağlanacak.
Hundred years from now, when they dig me up again, the natural order will be restored.
Raporunu taşların üzerine mi kazıyacaksın Bay Deeks?
Uh-huh. You going to chisel your report in stone, Mr. Deeks?