Know traduction Anglais
1,640,541 traduction parallèle
Baltimore aslında...
You know, Baltimore is...
Ki bunlar bunu unutmayan emekli kadınlar, büyükanneler.
you know, retired women, grandmothers that haven't let go of this...
Kim olduğumun ve ailemin bilinmesini istemedim.
I didn't want anyone to know who I was, I didn't want anybody to know my family.
Pazarları kiliseyi kaçırmak, cumaları et yemek duyulmamış şeylerdi. ED HARGADON JEAN'İN KARDEŞİ
You know, it was unheard of to either miss church on Sunday or eat meat on Friday.
Her yer rahibelerle doluydu.
You know, you had nuns all over the place.
" Tanrı bunu affedebilir mi, bilmiyorum.
" I don't really know if God can forgive this.
Yaptığı şeyler, onun deyimiyle kutsal ayinlerdi.
The things that he was doing was "sacramental," you know, quote-unquote.
Menisinden Komünyon gibi bahsetti.
That, you know, he talked about, uh, his come as the Eucharist, you know.
Veya biri Latince bir dua okurken diğeri de şey derdi :
Or one would be praying over me in Latin while the other one would be, you know, kind of saying :
"Kutsal Ruh'u kabul et." Yani penisi yoluyla.
"Take the Holy Spirit," and, um... You know, through his penis.
"Biliyor musun?"
" Hey, you know what?
Rahip yardımcıları olarak oraya daha erken giderdik.
You know, the altar boys, we'd get there a little early.
Ben de sokakları bilen, şehirli bir çocuktum. Adam-12 gibi şeyleri izleyerek büyümüştüm, yani...
And being a street-smart kid, you know, from the city, growing up watching Adam-12 and things like that, I mean...
Ve etkisini göstermeye başladığında bana iyice yaklaştı ve dedi ki
And as it began to take effect... he came down real close and, you know, he was like :
"Tamam, orospu bundan hoşlanacak mı, bakalım."
"Okay, let's see how much the whore likes it," you know.
"Dersin hangi sınıfta Jean?" Ben de "Bilmiyorum" dedim.
Where are you supposed to be? "And I said," I don't know. "
Terapiye ihtiyacın olduğunu bilmiyordum. "
I didn't know you needed these services. "
Cathy "Jeannie'nin terapiye ihtiyacı olduğunu bilmiyordum" dedi.
And she said, "I didn't know Jeannie needed these services."
Sanki gözünün üstünde olduğunu belirtiyormuş gibiydi.
It was almost like she was letting him know that she was also observing.
"Onun garip biri olduğunu biliyorum ama gitmek zorundasın."
"I know he's weird and all, but you have to go."
Öğretmenler de gözlerini falan çevirirdi.
And the teachers, they... They would just, you know, look down or whatever.
Odasına girdiğimde sandalyede oturan biri olurdu ve kim olduklarını bilmezdim.
I would get there and there would be someone sitting in a chair, and I didn't know who it was.
Gerçek adı Bob muydu, bilmiyorum. Belki Maskell'ın ona taktığı isimdi bu.
I don't know that Bob was his real name... or if it was just a pseudonym that Maskell gave him.
Bilmiyormuş gibi tepki verdi ama suratından bildiği anlaşılıyordu.
She acted like she didn't know, but yet her face said she did know.
Bunu yıllar sonra hemşirelik okulunda düşündüm.
And, you know, I thought about that in nursing school years later.
Ben de hemen yola koyulurdum.
You know, and there I would go.
Dinle ne alakası olduğunu ben de bilmiyorum.
If it had anything to do with religion, I don't know.
İmalıydı, belki ben de sorunlarımı bir danışmana anlatmalıyım ki sonum Marnie gibi olmasın, dedirtiyordu.
It was suggestive, you know, that maybe I have... things that I should talk to a counselor about so I don't turn out like Marnie.
Ama bunu bana meydan okuyormuş gibi önerdi, ben "Yapamazsın" dedim, o da "Bir görelim" dedi.
He... But he presented it more as a challenge, you know, and with me saying, "Oh, you can't," and he's like, "Oh, let's just see."
Cathy sınıfın önünde duruyordu ve benimle muhabbet etmeye başladı.
And Cathy was in the front of the class and she started just, kind of light conversation with me, you know, how...
Belirli bir sebepten dolayı mı? "
You know, is there something in particular? "
Suratımda bir panik ifadesi vardı.
I know that it was a look of panic on my face.
Ben de yere bakıyordum, o da dedi ki
And I'm looking at the floor, you know, and he's, like :
Ona baktım ve "Hayır, hayır" dedim.
And I looked up at him and it was like, "No, no, no, no," you know.
Gerçek dünyada yaşamak nasıldır, bilmiyoruz.
We don't know what it's like to be living in the world.
Detaylı konuşmadık çünkü arkadaşım neler olduğunu bilmiyordu.
We didn't talk in-depth because my friend didn't know what was going on.
Cathy'ye, Joseph Maskell'ın onları taciz ettiğini söyleyen iki kadın tanıyoruz : Jean ve Kathy Hobeck.
We know of two women, Jean and Kathy Hobeck, who shared with Cathy that they were being abused by Joseph Maskell.
Ayrıca şimdi üçüncü bir kadın olduğunu biliyoruz. Ve o, Cathy kaybolmadan önceki gece Rahibe Cathy'nin dairesindeymiş.
We also know now that there is a third woman who, in fact, was in Sister Cathy's apartment the night before Cathy disappeared.
Dedi ki "Rahibe Cathy'yle yakınsınız, biliyorum."
He said, " I know you're close with Sister Cathy...
Onun kaybolduğunu sana haber vermek istedim.
And I just... I wanted to let you know that she's missing. "
"Ama nerede olduğunu biliyorum."
And he said, "But I know where she is."
Ben de dedim ki " Ne demek biliyorsun?
And I was like, " What do you mean you know...?
Yerini biliyor musun? "
You know where she is? "
" Yerini biliyorum.
He said, " I know where she is.
Onu gördüğümü biliyorum.
I know that I saw her. I know that I saw her.
İlk başta ben de "Bunlara inanmıyorum" diyenlerdendim.
I was one of the people who said, you know : "I... I just don't believe all this."
Bilmem.
I don't know.
Onların çocuğu olmayı çok seviyordum.
I loved being their kid, you know.
Yani, bu...
You know, that was, uh...
Doğruyu, yanlışı biliyordum. Neden bu tür bir şeyin olmasına izin vermeyeceğimi de biliyordum.
And I had my sense of what was right and wrong, and I had my sense of why, you know, you don't let that kind of thing happen.
"Ben de" Evet, farklı şeyler oluyor ama bu konuda konuşmak istemiyorum " dedim.
And... I said, "Yeah. You know, there's different things,"